Evrimci Yazar Y. N. Harari, “Elimizde Neredeyse Hiçbir Kanıt Yok Ve Olanlarda Binlerce Değişik Şekilde Yorumlanabilir. (Dinlerin Kökeni Hakkında) Yapılan Her Tasvir Spekülatif-Kurgusal Olacaktır. Akademisyenlerin Teorileri Aslında Kendi Ön Yargılarına Işık Tutar.” ( Harari, Sapiens, S. 67) Derken, Aslında Ateist Ve Evrimcilerin, Önyargı Ve Sübjektif Bir Bakış Açısı İle, Dinlerin İnsanlar Tarafından Yaratıkları İddia Ettiklerini De İtiraf Etmiş Olmaktadır. ( Alper Bilgili, Bilim Ne Değildir?, S. 93)  

 

“Göbeklitepe Tarihinin Sümerlerden Yaklaşık Olarak 9.000 Sene Öncesine Uzanıyor Olması, Tarihin Ve Dinlerin Daha Eskilere Dayandığı Düşüncesine Doğrulamaktadır.” ( Selçuk Kütük, Deizm, S. 272) “Göbeklitepe, Milattan Önce 10.000 Yılında Kurulmuştur Ve Sümerler, Bu İlk Medeniyet Oluşumlarından Ancak Binlerce Yıl Sonra Ortaya Çıkmıştır. (İbrahim Kalın, Barbar Modern Medeni, S. 20) 

 

 

Kutsal Kitapların Kaynağı Sümerlerdir  İddiası

 

 

     ” Dini Yalanlayanlar, Âyetlerimiz Kendisine Okunduğu Zaman, “Öncekilerin Masalları! Derler.” ( Kalem, 15 )

 

     Muazzez İlmiye Çığ; Kur’anı Kerimdeki Bazı Kıssaların, M.Ö. 3500-M.Ö. 2000 Yılları Arasında Mezopotamya’da Yaşamış Olan Sümerlerin Gılgamış Destanından Alındığı İddia Etmiştir. Kendisi Profesör Olmadığı Halde 2010 Yılına Dek Çevresince Prof. Olarak Tanıtılmış, Sıradan Bir Devlet Memuru Olduğu Halde Kendisi De Hiç İtiraz Da Bulunmamıştır.*

 

    Mezopotamya’da Bulunan Kil Tabletler 1850 Yılında Bulunmuştur. Çözümleri İse Ancak 20 Yıl Sonra 1870 Yılında Gerçekleşmiştir. Bu, Kuran’ın İndirilişinden 1200 Sene Sonra Bulunup, Okunabilen Tabletlerin Kuran’a Kaynaklık Ettiği İddiası Anlamına Gelir Ki Mantıksızlığı Zaten Ortadadır. Bu İddia Sahipleri Asla Bunu Objektif İzim Ve Bilimsellik Adı İle Açıklayamazlar.  Ayrıca Bu Sayfanın Altında, Gelen Mailler-Sorulara Cevaplarımız Bölümünde, Bu Efsanenin Sözlü İşitilme İle Kuran’a Kaynaklık Ettiği İddiası Ve 1800’lü Yıllardan Binlerce Yıl Önce Yazıldığı Ve Bununda Yeterli Olduğu İddiaları Ve  Cevaplarımız Da Bulunmaktadır. 

 

 “Tüm Alemleri Yaratan Tek Ve Bir Allah Olduğuna Göre, Allah’ın Naacal Tabletlerinde, Sümer Yazıtlarında, Avesta’da, Tevrat-İncil’de Ve Kuran’da Aynı Mesajları Göndermesinden Daha Doğal Ne Olabilir?”  (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, S. 231)

 

Gılgamış Destanı Ve Kuran

 

 

     Yunan Mitolojisi İle Yoğun Biçimde Paralellik Gösteren ( Yunan Tanrıları Gibi Çok Tanrılı Bir Mitoloji Olmasından Yarı Tanrı Çocuklara; Efsanedeki Urşanabi Karakterinin Yunan Mitindeki Charon Arasındaki Benzerliğe Dek ), Ölümsüzlük İksirinden Mitolojik Canavarlara Dek Klasik Efsanelerdeki Figürleri İçinde Barındıran; İçerisinde Klasik Efsanelerin Temelini Oluşturan Doğruların Da Bulunduğu ( Topraktan Yaratılma Ve Tufan Gibi Ama Bunlarda Epey Değişikliğe Uğramıştır. Mesela Tufan Kararını Tanrılar Meclisi Vermektedir Nedeni De Tanrılardan Enlil’in İnsanlarınn Mutluluğunu Çekememesidir. Bilgelik Tanrısı Ea Bu Tufanı ‘Gizlice’ Kral Utnapiştim’e Haber Verir – Yunan Mitolojisindeki Prometheus Gibi- Veya Gök Tanrısı Anu’nun ‘Eşi’ Ninhursag, Gılgamış Ve Kardeşi Enkidu’yu Kilden Yaratmıştır. Gılgamış’ın Babası Kral Lugalbanda, Annesi İse Büyük İnek Tanrıça Ninsun’dur. Gılgamış Üçte Bir İnsan, Üçte İki İlahtır… ) Ama Çoğu Zamanla Dejenere Olmuş,Bozulmuş, Uydurmalarla Süslenmiş Bir Mit Örneğidir Gılgamış Efsanesi.

