6.Soru; Kuran'daki İfadeye Göre (6-92),Allah Mekke Ve Çevresindekilere Hitap Etmektedir.. Dolayısıyla Allah, Kendisinin Lokal (Yerel) Bir Tanrı Olduğunu Söylemektedir.. Allah Açıkça ''Ben Yerel Bir Tanrı'yım'' Derken, Müslümanların Allah'ı Ve Dinini Evrensel Diye Lanse Etmeleri Saçma Değil Mi?


İnanmak Bambaşka Bir Şeydir. İnanmamakta Başkadır. Lakin İnanmayacağım Diye Yalan Söylemek İftira Atmak Ve Gerçekleri Çarpıtmak Bütün Bütün Başkadır !... Siz İnanmak Veya İnanmamak Zorunda Değilsinizdir ! Benim Dediğim Haktır Demek Hakkınızdır Ama Sadece Benim Dediğim Haktır Demek Hakkınız Olmadığı Gibi, Allah’ı, İslam’ı, Kuranı Kerimi Ve Peygamberimizi Sırf İnanmamak Ve İnkar Etmek İçin Olmayan Şeyleri Olmuş Gibi Göstermek, Söylenmemişleri Söylenmiş Gibi Söylemek Veya Yazılanların Bir Kısmını Alıp Diğer Bir Kısmını Almamak ,Almış Olduğun Kısımları da Kafana Göre Yorumlamanın Kabul Edilir Hiçbir Yanı Yoktur !... İnanma! Tamam Kabul Ama İnanmadığını da Olduğunun Dışında Göstermeye Çalışma !... Saygı Duy ! Ateist ve Deistler  Her Zaman İlk Önce Hususen Tamamen Taraflı Ve Yanlı Bir Şekilde Bahusus Peşin Hükümlü Olarak Allah’a , Kur’an-ı Kerime Ve İslam’a, Ve Peygamberlere Bakıyorlar. Sonra ; Aynı Nazarla ,Önce Kendi Hayal Alemlerinde Saçma Sapan Bir Allah , Kur’an , İslam Ve Peygamber İle İlgili Bir Felsefe Oluşturuyor. Sonra Bu Felsefeyi Kendi Yalanları İle Besleyip Büyütüyor Büyütüyor En Sonunda da Yalan Ve İftira Obez Oluyorlar. Ondan Sonra Kendi Yalanlarına Kendilerini de İnandırıyorlar. Ve Gelinen Noktada Kendi Uydurdukları Kendi Yalanlarını Gene Kendileri Akla Mantığa Uymuyor Deyip Kendi Kendilerine Eleştiriyor Ve İnkar Ediyorlar !.. Oysa ki Onların Bu Uydurduğu Tanrılarına Ve Din’e Bizde İman Etmiyor. Uydurdukları Dine Bizde İnanmıyoruz…

Şimdi Bu Yalan İftira Ve İddialarının Ben Neresini Düzelteyim ? "Çocuğu Olmayan Hazreti Davut, Allah'a Dua Etmiş, 'Ya Rabbi Bana Bir Kız Çocuğu Ver, Onu Sana Kurban Edeyim' Demiş. Dua Tutmuş, Davut, Kızının Adını Ayşe Koymuş, Gel Zaman Git Zaman, Çocuğun Kurban Edileceği Zaman Gelmiş, Hazreti Davut Kızı Yatırmış, Tam Boğazını Kesip Kurban Edecekken, Azrail, Gökten Bir Keçiyle Çıkagelmiş, 'Kızı Bırak, Al Bu Keçiyi Kurban Et' Demiş"!

Dinleyenlerden Biri Dayanamamış: "Yahu Bunun Neresini Düzelteyim; Hz. Davut Değil Hz. İbrahim; Kız Değil Erkek; Ayşe Değil İsmail; Azrail Değil Cebrail; Keçi Değil, Koç"! 

وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

Sual: Enam Suresi 92. Ayette; "Bu Kitap Mekkeliler Ve Çevresindekileri Uyarman İçindir." Deniliyor. Kur'an Tüm İnsanlar İçin Gelmedi Mi?

El Cevap: Ayette Mekke'nin Çevresinden Kasıt Tüm Yeryüzüdür. En'am Suresi, Ayet 92. Ayeti Kerimede  "Bu Kitap (Kur'ân), Kendinden Önceki Kitapları Tasdik Eden, Şehirler Anası (Mekke) Halkını Ve Çevresindeki Bütün İnsanlığı Uyarman İçin İndirdiğimiz Mübarek Bir Kitaptır. Ahiret Gününe İman Edenler Bu Kitab'a Da İman Ederler Ve Onlar Namazlarına Da Devamlıdırlar."

Bütün Şehirlerin Anası, Merkezi Demek Olan (Ümmü'l-Kurâ) Mekke'nin Bir İsmidir Ki Cihanın Merkezi, Bütün Yaratılmışların Kıblesi Demektir. Uyarma, Mekke'nin Kendisine Değil, Halkına Olacağı Bilindiğinden Mânâ, Mecaz Veya Mecaz İsnadı Suretiyle "Ümmü'l-Kurâ Halkı" Demektir. "Ve Men Havleha" Çevresindeki Bütün İnsanlığı Denilmesi De Buna Karinedir.

