5.Soru; Kuran'a Göre Muhammed Yüzünü Ekşitmiş (Abese 1-2), Muhammed'den Önceki Peygamberler Sabırlıymış (Enam 34), Muhammed Kitapsız/İmansız Biriymiş (Şura 52), Muhammed Sapkınmış (Duha 7) ,Muhammed Okuma/Yazma Bilmezmiş(Ankebut 48)..Tabi Bu Ayetlerde Muhammed Diye Değil De,O Veya Sen Gibi Zamirlerle Bunlar Belirtiliyor.. Yüzünü Ekşiten,S abırsız, İmansız, Sapkın Ve Okuma/Yazma Bilmeyen Birini; Allah'ın Son Peygamber Olarak Seçmesi Komik Değil Mi?

El Cevap : Bir İlim de O İlmi İlgilendiren Dili İyi Bilmezseniz Araştırmış Olduğunuz O İlimin Araştırma Konusu Hakkında Doğru Bir Sonuca Varamazsınız. Bir de Üzerine Üstlük Kendi Dilinizi de Bilmiyorsanız Daha Büyük Yanlış Yaparsınız. Dillere Hakim Değilseniz Kavramlara da Hakim Olamazsınız. O Zaman Doğru Sonuca Ulaşamazsınız. Nasıl Bir Gömleğin İlk Düğmesini İliklerken Kaydırırsanız Sonunda İki Yakanız Bir Araya Gelmeyecektir !... Aynen Öylede Burada ;

Kuran'a Göre Muhammed Yüzünü Ekşitmiş (Abese 1-2) Demek Kati Bir Surette Dil Kayram Ve Bağlamla Sonuç İlişkisinin Ne Kadar Yanlış Olduğunun Ne Denli Bir Cahilliği Gösterdiğinin Kati Bir İspatıdır ! Şöyle ki;  Önce Ayeti Kerimenin Kırık Manasını Verelim ;

Hz. Peygamber Müşriklerin İleri Gelenlerinden Birine Dini Anlatırken Yanlarına Müminlerden Görme Engelli Abdullah İbn Ümmü Mektûm Gelmiş Ve Hz. Peygamber’e Yaklaşarak Kur’an Âyetlerinden Bir Kısmını Kendisine Tekrarlamasını Veya Onları Açıklamasını İstemişti. Tebliğ Esnasında Oldun Birilerine Çok Önemli Bir Konu Hakkında Konuşurken Laf Kesilince Hepimiz Bilirizki Hem Etki Azalır Hemde Konu Dağılır. Hal Böyle Olunca Hz. Peygamber Kendisine İslam’ı Anlatması İçin Gelen İbn Ümmü Mektûm’a Biraz Beklemesini Söylemiş. Belli Bir Süre Sonra Gene Efendimizin Sözünü Birkaç Defa Daha Kesince Efendimiz Hz Muhammed Yüzünü Ekşitmek Sureti İle Tamam Anlatacağım Az Bekle Demesi Üzerine Üzerine Bu Sûrenin Resûlullah’ı Uyaran İlk On Âyeti İnmiştir. (Tirmizî, “Tefsîr”, 73; Taberî, XXX, 32-33).

Bu Ayetler: 

عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿١﴾  اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىؕ ﴿٢﴾ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ ﴿٣﴾ اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّ كْرٰىؕ ﴿٤﴾ اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ ﴿٥﴾  فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىؕ ﴿٦﴾ وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىؕ ﴿٧﴾ وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ ﴿٨﴾ وَهُوَ يَخْشٰىۙ ﴿٩﴾ فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ ﴿١٠﴾

(Peygamber) Yüzünü Ekşitti Ve Döndü. Çünkü Ona A'mâ Geldi (Tebliğ Yaparken Sözünü Kesti Diye.) (Resûlüm! Onun Halini) Sana Kim Bildirdi! Belki O Temizlenecek, Yahut Öğüt Alacak Da O Öğüt Ona Fayda Verecek. Arınacak. Kendisini Yeterli Görüp Tenezzül Etmeyene Gelince; Sen Ona Yöneliyorsun. Onun Arınmamasından Sen Sorumlu Değilsin. Fakat Koşarak Sana Gelen, Saygı Duyarak Gelmişken, Sen Onunla İlgilenmiyorsun.