 

 

    Gılgamış Destanının Kendisinden Önce Yazılan Eski Bir Tabletin İçerdiği Bilgilerin Çarpıtılmış Bir Versiyonu Olduğu Artık Bilinmektedir. 1914 Yılında Arno Reobel Tarafından Bulunan Bu Asıl Tablette “ Çok Tanrıcılığın Bulunduğu İddia Edilen Çok Önceki Tarihlerde Yeryüzünde Tek Tanrı İnancının Bulunduğu, İnsanın Balçıktan Yaratıldığı Ve Nuh Tufanı Kahramanı Ziusudra İsimli Kişinin Vahiylere Her Zaman Saygılı Ve Dindar Bir Kral Olduğu.” Bilgileri Yer Almaktadır.

 

 

     Anu/An: Gök Tanrısı, Enlil: Hava Tanrısı, Tanrıların Babası, Enki: Bilgelik Tanrısı, Nimmah (Ninhursag): Ana-Tanrıça, Nanna (Sin): Ay Tanrısı, Utu (Şamaş): Güneş Tanrısı, Ay Tanrısı Nanna’nın Oğlu, İnanna (İştar): Aşk Ve Bereket Tanrıçası Gibi Birçok Tanrıya İnanan Çok Tanrılı Sümerlerin, Tek Tanrı İnanışına Sahip Olan İslam’la Kaç Tane Ortak Özelliği Vardır Ki? Ayrıca Sümerlerin Destanındaki Nadir Bazı Olayların Semavi Dinlerdeki Olaylarla Aynı Olması, İslam’ın Bu Destandan Alındığını Değil, Ancak Ve Ancak Ortak Köklerinin Aynı Olduğunu Gösterir.

 

Çünkü Yüce Allah “Peygamber Göndermedikçe Azap Etmeyeceğini” Bize Kur’an Da Bildirmiştir. Adem’den (A.S), Hz. Muhammed’e (A.S.) Kadar Tüm Topluluklara Binlerce Peygamber Gönderilmiştir. Sümerlere Gönderilen Peygamber De Hz. İbrahim (A.S.)Dir.Ve Unutmayalım Ki Efsanelerin Temeli Gerçek Olaylardır!  Katıldığı Başlıca Kazılar Mari (1952–1953) Ve Uruk/Varka Kazıları (1958-1959; 1962-1963; 1964) Olan, 1914 Yılında Provence’ta Dünyaya Gelen, Ünlü Asur Bilimci Jean Bottero’nun, “4 Yıllık Çalışmasından Sonra” Fransızcaya Çevirdiği Ve Dipnotlarla Zenginleştirdiği Gılgamış Destanını, Hz. Peygamber’in (A.S.) Daha O Devirde Öğrenmesi, Yaratılış Ve Nuh Tufanı Olaylarını Oradan Alıntı Yapma İhtimali Ne Kadardır? Çünkü Sümerlerin Yıkıldığı Tarih Esas Alınsa Bile, Hz. Peygamber (A.S.) İle Aralarında 2500 Yıllık Bir Süre Söz Konusudur.

 

   Peygamber Efendimizin Kuran’daki Bilimsel Bilgileri Dönemin İleri Medeniyetlerinin Kaynaklarından Derlediğini Öne Sürülür.  Bu İddiaya Göre Peygamberimiz, Kuran İçinde Bahsedilen Astronomi, Embriyoloji, Tıp Gibi Kavramları Eski Medeniyetlerin Bilgilerinden Almıştır. Örneğin Astronomi İle İlgili Bilgileri Sümer Kayıtlarında Bulmuş, Tıp Bilgisini İse Eski Mısır Papirüslerinden Alarak Kuran’a Geçirmiştir. Bu İddianın Birçok Yönden Geçersiz Olduğu Açıktır. Öncelikle, Hz. Muhammed’in Tüm Hayatı Boyunca Böyle Bir Araştırmaya Girmediği Herkesçe Bilinmektedir. Bunun Aksini İddia Eden De Çıkmamıştır. Peygamberimizin Tarihteki Gelişmiş Uygarlıkların Lisanlarını Bilmediği Bellidir. Ayrıca 7. Yüzyıl Arabistan’ın Da Büyük Kütüphaneler, Yazılı Basın, Kitapçılar Veya İnternet Ağı Gibi Bilgiye Erişimi Kolaylaştıran İmkânlar Mevcut Değildi. Bugünün Şartlarında Bile, Örneğin Eski Mısır’ın Embriyoloji Bilgisini Araştırmak İsteyen Bir İnsanın İşi Kolay Değildir.  Mısır Uygarlığının Kuruluşu Günümüzden Yaklaşık 5000 Yıl Öncelerine Dayanır. Eski Zamanlardan Bugüne Ulaşan Yazılı Kaynaklar Kısıtlıdır, Üstelik Bunların Hepsinin Tercümeleri De Mevcut Değildir. Tercüme Edilebilenler İse, Son Derece Özel Bilgiler İçerdiklerinden Her Yerde Bulunmazlar.