Şüphe Yok Ki "Mekke" Denilmeyip De "Ümmü'l-Kurâ" Denilmesi, Mekke'yi Âlemdeki Bütün Şehirlerin Bir Mutlak Merkezi Gibi Düşündürmek İçindir. Ve Bundan Dolayı "Ve Men Havleha" De, Merkez Ve Çevre Karşılığıyla Bütün Yer Çevresinde Bulunanların Hepsi Demek Olur. Bununla Beraber "Ümmü'l-Kurâ" Merkezlik Mânâsı Dikkat Nazarına Alınmaksızın "Mekke" Demek Gibi Düşünülürse, "Ve Men Havleha"'Dan Mekke Çevresi, Mekke Civarı, Bundan Da Nihayet Tüm Dünya Hatta Kainattır....

Bu İhtimale Göre Kur'ân'ın Nüzul Hikmeti Yalnızca Mekke Ve Arap Yarımadası Halkının Uyarılmasına Mahsusmuş Gibi Bir Kuruntu Akla Gelebileceğinden "Mekke Ve Etrafını Uyarman İçin" Buyurulmadığı Gibi, "Ümmü'l-Kurâ Ve Etrafını Uyarman İçin" De Buyurulmayıp Atıf Vâvı İle "Ve Ümmü'l-Kurâ Ve Etrafını Uyarman İçin" Buyurulmuş Ve Bununla Kur'ân'ın Nüzulünün, Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın Peygamberliğinin Yalnız Arap Milletini Uyarma Hikmetine Mahsus Olmadığı Ve Bir Âyet Öncesindeki "O Kur'ân, Âlemler İçin Ancak Bir Uyarmadır." Mânâsıyla, Bereketlerinin Kapsamının Genişliğinden Gaflet Etmemek Gerektiği Ve Özellikle "Ey Muhammed! Biz Seni Ancak Bütün İnsanlara Bir Müjdeci Ve Uyarıcı Olarak Gönderdik." (Sebe', 34/28) Âyetinin Kapsamı Anlatılmıştır.

Fakat Gariptir Ki Bütün Bunlara Karşı Yahudilerden Bir Grup, Bu "Ve Ümmü'l-Kurâ Ve Etrafını Uyarman İçin" Âyet-İ Kerimesinden Hz. Muhammed (S.A.V)'İn Yalnız Araplara Gönderilmiş Bir Peygamber Olduğunu Delil Getirmeye Kalkışmışlar, Yani Onun Peygamberliğini İtiraf Etmekle Beraber Her Millete Değil, Araplara Mahsus Bir Peygamber Olduğu İddiasında Bulunmuşlardır. Bu İlk Değil Bu İftira Vakti Zamanında da Medine-i Münevvere’de de Yapılmıştır.

Bunlar Yahudilerden "İseviyye Mezhebi" Adıyla Anılırlar Ki, Bugün Aydın Geçinen Avrupalılardan Bir Kısmının Arap Olmayan Müslümanlar Arasında Bu Yahudi Fırkasının Mezhebini Ve Politikasını Yaymaya Çalıştıklarını Görüyoruz. Beşerde Vuku Bulmuş Bir İş Olan Peygamberliği İnkâr Etmenin, Allah'ı Gereği Gibi Takdir Etmemekten Doğan Bir Cüret, Bir Nankörlük Ve Herhangi Bir Peygamberin Peygamberliğini Ve Herhangi Bir Kitabın İnmesini Kabul Ettikten Sonra Bütün Peygamberleri Ve Kitapları Tasdik Ve Teyid Eden Ve Onlardan Daha Açık Ve Daha Feyizli Olarak İndirilmiş Bulunan Mübarek Kur'ân'ı Ve Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın Nebîliğini İnkâr Etmenin İse Bundan Başka Açık Bir Çelişki Olduğu Anlatılmakla Peygamberlik İşi Tespit Ve Teyid Ediliyor. (Kuran'ı Kerim Tefsiri, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır)

Soru : Kur'an Sadece Araplara Mı Gönderilmiştir?

Gözü Kör Olası Ön Yargının Sillesiyle Kör Olan Nice Gözler Vardır! Ön Yargı Kâbus Gibi Çöktüğü İnsanların Akıllarını Mı Çelmiyor, Basiretlerini Mi Körleştirmiyor, Gündüzlerini Mi Geceye Dönüştürmüyor, Ferasetlerini Mi Buharlaştırmıyor, Yapmadık Hangi Kötülük Bırakıyor? İşte Açıklaması:

A. Onlarca Ayet Gösteriliyor, Kur’an’ın Arapça Olduğunu İspat Etmek İçin Uğraş Veriliyor. Sanki, Kur’an’ın Arapça Olmadığını İddia Eden Varmış!  Sanki Kur’an’ın Arapça Olmadığını İddia Etmek İnsanı Dinden Çıkaran Bir Hezeyan Olduğunu Kabul Etmeyen Varmış!  Sanki On Beş Asırdır Kur’an’ın Arapça Olduğunu Sağır Sultan Daha Duymamış!