1 - Görüldüğü Gibi Burada Dil Cihetinden :

Sabır; Îtidâli Muhâfaza Etme, Tahammül Gösterme, Acıya Katlanma, Sıkıntı Ve Meşakkatlere Karşı Soğukkanlılıkla Mukâvemet Etme, Aklın Ve Dînin Gösterdiği Yolda Sebât Etme Mânâlarına Gelir. İmam Nevevî Şu Açıklamayı Yapar; “Sabır, Nefsi Emredilen Şeyleri Yapmaya Mecbur Kılmaktır. Bu Da İbâdetlerin Meşakkatlerine, Belâlara Ve Günah Dışındaki Zararlara Tahammülle Gerçekleşir.”

2- Hal Böyle Olunca Sabretmek Ve Kavramı Bağlamında Ayete Bakılınca ; Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin Sabırsızlık Göstermediği Değil , Başkasına Tebliğ Yaparken Araya Giren  İbn Ümmü Mektûm’un Sabırsızlık Gösterdiği Aklı Olan, Kalbi Olan Vicdanı Olan Herkes İçin Ortadadır.. İnanmak Bambaşka Bir Şeydir. İnanmamakta  Başkadır. Amaaa, Fakaaat , Lakin, İnanmayacağım Diye Yalan Söylemek İftira Atmak Ve Gerçekleri Çarpıtmak Bütün Bütün Başkadır !... Siz İnanmak Veya İnanmamak Zorunda Değilsinizdir ! Benim Dediğim Haktır Demek de Hakkınızdır Ama Sadece Benim Dediğim Haktır Demek Hakkınız Olmadığı Gibi, Allah’ı, İslam’ı, Kuranı Kerimi Ve Peygamberimizi Sırf İnanmamak Ve İnkar Etmek İçin Olmayan Şeyleri Olmuş Gibi Göstermek, Söylenmemişleri Söylenmiş Gibi Söylemek Veya Yazılanların Bir Kısmını Alıp Diğer Bir Kısmını Almamak ,Almış Olduğun Kısımları da Kafana Göre Yorumlamanın Kabul Edilir Hiçbir Yanı Yoktur !... İnanma! Tamam Kabul Ama İnanmadığını da Olduğunun Dışında Göstermeye Çalışma !.. Arapça Bilmemek Normal Karşılanabilir Lakin Kendi Dilimizide mi Bilmiyoruz ? Bu Tamamen Kasıtlı Bir Çarpıtmadır !... Ayeti Kerimeden de Görüleceği Gibi Efendimize “Sabırsızlık” Ettiği İçin Bir “Uyarı” Gelmiyor. Kafirlerin Ahiretlerini Kurtarmak İçin Gecesini Gündüzünü Feda Edip Bütün Uhuvet Ve Muhabbeti İle Çalışan  (İman Etmiyorlar Diye Neredeyse Kendini Helâk Edeceksin! Şuara Suresi 3. Ayeti Kerime İle Taktire Şayan Bir Hal Takınan) Efendimizin “Seni Dinlemeyenleri Bırak ,Seni Dinlemek İsteyenlere” Bak Şeklinde Bir Uyarı Geliyor !... Yoksa İddia Edildiği Gibi Sabırsızlıktan Dolayı Değil !..  

Burada Biz Aynı Zamanda Kur’an-ı Kerim’in de Hak Olduğunu Efendimizin de Hak Bir Peygamber Olduğunun Açık Bir İspat Ve Delilini Görüyoruz !.. Şöyle ki :  İbn Ümmü Mektûm Âmâ Yani Kör Bir Zat ! Peygamberimizin Sadece Sesini Duyabilir. Onu Göremez. Eğer Kur’an-ı Kerim Bir Uydurma Kitap Ve  Peygamberimiz de Hak Peygamber Değil Ve Kendisi de  (Ateistler Tarafından da Deistler Tarafından da Sürekli Olarak İddia Edilen Ve Çok Sıklıkla Dile Getirilen Akıllı “Bir Zattı” Söylemine Göre de) Kuranı Kerimi Kendi Elleri İle Yazmış İse Neden Kendisini Görmeyen Sadece Sesini Duyan Dolayısı İle Yüz Mimiklerini Göremeyen Birisi Hakkında “Yüzünü Ekşitti” Ayrıntısını Kur’an-ı Kerime Yazıp Vurguladı ? Ayeti Kerime İle Kıyamete Kadar Hemen Herkesin Okuyacağı Ve Bileceği “Kör” Ayrıntısını Vurgulamak İçin “Yüzünü Ekşitti” Ayrıntısını Niçin Yazsın ki? Onu Dinlemedi, Beklemedi , Vs. Diyebilirken Bu Ayrıntıyı Yazıp Bir de Azar İşittiğini Vurgulaması Neden ?