 

Ayrıca Bu Tercümeleri Kavrayabilmek Ve Yorumlayabilmek İçin Çok Detaylı Bir Tarih Bilgisine De Vakıf Olmak Şarttır. Kısacası Böyle Bir Araştırma Günümüz Şartlarında Bile Son Derece Zordur. Kaldı Ki, Eski Medeniyetlerden Miras Kalan Tüm Bilgilerin Hepsinin Doğru Ve Sağlıklı Oldukları Gibi Bir Durum Da Söz Konusu Değildir. Aralarında Pek Çok Yanlış Bilgiler, Batıl İnanışlar, Hurafeler De Bulunmaktadır. Eğer Akılsızların İddia Ettikleri Gibi Kuran’ın Bilimsel Ayetlerinin Eski Medeniyetlerin Kültürlerinden Derlenmesi Gibi Bir Durum Olsaydı, Elbette Aralarında Yanlış Ya Da Tutarsız Bilgilerin De Bulunması Gerekirdi.

 

      Bu Nedenle Kuran’daki Bilimsel Ayetlerin, Peygamber Tarafından Başka Medeniyetlerin Kaynaklarından Alındığı İddiası Da, Diğer İddialar Gibi Tamamen Dayanaksızdır.
 

Nuh Ve Tufanı

 

 

    Yazısına; “Nuh”Un “Tufan” Öyküsü De, Kendisinin “Ne Kadar Yaşadığına İlişkin Açıklama Da “Akıl Ve Bilim Dışılık” İçin Çarpıcı Örneklerdendir.” Diye Başlayan Dursun, Nuh Peygamberin Kur’an’da 950 Sene Yaşadığını Yazdığını Bunun Da Tevrat’tan (Tevrat, Tekvin, 9:29) Alındığını Söylemektedir. Hikâye Ve İstihza Tarzıyla Kısaca Anlattığı Hz. Nuh’un Hayatından Sonra, “Ve Tüm Araştırmacılar, Tevrat’taki Bu Öykünün Kaynağının Da “Sümer Tufan Efsanesi” Olduğunda Birleşirler. Tevrat’tan Bin Yılı Aşkın Bir Zaman Öncesinin Ürünü Olan Gılgamış Destanı”Nın  “Efsane”Deki Adının, “Utnapiştim” Olduğunu Ve İlahiyatçıların Da Bunu Kabul Ettiğini Söyleyerek, İnandırıcı Olmak İçin De 1932 Yılına Ankara İlahiyat Fakültesinde Yayınlanmış Bir “Araştırmayı” Göstererek, “Gerçekten Çaplı İncele­mesinde” Diyerek Yazısını Delillendirmeye Çalışır.

 

1- Kur’an’ı Kerim; Tevrat, Zebur, İncil’i Reddetmez Onların Da İlahi Kaynaklı Olduğunu, Kaynaklarının Bir Olduğunu Ama Tahrif Edildiklerini Söyler. Dolayısıyla Onlardaki Bazı Bilgilerin Kur’an’la Benzerlik Taşıması Normaldir. Tüm Dinlerin Özünün İslam Olduğu İle İlgili Çalışma Sitemizdedir.

Tefsir İlminde İsrailiyyat Denen Ve Yahudi Kitaplarından İslami Eserlere Geçen Bilgilerden Olan Ve Taberi, İbni Kesir, Ve Hazin Gibi Tefsirlerde De Geçen, Hz. Nuh’un Yaşı İle İlgili Rivayetler, Yahudi Kökenli Olan İnsanlardan Gelen Ve Onların Dinlerinde Olan Rivayetlerdir.  

 

2– Hz. Peygamberin, Hz. Nuh’la İlgili Kıssayı Tevrat’tan Aldığını Söyleyen T.Dursun, Anlaşılan Nuh Suresinin Mekke’de İndiğinden Habersizdir. Okuma Yazma Bilmeyen Hz. Peygamber’in Tevrat’ı Okuması De Mümkün Değildir. Bu Konu, Kuran’ın Kaynağı Nedir? Adlı Yazımızda Ele Alındı.

3– Nuh Tufanını İnkar Etmek İsteyen Ateistler, Eğer Tarihte Nuh Tufanını Veya Benzeri Bir Olayı Anlatan Yazılı Bir Kayıt Olmasaydı, Bunu, Olayın Olmamış Olduğuna Delil Göstereceklerdi. Dünyanın Her Yerindeki Rastlanan Delilleri De Bu Defa Çarpıtmaya Çalışmaktadırlar. 