B. Her Peygamber Gibi Hz. Muhammed (A.S.M) De -Bir İnsan Olarak- Belli Bir Bölgede, Belli Bir Kavim Arasında Doğmuştur. Aralarında Doğup Büyüdüğü İnsanların Dilini Konuşmasından Daha Tabii Ne Olabilir Ki?  Mesajını İnsanlara Ulaştırmak İçin Elçisini Görevlendiren Allah, Söz Konusu Mesajını Onun Ve Kavminin Konuştuğu Bir Dilin Dışında Bir Lisanla Göndermesi Düşünülebilir Mi?  Bunun Bir Mantığı Var Mı?  “Biz Her Peygamberi Kendi Milletinin Lisanıyla Gönderdik, Ta Ki Onlara -Allah’ın Gönderdiği- Hakikatleri İyice Açıklasın.”(İbrahim, 14/4) Mealindeki Ayette Bu İşin Gerekçesine Yer Verilmiş Ve Mantığı Açıklanmıştır.

C. Eğer Hz. Muhammed (A.S.M) Başka Bir Lisanla Bir Vahiy Alsaydı, Bu Durum Muhataplarını Daha Çok Şaşırtacak Ve Onun Kur’an’ı Yabancı Birinden  Ders Almış Olabileceğini Düşünmüş Olup Tereddüde Düşeceklerdi. Halbuki, Allah’ın Maksadı, İnsanları Saptırmak Değil, Doğru Yola İletmektir. “Eğer Biz Kur’an’ı Yabancı Bir Dille Gönderseydik, ‘Neden Onun Ayetleri Açıkça Beyan Edilmedi? Dil Yabancı, Muhatap Arap! Olur Mu Böyle Şey?’ Derlerdi...” (Fussilet, 41/44) Mealindeki Ayette Bu Çelişkiye Güçlü Bir Vurgu Yapılmıştır.

D. Kur’an’ın Arapça Olması, Onun Yalnız Araplara Gönderildiğine Delil Yapılmak İsteniyor. Peki,  Kur’an’ın Yalnız Araplara Gönderilmediğini Göstermek İçin Onun Arapça Olmaması Gerektiğini Savunanların Gösterecekleri Ne Gibi Bir Alternatifleri Vardır? Diyelim Ki, Kur’an Arapça Değil De Türkçe İnseydi, Sosyolojik Bir Realite Olarak, İlk Muhatapları Olan Araplar Bu Dili Nasıl Öğreneceklerdi? Kaldı Ki, Türkçe Olması Halinde Yine Aynı Vesvese Devam Edecekti. Bu Kez Onlarca Milletin Fertleri “Bizim Dilimizle Gelmedi, Öyleyse Bize Hitap Etmiyor.” Deyiverirlerdi. Bu Takdirde Kur’an’ın Yetmiş İki Milletin Dilleriyle Gelmesi Gerekirdi. Böyle Bir Mantık Yürütenin Bir Önce Doktora Gitmesini Tavsiye Ederiz.

E. Daha Mekke Devrinde İnen Sebe’ Suresinin 28. Ayetinde Hz. Muhammed (A.S.M)’İn Bütün İnsanlara Gönderilmiş Bir Peygamber Olduğunu -Mealen- Şöyle İfade Etmiştir: “Resulüm! Biz Seni Bütün İnsanlara / İnsanlığa Rahmetimizin Müjdecisi, Azabımızın Uyarıcısı Olarak Gönderdik; Lakin İnsanların Ekserisi Bunu Bilmezler.” Başka Bir Ayette İse Şöyle Buyurulmuştrur: “Biz Seni Alemlere Rahmet Olarak Gönderdik.” (Enbiya, 21/107).

F. “Biz Sana Arapça Bir Kur’an Vahiy Ettik Ki, Sen Anakent Olan Mekke İle Bütün Etrafını Uyarıp İrşat Edesin.” (Şura, 42/7) Mealindeki Ayette -Lisan Konusunda İfade Edildiği Gibi- Sosyal Bir Realiteden Bahsedilmiştir. Yani Önce Kendi Çevresinden Başlamayıp Da En Uzak Yerlerden Mi Başlamalıydı?  Zerre Kadar Şuuru Olan Böyle Bir İhtimale İhtimal Vermez. Demek Ki, Önce Bulunduğu Memleketini, Daha Sonra Yakın Çevresini, Daha Sonra Da Uzak Çevresini, Yani Bütün Dünyayı Aydınlatmak Üzere Gönderilmiştir. Yani, Ayette Geçen “Mekke’nin Çevresi”Nden Maksat, Bütün İnsanlardır.(Bk. Taberî, İlgili Ayetin Tefsiri).