11.Soru; Kuran'a Göre Bir Kadının Eşi Ölürse
İkinci Bir Erkekle İlişkiye Girmesi İçin En Az 4 Ay 10 Gün Beklemesi
Lazımdır..Muhammed'in Hayber'de Safiye İle Beni Mustalık'ta Cüveyriye İle Ve
Başka Bir Baskında Reyhane İle Bu Kuralı Es Geçerek İlişkiye Girmesi Nasıl
Açıklanabilir? |
El Cevap:
وَالَّذ۪ينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ اَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ
بِاَنْفُسِهِنَّ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَعَشْرًاۚ فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا
جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا فَعَلْنَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۜ وَاللّٰهُ
بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ
Sizden Ölenlerin, Geride
Bıraktıkları Eşleri, Kendi Başlarına (Evlenmeden) Dört Ay On Gün Beklerler.
Bekleme Müddetlerini Bitirdikleri Vakit, Kendileri Hakkında Yaptıkları Meşru
İşlerde Size Bir Günah Yoktur. Allah Yapmakta Olduklarınızı Bilir. Bakara
Suresinde Ki Ayetle Kadınların Eşlerinin Ölümlerinden Sonra Beklemesi Gerekli
Olan İddet Süresini Belirlemiştir.
Öncelikle Meseleyi İzahata Başlamadan Evvel Bir Kaç Çeşit İddet Süresi
Vardır. Bunlar Kocası Ölenin İddeti, Boşananın İddeti, Kocası Kaybolan Bayanın
İddeti, Hamile Bayanın İddeti, Cariyenin İddeti Gibi.
Bu Meseleler Usul-ü Hadisin Konusu Olmakla Birlikte
Meselenin Alimi Olmayan Kişilerin Yorum Getirmemesi Gerekir. Hele Ki Bir
Ateistin Bir Deistin Kur’an Okumadan, Ayetlerin Kelime Manalarını Yorumlamadan
Önce Usul-U Nahiv Ve Sarf Eğitimi Alır, ,Manasını Anlamak İçin Usül-Ü
Tefsir Okur , Hadisten Evvel Hadis Usulünü; Fıkıhtan
Evvel Fıkıh Usulünü, Ve Kelam İlmi Öğrenmeden Kelam
Usulünü Bilmek Şarttır. “Zira Usul Bilmeyenin İlmine İtibar Edilmez.” Basit
Bir 4 İşlem İçin Bile Bir Metod Bir Usül Belirlenmişken İşte İnsan, Cenab-I Hakk'ın Böyle Antika Bir
San'atıdır Ve En Nazik Ve Nazenin Ve Bir Mu'cize-İ Kudretidir Ki; İnsanı, Bütün
Esmasının Cilvesine Mazhar Ve Nakışlarına Medar Ve Kâinata Bir Misal-İ Musaggar
Suretinde Yaratılmış Olan İnsanı Yazan Kuran Ve Onu Anlatan Hadis Ve Onu
Yaşayan Sünneti Seniyeyi İlgilendiren Bir Meselede Nasıl Usülsüz Metodsuz İş
Görülebilir? Hatta Bu Yargı Haddi Zatında Bütün İlimler İçin Geçerlidir.
Ama Bu
İlimlerin İçinde Hele De Konu, Allah’a (Cc) Vuslat Olursa Mesele Daha Da
Ciddidir. Çünkü Yol Uzun Ve Tehlikedir. Elinizde Uzakları Yakın Eden
Kur’an-ı Kerim Gibi Bir Hakikat Teleskopu ,Ufak Ve İnce Meseleleri Büyük Eden
Hadis-i Şerif Gibi Bir Mikroskop İle Bakılmalıdır. Yoksa O Yolun Tehlikesi,
Metotsuzluk Ve Yolda Şeytanın Veya Şeytani Düşüncelerin Etkisinde Kalmak
Suretiyle Meydana Gelecek Olan Maddi Ve Manevi Hatalar, Yanlışlar Ve
Manevi Yaralar , İnsanların Kafalarının Karışmasına Sebebiyet Verir.
Metodu Ve Yol Güvenliğini Bilen Refik Olmadan Vuslata Kalkışılırsa, Allah’ı
Bulayım Derken Allah’tan Olma Da Vardır İşin Sonunda. En Büyük Tehlike
De Budur. Ateist Ve Deistlerin Düştüğü Gaflet Çukuru da Tam da Budur !
Soru : Hayber'de Safiye R.A Evlenirken İddet Bekledi mi? (Diğer İki Annemizinde Hükmü Gene İddet Süresine Uygun Ve Köle Cariye Hükmünde Olduğu İçin ) İddetlerinin Hükmü Nedir? Neler Yaşanmıştır ?