 

4–  Bilim Ve Teknik Dergisinin 121. Sayısı 16. Sayfasında Şöyle Bilgiler Geçer: Sir Leonard Wooley İsimli Amatör Bir İngiliz Arkeologun Mezopotamya’da Yaptığı Kazılar Sırasında Ki Ele Geçen Bulgular, O Güne Kadar Bir Efsane Gözüyle Bakılan Nuh Tufanıyla Bağlantılıydı. Özellikle Sevinenler Hıristiyan Ve Yahudi Din Adamları Oldular. Derhal Heyetler Oluşturulup Çalışmalara Başlanıldı. Bu Arada Dünyanın Her Tarafında Yapılan Araştırmalar, Tufanın Hemen Bütün Toplumların Efsanelerinde Yer Aldığını Gösterdi. Asya’da 13, Avrupa’da 4, Amerika’da 37, Avustralya Ve Okyanusya Adalarında İse 9 Adet Tufan Tespit Edilmişti. Bunların En Şaşırtıcısı Da Hopi Kızılderililerine Ait Olanıydı.

 

Denizden Çok Uzakta, Kuzey Amerika’nın Güney Batısında Yaşayan Hopilerin Destanlarında Kabaran Suların Ülkelerini Baştanbaşa Kapladığı, Dağların Tepelerine Kadar Yükseldiği Ve Yeryüzündeki Canlıları Yok Ettiği Anlatılıyordu. Amerika’nın Eski Sahiplerinden Olan Azteklerin Destanlarından İse Tufanın Süresi Bile Veriliyordu. Bütün Bunlar, İnsanlık Tarihinin Hemen Hemen Başlarında Meydana Geldiğini Gösterir. İngiliz Arkeolog Sir Leonard Wooley, 1922-1929 Yılları Arasında, Mezopotamya’nın Antik Şehirlerinden Ur’da Uzun Kazılar Yaptı. Çalışmalar Sırasında Arkeolojik Değeri Çok Yüksek Kap, Kaçak, Miğfer, Silah Vs. Yanında Tufandan Önceki Kralların Listesini İhtiva Eden Kil Tabletler De Bulundu. Ne Var Ki12 Metre Daha Derine İnildiğinde İzler Tamamen Kesilmişti. Tarihi Hiç Bir Bulguya Rastlanmıyordu. Bu Arada Toprağın Yapısı İncelendiğinde Tuhaf Bir Şeyle Karşılaşıldı. Zemin Tamamen Balçıkla Kaplıydı, Fakat Bu Kadar Derinlikte Saf Balçığın Ne İşi Vardı? Üstelik Kazı Çukurunun Dibi, Denizden Çok Uzakta Ve Nehir Seviyesinden De Bir Kaç Metre Daha Yukarıdaydı. Hiçbir Arkeolog Tatmin Edici Cevabı Bulamamıştı. Wooley Kazıyı Devam Ettirdi Ve Daha Aşağılara İndi. Derken 3 Metreden Fazla Derinlik Tutan Balçık Tabakası Birden Bire Kesildi. Şimdi Normal Toprak Tabakalarına Gelindiği Düşünülebilirdi Ama Hayır, Zımpara Taşlarına Ve Kap Kaçak Gibi Eşyalara Rastlanılmıştı Yeniden. Demek Oluyordu Ki Bu Çok Eski Medeniyetin Üzerini 3 Metrelik Balçık Tabakası Örtmüş, En Üstte De Ur Medeniyeti Yeşermişti. İlk Çukurdan300 Metre Uzakta Açılan İkinci Çukurda Da Aynı Sonuç Elde Edildi. Wooley, Bu Sefer De Yüksekçe Bir Tepeyi Kazdırdı. Sonuç Değişmemişti, Böylece, Balçık Yığılmasının, Ancak Çok Kuvvetli Bir Su Baskını, Yani Tufanın Eseri Olabileceğine Dair Rapor Hazırlandı Ve Bütün Dünyada Heyecanlı Yankılar Doğdu. Tufanla İlgili Olarak Mezopotamya Dışında Etraflıca Bir Çalışma Yapılmadığından, Su Baskınının Nerelere Kadar Uzandığını Tam Olarak Bilemiyoruz. Tahmin Edilen Mıntıka, Basra Körfezinin Kuzeybatısında, 400 Mil Uzunluğunda Ve100 Mil Genişliğinde Bir Sahadır. Olayın Tarihi, MÖ.4 Binden Çok Önceki Yüzyıllardır. Bu Tufan Bildiğimiz Nuh Tufanı Değildi Elbette. Ama Bu Bile, Geniş Çaplı Bir Su Baskınının Neler Yapabileceğini Göstermesi Bakımından Önemlidir. Öte Yandan Yapılan Jeolojik Araştırmalar, Mahiyeti Bilinemeyen Sebeplerden Dolayı Dünyamızın Yer Yer Bir Kaç Defa Suya Gömüldüğünü Gösteriyor. Miami Üniversitesinden Jeokimyacı Jerry Stip’e Göre, Dünyanın Yaşadığı En Müthiş Su Baskını, Günümüzden Yaklaşık 11.600 Sene Önce Olmuştur. Ancak Bütün Bu Bulgular Nuh Aleyhisselam Zamanındaki Tufana Ait Midir Bilinememektedir.