Evet Bu Meseleden Sonra Efendimiz Yıllar Boyunca ; Abdullah’ı Gördüğünde, “Kendisinden Dolayı Rabbimin Beni Azarladığı Şahsa Merhaba!” Diyerek Ona İltifatta Bulunmuştur (Hattâbî, Me‘Âlimü’s-Sünen, III, 3; Sa‘Lebî, El-Keşf Ve’l-Beyân, X, 131; Begavî, Tefsîru’l-Beğavî, V, 210). Bu Vb. Bazı İltifatlarının Yanında, Sefere Çıktığında İki Defa Yerine Medine’de Kalanlara Namaz Kıldırmak Üzere Abdullah İbn Mektubu Görevlendirmiştir (Zemahşerî, IV, 217).

Biz Bu Mesnetsiz İddiaları Bir Kenara Bırakıp Sabır Meselesine Değinelim.. Kurân-I Kerîm’de Sabırla Alâkalı Birçok Âyet-İ Kerîme Mevcuttur. Allah Teâlâ, İnsanların Âhireti Kazanabilmeleri İçin İmtihan Edilecekleri Şeylerden Birinin Sabır Olduğunu Şöyle İfâde Eder:

“Şüphesiz Ki Sizi Biraz Korku, Biraz Açlık, Biraz Mal, Can Ve Mahsul Eksikliği İle İmtihan Ederiz. Sabredenleri Müjdele!” (El-Bakara 2/155) nCenâb-I Hak Kullarını, Sabredenleri Ortaya Çıkarmak Ve Mükâfatlandırmak İçin İmtihan Etmektedir; “İçinizden Mücâhede Edenler Ve Sabır Gösterenler Belli Oluncaya Kadar Elbette Sizi İmtihan Ederiz.” (Muhammed 47/31) Allah Sabreden Kullarını Sevmekte, Onlarla Beraber Olduğunu Bildirmekte Ve Ecirlerini Hesapsız Olarak Vereceğini Va’detmektedir. Âyet-İ Kerîmede Şöyle Buyrulur: “Ancak Sabredenlere Mükâfatları Hesapsız Ödenecektir.” (Ez-Zümer 39/10)

Yüce Rabbimiz’in Mübârek İsimlerinden Biri De “Çok Sabreden” Mânâsına “Es-Sabûr”Dur. Resûlullah: “İşittiği Bir Sözün Eziyetine Karşı, Allah Teâlâ’dan Daha Çok Sabreden Hiçbir Kimse Yoktur. Zîrâ Müşrikler O’na Çocuk Nisbet Ediyorlar Da O Yine Onlara Âfiyet Ve Rızık Vermeye Devam Ediyor.” (Buharî, Edeb, 71) Hadisleriyle Rabbimiz’in Bu Güzel İsmini Ne Kadar Vecîz Bir Şekilde Açıklamıştır. Bir Mü’minin Sabırlı Olması İçin “Es-Sabûr” İsm-İ Şerîfini Çokça Zikretmesi Ve Üzerinde Tefekkür Etmesi Gerekir.

 

Sabrın Faydası ;

Resûl-İ Ekrem Efendimiz Sabrın Faydasını İfâde İçin Şöyle Buyurmuştur: “Hoşlanmadığın Şeye Sabretmende Büyük Fayda Vardır.” (İbn-İ Hanbel, I, 307) Zirâ Taşlıcalı Yahyâ’nın Dediği Gibi: Sabrı Elden Komamaktır Evlâ, Ki Koruk Sabr İle Olur Helvâ.

Efendimiz Bir Başka Hadislerinde De: “Mü’minin Durumu Gıbta Ve Hayranlığa Şâyandır. Çünkü Her Hâli Kendisi İçin Bir Hayır Sebebidir. Böylesi Bir Özellik Sâdece Mü’minde Vardır. Sevinecek Olsa Şükreder, Bu Onun İçin Hayır Olur. Başına Bir Belâ Gelecek Olsa Sabreder, Bu Da Onun İçin Hayır Olur.” (Müslim, Zühd, 64) Buyurarak Müslümanın Fârik Vasfının Sabır Ve Şükür Olduğunu Bildirmiştir.