 

 

 “Çamur İyice Temizlenince Altında Kalmış Bir Medeniyet Ortaya Çıktı. Bu Durum, Bölgede Büyük Bir Su Baskınının Meydana Geldiğini Gösteriyordu. Ayrıca Mikroskobik Analiz, Temiz Kilden Kalın Bir Katmanın, Eski Sümer Uygarlığını Yok Edecek Kadar Büyük Bir Tufan Tarafından Buraya Yığılmış Olduğunu Gösteriyordu. Gılgamış Destanı İle Nuh’un Öyküsü, Mezopotamya Çölü’nde Kazılan Bir Kuyuda Ortak Bir Kaynakta Birleşmiş Oluyordu. “ (Fred Warshofsky, “Ur Of The Chaldees”, Readers Digest, Aralık 1977)

 

 

Günümüzde Tel El-Fara Olarak Adlandırılan Güney Mezopotamya’daki Şuruppak Kenti De Tufan’ın Açık İzlerini Taşımaktadır. Bu Kentteki Arkeolojik Çalışmalar 1920-1930 Yılları Arasında Pennsylvania Üniversitesi’nden Erich Schmidt Tarafından Yürütüldü. Schmidt’in Çalışmalarını Anlatan Mallowan Şöyle Demektedir: “Schmidt 4-5 Metrederinlikte Kil Ve Kum Karışımı Sarı Topraktan Bir Tabakaya Erişti (Bu Tabaka Selle Beraber Oluşmuştu). Bu Tabaka, Höyük Kesitine Göre Ova Seviyesine Yakın Bir Düzeyde Yer Alıyordu Ve Höyüğün Her Yerinde İzlenebiliyordu…” Cemdet Nasr Dönemini Eski Krallık Döneminden Ayıran Kil Ve Kum Karışımı Tabakayı Schmidt “Tamamen Nehir Kökenli Bir Kum” Olarak Tanımlayarak Nuh Tufanı İle İlişkilendirdi.” (Max Mallowan, Early Dynastic Period İn Mesapotamia, Cambridge Ancient History 1-2, Cambridge, 1971, S. 238 )

 

 

Tufan’dan Etkilendiğine Dair Elde Kanıtlar Olan Son Yerleşim Birimi, Şuruppak’ın Güneyinde Yer Alan Ve Günümüzde Tel El-Varka Olarak İsimlendirilen Uruk Kentidir. Bu Kentte De Diğerleri Gibi Bir Sel Tabakasına Rastlanmıştır. Bu Sel Tabakası Da, MÖ 3000-2900’lü Yıllarla Tarihlendirilmektedir. (Bilim Ve Ütopya, Temmuz 1996, S. 176 )

 

 

5–  Nuh Aleyhisselamdan, Kur’ân-I Kerîm Ve Hadis-İ Şeriflerde Çokça Bahsedilmiştir. Çeşitli Vesilelerle Kur’ân-I Kerîm’de 43 Yerde İsmi Geçer. Mezopotamya Metinlerinden Gılgamış Destanında Bu İsim Yerine Utnapiştim Kullanılmıştır. Sümerlerin Tufan Kahramanına Verdikleri İsim İse Zî-Ud-Sudra’dır. Zî; Hayat/Can/Ruh, Ud; Zaman, Sudda İse; Uzun Manasına Gelmektedir. Bu Üç Kelimeden Meydana Gelen İsmin Anlamı; Uzun Ömürlü Demektir. Kuran’da Nuh Aleyhisselam’ın Uzun Ömürlü Olduğunu Belirtir..

 

Nuh Kavminin Tufandan Önce Yaşadığı Yerin İrem Şehri Olması Kuvvetle Muhtemeldir. Bu Yerleşim Yerinin Lut Gölü’nün Güneybatısında Edom’un Merkezi Olduğu Bildirilmektedir. (Davis, D.J.The Westminster Dictionary Of The Bible. Philadelphia, 1944, S.267) Hz. Nuh’un Gemisinin Karaya Çıkışıyla Alâkalı Olarak Bazı Araştırıcılar Milâttan Önce 2347 Yılını (Günel, A. Türkiye Süryanileri Tarihi ), Bazıları Da 2650 Yılını Vermektedirler (Sarıkçoğlu, E. Kur’an Ve Arkeoloji Işığında Hz. Nuh Ve Tufan Olayına Yeni Bir Yaklaşım. İslam Araştırmaları Dergisi, Cilt 9, Sayı:1-4, 1996, S.201 ) Bunlara Dayanarak Nuh Tufanının Yaklaşık Olarak Milâttan 2500 Yıl Önce Meydana Gelmiş Olabileceğini Söylemek Mümkündür.

 

 

   29 Eylül 2013 Tarihli Cihan Haber Ajansı Kaynaklı Habere Göre, Şırnak Üniversitesi Öncülüğünde Şehr-İ Nuh Oteli’nde Düzenlenen Uluslararası Hz. Nuh Ve Cudi Dağı Sempozyumunda Açıklamalarda Amerikalı Bill Crouse, Yaptığı Ciddi Araştırmalardan Sonra Tufanın Cudi Dağı’nda Olduğuna İnandığını Açıkladı: ” Bu Sempozyumda Çok Şey Öğrendim. Tarih Kaynaklarını Ciddi Bir Şekilde İncelediğimiz Zaman Aslında Geminin Cudi Dağı’nda Olduğuna Kanaat Ettim.”

 

   6 Şubat 1972 Tarihli Bazı Türk Gazeteleri İse “Nuh’un Gemisinin Cûdî Dağında Olduğu Tespit Edildi” Başlığıyla Bir Haber Vermişti. Keşfi Yapan, Alman Devletler Araştırma Enstitüsü İlim Adamlarından Friedrich Bender’dir. Bender, Cûdî Dağında Bulduğu Katrana Benzer Bir Madde İle Birbirine Yapışmış Kalın Tahta Parçalarını Almanya’ya Götürerek Analiz Ettirmiştir. Sonuçta Katranımsı Maddenin 50 Bin, Tahta Parçalarının İse; 6630 Yıllık Olduğu Açıklanmıştır. İlim Adamları Bu Tarihlemedeki Hata Payının 300 Yılı Geçmeyeceğini Söylemişlerdir. Bender’in, Çalışmaya Başlamadan Önce Kur’ân-I Kerîm’i Ve Tufanı Anlatan Gılgamış Destanını İncelediği Ve Geminin Dicle İle Zap Suyu Arasında Karaya Oturduğu Kanaatine Vardığı Da Bildirilmiştir.

 

 

    Tahrif Edilmiş Olan Tevrat’ta Bu Tufanın Evrensel Olduğu Ve Tüm Dünyayı Kapladığı Söylenir. Oysa Kuran’da Tufan’ın Evrensel Olduğu Şeklinde Bir İfade Yoktur. Aksine İlgili Ayetlerden Tufan’ın Yöresel Olduğu Ve Tüm Dünyanın Değil, Sadece Hz. Nuh’u Yalanlayan Kavmin Cezalandırıldığı Anlaşılmaktadır. Onu Yalanladılar. Biz De Onu Ve Gemide Onunla Birlikte Olanları Kurtardık, Ayetlerimizi Yalan Sayanları Da Suda-Boğduk. Çünkü Onlar Kör Bir Kavimdi. (A’raf Suresi, 64) Böylece Onu Ve Onunla Birlikte Olanları Katımızdan Bir Rahmet İle Kurtardık. Ayetlerimizi Yalan Sayarak İnanmamış Olanların Da Kökünü Kuruttuk. (A’raf Suresi, 72)

 

 

   Görüldüğü Gibi Kuran’da Tüm Dünyanın Değil, Sadece Nuh Kavminin Helak Edildiği Bildirilmektedir.  “Tufan, Bölgeseldi.” ( Kuran Ve Tefsir, Prof. Muhsin Demirci, S. 97) Allah, Herhangi Bir Kavme Elçi Gönderilmedikçe, O Kavmin Helak Edilmeyeceğini Söylemektedir. Helak İçin, Kavmin Kendisine Uyarıcı-Korkutucu Gelmiş Olması Ve Bu Uyarıcının Yalanlanmış Olması Gerekmektedir. Kasas Suresi’nde Şöyle Denilir: Senin Rabbin, ‘Ana Yerleşim Merkezlerine’ Onlara Ayetlerimizi Okuyan Bir Elçi Göndermedikçe Şehirleri Yıkıma Uğratıcı Değildir. Ve Biz, Halkı Zulmeden Şehirlerden Başkasını Da Yıkıma Uğratıcı Değiliz. (Kasas Suresi, 59)  Bir Uyarıcı Olan Hz. Nuh İse Sadece Kendi Kavmine Gönderilmiştir. Bu Sebeple Allah, Uyarıcı Gönderilmemiş Olan Kavimleri Değil, Sadece Hz. Nuh’un Kavmini Helak Etmiştir.

 

 

    “Nûh Dedi Ki: ‘Rabbim! Arz’da O Kâfirlerden Hiçbir Kimseyi Bırakma!” ( Nuh, 26) Bu Ayette Arz “Yer” Demektir: “Onlar, Arz’dan Çıkarmak İçin Seni Tedirgin Edip Dururlar.”  (İsra, 76) Bu Ayet, Peygamberimizin Mekke’den Çıkarılmaya Çalışıldığını Haber Veriyor. Yani Kuran’da ‘ Belirli Bir Bölge ‘ Anlatılırken De, Arz Kelimesi Kullanılmış. Bir Başka Konu İse, Hz Nuh’un Tün Dünya Hayvanlarını Mı Gemiye Aldığıdır. Kuran’da, Tüm Dünya Hayvanlarının Gemiye Alındığı Gibi Bir Bilgi Yoktur. Bu İddia Daha Çok, Değiştirilmiş Tevrat Kaynaklıdır. Tufan Lokal Bir Bölgede Meydana Geldiği İçin, Elbetteki, Nuh Peygamber Kendisine Lazım Olacak Birkaç Tür Çiftlik Hayvanını Gemiye Almıştır. Çünkü, Kurtuluştan Sonra Tarım Yaparak Hızlı Bir Besin Tedariki Yapılamayacağından, Sütüyle, Yumurtası İle En Hızlı Besinleri Sağlayacak Olan Hayvanlara Mutlaka İhtiyaç Vardır. Çift Olarak Alınması İse Çoğalmaları İçindir.