En Güzel Sabır Örnekleri Efendimizde Mevcuttur !..

Allah Resûlü’nün Târif Ve Tavsiye Ettiği Sabır, Bütün Peygamberlerin Ortak Vasfıdır. Allah’ın Dinini Tebliğ Ederken, Hepsi De Çeşitli Sıkıntılara Ve Eziyetlere Uğramış, Yurtlarından Çıkarılmış, Hükümdarlar Tarafından Zindanlara Atılmıştır. Hatta Bir Çoğu Da Bu Uğurda Şehîd Edilmiştir. Ancak Onlar Sabrederek Vazîfelerini Îfâya Devâm Etmişlerdir. Resûl-İ Ekrem Efendimiz’in Hayatı İse Baştan Sona En Güzel Sabır Örnekleri İle Doludur.

İslam’ı Tebliğ Yolunda Katlandığı Zorluklar; Sevgili Peygamberimiz’in İslâm Dini’ni Tebliğ Yolunda Katlandığı Zorluklarla Alâkalı Olarak Târık Bin Abdullah El-Muhâribî, Bir Müşahedesini Şöyle Anlatır: “Resûlullah’ı Zülmecaz Panayırı’nda Üzerinde Kırmızı Bir Elbise Olduğu Hâlde Görmüştüm:  Ey İnsanlar! Lâ İlâhe İllallâh, Deyiniz De Kurtulunuz!» Diye Yüksek Sesle Hitâp Ediyordu. Bir Adam Da Elindeki Taşla Onu Takip Ediyor Ve: Ey İnsanlar, Sakın Ona İnanmayınız, İtaat Etmeyiniz. Çünkü O Yalancıdır, Diyerek Bağırıyordu. Attığı Taşlarla Efendimiz’in Ayak Bileklerini Kanatmıştı. Oradakilere:  Kimdir Bu Zât, Diye Sordum. Bu, Abdulmuttalib Oğullarından Bir Gençtir, Dediler. Ya Onun Ardına Düşüp Taş Atan Kimdir, Diye Sordum. O Da Onun Amcası Ebû Leheb’dir, Dediler.” (Dârekutnî, III, 44-45. Krş. Ahmed, III, 492-493; Hâkim, I, 60/38-39)

Eziyet Ve İşkencelere Karşı Sabrı ;

Mü’min Bir Gönlü Parça Parça Edip Dağlayan Bu Tür Üzücü Hâdiseler Sâdece Bir Kez Değil, Yirmi Üç Senelik Risâlet Hayatı Boyunca Defâlarca Tekerrür Etmiştir. Onlardan Birini De Müdrik El-Ezdî Şöyle Anlatmaktadır:“Babamla Birlikte Hac Yapıyordum. Mina’ya Gelip Konaklayınca, Bir Toplulukla Karşılaştım. Babama: Bu Cemaat Ne İçin Toplanmış, Diye Sordum. Babam: Kavminin Dinini Terk Etmiş Olan Şu Kişi İçin, Dedi. İşâret Ettiği Tarafa Bakınca Resûl-İ Ekrem Efendimiz’i Gördüm:

Ey İnsanlar! Lâ İlâhe İllallâh, Deyiniz De Kurtulunuz!» Diye Sesleniyordu. İnsanlardan Kimi Onun Yüzüne Tükürüyor, Kimi Başına Toprak Saçıyor, Kimi De Ona Sövüp Sayıyordu. Öğleye Kadar Bu Hâl Devam Etti. O Sırada, Yakası Açılmış Bir Kız, İçinde Su Bulunan Bir Kap Ve Elinde Bir Mendil Olduğu Hâlde Geldi. Ağlıyordu. Fahr-İ Kâinât Efendimiz Kabı Alıp Sudan İçti, Elini Yüzünü Yıkadı. Başını Kaldırıp: Kızcağızım, Yakanı Başörtünle Ört! Baban Hakkında Tuzağa Düşürülüp Öldürülecek Ve Zillete Uğrayacak Diye Korkma!» Buyurdu. Bunun Kim Olduğunu Sorduk, «Kızı Zeynep!» Dediler.” (Heysemî, VI, 21)