 

 

   Tufan Hakkındaki Bir Başka Tartışma Konusu İse, Suların Bölgedeki Bütün Yükseltileri, Dağları Kaplayacak Kadar Yükselip Yükselmediği Konusundadır. Bilindiği Gibi Kuran’da, Geminin Tufan Sonrası “Cudi”Ye Oturduğu Bildirilmektedir. “Cudi” Kelimesi Kimi Zaman Özel Bir Dağ İsmi Olarak Alınır, Oysa Kelime Arapça’da “Yüksekçe Yer, Tepe” Anlamına Gelmektedir. Ayrıca “Cudi” Kelimesinin Bu Anlamından, Suların Ancak Belirli Bir Yüksekliğe Eriştiği, Karayı Bütünüyle Kaplamadığı Anlaşılmaktadır. Yani Tufan’ın Muharref Tevrat’ta Ve Diğer Efsanelerde Anlatıldığı Gibi Tüm Yeryüzünü Ve Yeryüzündeki Tüm Dağları Yutmadığı, Sadece Belirli Bir Bölgeyi Kaplamış Olduğunu Kuran’dan Öğrenmekteyiz.

 

   Bilindiği Gibi Dicle Ve Fırat Nehirleri Mezopotamya’yı Boydan Boya Kesmektedir. Anlaşılan Odur Ki, Olay Anında, Bu İki Nehir Ve İrili Ufaklı Bütün Su Kaynakları Taşmış, Bunlar Yağmur Sularıyla Birleşerek Büyük Bir Su Baskını Oluşturmuşlardır. Kuran’da Bu Olay Şöyle Bildirilmektedir: Biz, Bardaktan Boşanırcasına Akan Bir Su İle Göğün Kapılarını Açtık. Yeri De Coşkun Kaynaklar Halinde Fışkırttık. Derken Su, Takdir Edilmiş Bir İşe Karşı Birleşti. Ve Onu Da Tahtalar, Çiviler Üzerinde Taşıdık. (Kamer:  11-13)

 

 

Çamurdan  Yaratılma

 

1) Gılgamış Destanı: “Ellerimi Yıkadım. Bir Parça Çamur Koparıp Yazıya Attım. Ve Bu Yazıda ,Kahraman Engidu’yu Yarattım.”

 

2) Sümer’lilerin Enuma-Eliş Destanı: “Bunun Üzerine Ben De Ea’nın Yardımını İstedim. Toprağı, Kingu’nun Kanıyla Yoğurdum. İlk İnsanı Meydana Getirdim.”

3) Çin Efsanelerinden: “Bunun Üzerine Tanrıça Ngüho Yengeç Elleriyle Gökyüzünü Yukarıya Kaldırdı, Denizleri Yeniden Sınırlarına İtti. Ve Çamurdan Yeni Bir İnsan Türü Yarattı.”

4) Mısır’da Luxor Tapınağı’nda Bulunan Kabartma Bir Resim: “Kral Amonhotap III Olarak Betimlenen Tanrı Khnemu Çömlekçi Çarkında Erkek Ve Dişi İki İnsanı Yaratıyor.”

5) Hesiodos Destanı. “Namlı, Şanlı Hephaisdos’u Çağırdım Hemen. ‘Bir Parça Toprak Al, Suyla Karıştır’ Dedim. ‘İçine İnsan Sesi Koy, İnsan Gücü Koy.”

6) Yunan Efsaneleri’nden: “Gözyaşlarımla Toprağı Çamur Haline Getirdim Ve Yoğurdum (Prometheus Anlatıyor.) Bir İnsan Heykeli Yaptım. Sonra Bu Heykele Ruh Verdim. İlk Ölümlü Yaratıklar Oluştu Böylece.)

7) Tevrat’tan: “Ve Rab Allah Yerin Toprağından Adam’ı Yaptı Ve Onun Burnuna Hayat Nefesini Üfledi Ve Adam Yaşayan Can Oldu.”

8)  Kur’an, Mü’minün 12-16: “And Olsun Ki Biz İnsanı Süzme Çamurdan Yarattık.”,  Kur’an, Es-Safaat 11: “Hakikat Biz Onları Cıvık Bir Çamurdan Yarattık.” , Kur’an, Sad 71-76: “Ben Muhakkak Çamurdan Bir İnsan Yaratacağım. Artık Onu Tamamlayıp İçerisine De Ruhumdan Üfürdüğüm Zaman Kendisi İçin Derhal Ona Secdeye Kapanın.”

        Allahu Teala Kitab-I Hakiminde Şöyle Buyurur: “Andolsun Biz Her Kavme Allah’a İtaat Edin Ve Tağuta Kulluktan Sakının Diye Bir Peygamber GöndermişizdirDikkat Edilirse Ayet Her Kavme Mutlaka  Bir Elçinin Geldiğini İfade Eder.

    İslam’ın Tarih Anlayışına Göre İnsanlık Bir Tek Ana Ve Babadan Türemiştir… Buradan Da Sonuç İnsanlar Hakiki Bir Tevhit İnancı Ve Rabbani Bir Anlayışla Tarih Sahnesinde Adımlarını Atmaya Başlamışlardır Gelecek Zamanlara, Zamanımıza Ve Bizden Sonraki Zamanlara. 


Yani İnsanlığın Başlangıcı Bir Allah İnancı, Ahiret İnanışı, Yaratılış Bilinci İle Olmuştur…Elbette Bu Hakiki İnanca Bazen Zulüm Yani Şirk Karıştıranlar Olmuştur. Böylece De Hak Dinden Uzaklaşıp Zaman Dilimi İçerisinde Adım Adım Ebedi Gerçeklerden Uzaklaşmış Ve Yollarını Şaşırır Olmuşlardır. Ama Bu Demek Tümüyle Kültürlerinin Ve Temel Bilgilerinin Hepsini Unutmuşlar Demek Değildir. Bilakis Taşıya Bildikleri Kadar Bilgi Yükünü Gelecek Nesillerine Aktarmışlardır. 


Aktarmışlardır Ki Sosyalist Düşüncenin Babası Hegel’in Tarihi Determinasyon Düşüncesine Göre De Yapılacak Yorum Şekli Budur. Çünkü Hegele Göre Tarihte Yaşamış Milletler Yaşarlar Ve Ölürler Öldüklerinden Genç Medeniyetlere İyi Yönlerini Bırakıp Tarih Sahnesinden Silinirler Ve Yeni Genç Medeniyet Onlardan Devraldığı İyilikler Ve Güzel Yönlerle Bunları Daha Da Geliştirir. Hasılı Gördüğümüz Şudur Ki Medeniyetlerin İktibası Gerçektir. Evet Buram Buram Bir İktibas Kokusu Var. Ama Bu Yazarın Diğer İddialarını Kabul Etmemizi De Gerektirecek Bir Kabullenme Değildir.


Bilakis Bu İktibas Alenen Allahın Elçilerinden Yapılmış Bir İktibastır. Çünkü Allah Farklı Zamanlarda Farklı Kavim Ve Gruplara Elçilerini Göndermiştir. Nasıl Hz.Muhammed Bize Nuhun Tufanını, Musa Kıssasını, Yusuf, Yakub, İbrahim, Adem, Hud, Salih Ve Şuayb Peygemberlerden Bahsetti İse, Nasıl O Bize Yaratılıştan Bahsetti İse O Dönemde İnsanlığa Müjdeci Olarak Gelen Nebiler De Bu Kıssalardan Hikayeler Anlatmışlardır. Hakikat Şu Ki, Allah Zaman Zaman İnsanlara Hatırlatıcı Olarak Elçilerini Göndermiş Ve Onların Bilinç Altlarında Yatan İnanç Küllenmelerini Közlendirmiş Ve Alevlendirmeye Çalışmışlardır.


Nihayetinde Her İnsan Yaratılış Gibi Diğer Rahmani Gerçeklere Muhatap Olmuş Ve Zaman Dilimi İçinde Uzaklaşmışlar Ve Elbette Bazı Birikimler Ve Yaklaşım Tarzlarını Örf Ve Adetlerine Geçirmişlerdir. Böylece De Haliyle Destanlarında Ve Kendilerince Tarihi Tutanaklarında Bu Meselleri İşlemişlerdir.


     İşi Bir Başka Açıdan Da Şu Şekilde Değerlendirebiliriz. Öncelikler Tüm Kavimler Eğer Bu Şekilde İzah Etmişlerse Ki Tevatür Olur Çünkü Bu Kadar Farklı Kültürü Temsil Eden İnsanların Bu Kadar Farklı İnsanların Tek Meselede Bu Kadar Ortak Beyanda Bulunmaları Yalan Üzere İttifak Olamaz. Çünkü Bunların Bu Halleriyle Böylesi Bir Yalan Üzerinde İttifak Etmeleri Mümkün Değildir…

     Yaratılış Safhalarını En Orijinal Ve Musbet İlme Uygun Şekilde İzah Eden Yegane Eser Dini Kaynaklar Bakımından Kur’an-I Azimuşşandır. Mu’minun Suresinin Ayetleri Bu İddiayı En İyi Belgeleyen Kur’an Ayetlerinden Sadece Birisidir. Allah-U Teala Kitabında Yaratılışı Şu Şekilde İzah Eder: “And Olsun Ki, Biz İnsanı Süzme Çamurdan Yarattık. Sonra Da Onu Nutfe Halinde Sağlam Bir Yere Yerleştirdik. Sonra Nutfeyi Bir Kan Pıhtısı Haline Getirdik, Derken O Kan Pıhtısını Bir Çiğnemlik Et Yaptık, Bir Çiğnemlik Etten Kemikler Yarattık, Kemiklere De Et Giydirdik. Ve Sonra Onu Başka Bir Yaratık Yaptık. Yaratanların En Güzeli Olan Allah’ın Şanı Ne Yücedir. (Mü’minün, 12-16 Ayetler)  Kur’an’ın  İnsan’ın Bedeni Gelişimi İle İlgili Açıklamaları Tamamen Tıp İlmi İle Paraleldir.