En Yakınlarını Kaybetti Ama Sabretti

Allah Resûlü’nün İslâm’ı Tebliğ Yolunda Uğradığı Bu Tür Eziyet Ve İşkencelere Karşı Sabrı; “Ne Bitmez Olsa Tahammül, Onun Da Bir Sonu Var!” Diyen Şâiri Dahî Şaşırtacak Derecede Yüksek Ve Erişilmezdi. O Çocukluğundan Vefâtına Kadar Hep Büyük Acılarla Karşılaşmıştır. Babasını, Annesini, Dedesini, Amcası Ebû Tâlib’i, Sevgili Hanımı Hz. Hatîce’yi, Şehitlerin Efendisi Hz. Hamza’yı Ve Evlâtlarını Bir Bir Hakk’a Uğurladı. Çok Sevdiği Ashâbından Birçoğunu Kendi Elleri İle Kabre Koydu. Ancak Bunların Hiçbiri Onun Metânetini Ve Müvâzenesini Bozmadı, Sabrını Taşırmadı.

Sabırda Sebat Etti

Kendisi Ve Ashâbı En Ağır İşkencelere Mâruz Kaldıkları Hâlde Allah’ın Emri Gereği Sabırda Sebât Ettiler. Aziz Peygamber, Sabrı Taşan Ashâbının Metânetini Zaman Zaman Yeniliyor, Onlara Ümid Ve Müjde Veriyordu. Habbâb Bin Eret (R.A.) Anlatıyor; “Resûlullah Ka’be’nin Gölgesinde Bir Bürdeyi Yastık Yapmış Uzanırken Yanına Geldim. O Zaman Müşriklerden Büyük İşkenceler Görüyorduk. Allah Resûlü’ne: Bize Yardım Etmiyor Musunuz, Bizim İçin Allah’a Yalvarmıyor Musunuz?» Diye Şikâyette Bulunduk. Efendimiz Mübarek Yüzü Kızarmış Olarak Kalkıp Oturdu Ve Şöyle Buyurdu: Sizden Önce Öyleleri Vardı Ki Kişi Yakalanıyor, Önceden Hazırlanan Çukura Gömülüyor, Sonra Getirilen Bir Testere İle Başının Ortasından İkiye Bölünüyordu. Ancak Bu Yapılanlar Onu Dîninden Aslâ Döndüremiyordu. Yine Öyleleri Vardı Ki Demir Taraklarla Taranıyor, Kemiklerinin Üzerinde Et Ve Sinirlerden Başka Bir Şey Kalmıyordu. Ancak Bu Yapılanlar Da Onu Dîninden Aslâ Döndüremiyordu. Yemin Ederim Ki Allah Bu Dini Tamamlayacaktır. Öyleki Bir Yolcu Devesine Binip San’â’dan Kalkıp Hadramevt’e Kadar Gidecek De Allah’tan Başka Hiçbir Şeyden Korkmayacak! Koyunu İçin De Sâdece Kurttan Korkacak. Ancak Siz Acele Ediyorsunuz.»” (Buhârî, Menâkıb, 25; Menâkıbu’l- Ensâr, 29)

Resûl-İ Ekrem Efendimiz Din Düşmanları İle Mücâdele Ederken, Onların Eziyetleri Yanında, İmkânsızlıklardan Kaynaklanan Birçok Sıkıntılara Da Katlanmıştır. Hiçbir Zaman Bunları Mâzeret Olarak İleri Sürmemiştir. Yokluk Ve Kıtlığın En Şiddetli Olduğu Zamanlarda Bile Allah Yolunda Gayretine Devâm Etmiş, İmkânsızlıkların Verdiği Her Türlü Zorluğa Da Ashâbı İle Birlikte Sabretmiştir. Ebû Mûsâ El-Eş’arî (R.A.) Bunun Bir Misâlini Şöyle Anlatır: “Resûlullah İle Birlikte Sefere Çıkmıştık. Altı Kişi Nöbetleşe Bir Deveye Biniyorduk. Ayaklarımız Delindi. Benim De Ayaklarım Delinmiş Ve Tırnaklarım Düşmüştü. Ayaklarımıza Bez Parçaları Sarıyorduk. Bu Bez Parçalarından Dolayı O Sefere Zâtürrikâ’ İsmi Verildi.” Hadisi Nakleden Ebû Bürde (R.A.) Diyor Ki; “Ebû Mûsâ Bunları Söyledi, Sonra Da Yaptığından Hoşlanmadı Ve «Bunları Söylemekle Hiç De İyi Etmedim.» Diye Pişmanlığını Dile Getirdi. Herhâlde O, Allah İçin Yaptığı Bir Yiğitliği İfşâ Etmiş Olduğundan Dolayı Üzüldü.” (Buhârî, Meğazî, 31)

Fahr-İ Kâinât, Ne Kadar Zor Da Olsa, Ashâbıyla Hep Aynı Şartları Paylaşmış, Hiçbir Zaman Kendini Onlardan Farklı Bir Konumda Görmemiştir. İnsanlar Açlık Çekmekteyse, Bunu Herkesten Önce Peygamber Efendimiz Ve Âilesi Çekmiştir. Oysa Cenâb-I Hak Tarafından Peygamberimiz’e, İsterse Yeryüzü Hazinelerinin Verileceği, Dilerse Mekke Dağlarının Kendisi İçin Altın Hâline Getirileceği Teklif Edilmişti. Resûl-İ Ekrem Bunları İstemeyerek Şöyle Dedi: “Bir Gün Aç Kalıp Sabreder, Bir Gün Karnımı Doyurur Şükrederim. Çünkü Îmân, Biri Diğerini Tamamlayan İki Yarımdan Oluşur: Bir Yarısı Şükür, Diğer Yarısı Da Sabırdır. Allah Teâlâ Şöyle Buyurur; «Şüphesiz Bunda Çok Sabreden, Çok Şükreden Her (Mü’min) İçin İbretler Vardır.» (İbrâhim 14/5)” (Hâkim, II, 484)

Server-İ Âlem Efendimiz Zafere Ulaştıktan Ve Devletini Kurduktan Sonra Bile Bedevîlerin Kabalıklarına, Münâfıkların Ezâlarına Katlanmış Ve Onları En Güzel Şekilde İdâre Etmiştir. Ümmetinin De Kendisini Örnek Alıp İnsanları Güzellikle İdâre Etmelerini Ve Onlara Hizmette Bulunmalarını İsteyerek: “İnsanların Arasına Karışıp Onların Ezâlarına Katlanan Müslüman, Onlara Karışmayıp, Ezâlarına Katlanmayandan Daha Hayırlıdır.” Buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyâmet, 55) Abdullâh Bin Mesut (R.A.) Buna Misâl Teşkil Edecek Bir Hâdiseyi Şöyle Nakleder:

“Resûlullah Ci’râne’de Huneyn Ganimetini Bölüştürdüğü Sırada Üzerine Yığılıp O Kadar Rahatsız Ettiler Ki Nihâyet (Önceki Bir Peygamberden Bahsederek); «Yüce Allah Kullarından Bir Kulunu Kavmine Göndermişti. Kavmi Onu Dövmüşler Ve Başını Da Yarmışlardı. O Kul İse Hem Alnından Akan Kanı Eli İle Siliyor Hem De; Yâ Rabbî Kavmimi Affet! Çünkü Ne Yaptıklarını Bilmiyorlar, Diyerek Duâ Ediyordu.» Buyurdu.” (İbn-İ Hanbel, I, 456; Müslim, Cihâd, 105)

Sevgili Peygamberimiz, Hastalıklarında Da Bizlere Örnek Olacak Sabır Nümûneleri Sergilemiştir. Ebû Said El-Hudrî (R.A.), Resûlullah Efendimizi, Hasta İken Ziyâretine Gitmiş Ve Onun Ne Büyük Acılara Katlandığını Bizzat Müşâhede Etmiştir. O Sözlerine Şöyle Devam Ediyor:

“Elimi Üzerine Koydum, Harâretini Yorganın Üstünden Hissediyordum.

– Ey Allah’ın Resûlü, Harâretiniz Çok Fazla! Dedim.

«– Biz (Peygamberler) Böyleyiz. Belâlar Bize Kat Kat Gelir, Buna Mukabil Mükâfatları Da Kat Kat Verilir.» Buyurdu.

– Ey Allah’ın Resûlü! İnsanların En Çok Belâya Mâruz Kalanları Kimlerdir, Diye Sordum.

«– Peygamberler!» Buyurdu.

– Sonra Kimler, Dedim.

«– Sonra Sâlihler!” Buyurdu Ve Şu Açıklamayı Yaptı; «Onlardan Biri Fakirliğe Öylesine Mübtelâ Olur Ki Kendini Örten Bir Abâdan Başka Bir Şey Bulamaz. Onlar, Sizin Bolluğa Sevindiğiniz Gibi Belâya Sevinirler.»” (İbn-İ Mâce, Fiten, 23)