Bu Konudaki Bilgilere Dayanarak Usül-e Riayet Ederek Meseleyi
Birkaç Madde Halinde Açıklamaya Çalışacağız İnşaAllah. İddet / Temizlik
Sürelerinin Asıl Amacı, Kadının Daha Önceki Kocasından Hamile Olup Olmadığını
Tespit Etmektir. “Allah’a Ve Âhirete İman Ediyorlarsa, Kendi Rahimlerinde
Allah’ın Önceki Evlilikten Yaratmış Olduğu Şeyi (Çocuğu Veya Hayızı)
Gizlemeleri Onlara Helâl Olmaz.” (Bakara, 2/228) Mealindeki Ayette Bu Gerçeğe
Ve Gerekçeye İşaret Edilmiştir. Çünkü, Neslin Karışmaması İslam Hukuku
Açısından Çok Önemlidir.
Bu Yorumdan Anlaşılıyor Ki, Hayız / Temizlik
Süresinin Beklenmesi, Rahmin Durumunu Tespit Etmek İçindir. Rahimde Çocuk
Varsa, Hamile Olduğu, Aybaşı Durumu Varsa, Hamile Olmadığı Anlaşılır. Bu Da
Gösteriyor Ki, Bir Tek Aybaşı Hali Kadının Hamile Olmadığını Göstermeye
Yeterlidir. İster Kocası Ölmüş Olsun, İster Boşanmış Olsun, Bir Kadının Hamile
Olup Olmadığının Tespiti, Yalnız Bir Defa Aybaşı / Ve Temizlik Süresiyle
Gerçekleşir.
Bu Fizyolojik Durum İçin, Cariye İle Hür Kadınlar
Arasında Hiçbir Fark Yoktur. Fakat, Bu Fizyolojik Durum Yanında, İslam Dini,
Kadının Psikolojik Durumunu Da Nazara Almıştır. Bu Sebepledir Ki, Boşanmış Bir
Kadının İddet Süresi Üç Ay Olarak Belirlenmiştir. “Boşanmış Kadınlar
Kendilerini Tutup Yeni Bir Nikâh Yapmadan Önce Üç Âdet Beklesinler!” (Bakara,
2/228)
Buna Mukabil, Kocası Ölen Hür Kadının İddet Süresi, Dört Ay On Gün Olarak Ön Görülmüştür. “Sizden Vefat Eden Erkeklerin Eşlerinin Evlenebilmeleri İçin, Dört Ay On Gün İddet Beklemeleri Gerekir.” (Bakara, 2/234) Mealindeki Ayet Bu Hükmü Âmirdir.
Çünkü, Kocası Ölmüş Bir Kadın Kocasının Ölümünden
Dolayı Gerçekten Üzülmektedir. Bu Üzüntü İçin, Dört Ay Kadar Evlenmemesi, Hem
Bu Psikoloji Açısından Hem De Toplumun Bakış Açısı İtibariyle Önemlidir.
Boşanmış Bir Kadın Da -Kocası Ölen Kadın Gibi Olmasa
Da- Boşanmaktan Doğan Bir Eziklik, Bir Üzüntü Hissetmektedir. Ayrıca Bunun Da
Toplumdaki Değer Yargılarına Uygun Olarak Bu Üzüntüsünü Bir Süre Belli Etmesi
Gerekir. Onun Da Üç Aya Kadar Bir Süreye İhtiyacı Vardır.
Cariyeler İse, Statüleri Gereği, Boşanmaları Söz Konusu
Değildir. Bu Anlamda -İstisnalar Hariç- Kocaları Yok Ki, Ölsün. Bundan
Dolayı Onlar İçin İstibrayı Tahakkuk Ettirecek Olan Bir Defa Hayızdan
Temizlendikten Sonra, Efendisiyle Yatmaması İçin Bir Engel Yoktur.
Bu Minvalde Meseleyi İncelediğimizde:
1) Önce Bir Mümin Olarak Biliriz Ki, Hz. Peygamber
Allah’ın Emirlerine Asla Aykırı Hareket Etmez. Hz. Safiye İle İlgili Evlilik De
Buna Dahildir.
2) İbn Hişam’ın Bildirdiğine Göre, Müslümanlar
Hayber’e Muharrem Ayında Girdiler. (İbn Hişam, Es-Sîre-Kahire, 1375/1955-
2/328) Hayber’e Vardıklarında İlk Olarak Fethettikleri Kale Naim Kalesi,
İkincisi İse, (Hz. Safiye’nin Kocası)
Kinane B. Ebi’l-Hukayk’ın Kalesidir. (İbn Hişam, 2/330-331)
Hayber’in Tamamının Fethi İse, Safer Ayında Gerçekleşmiştir. (İbn Hişam,
2/341)
Bu Açıdan Bakıldığında En Az Bir Aydan Fazla Savaş
Devam Etmiştir. Kinane İse, İlk Günlerde Öldürülmüştür. Şayet Hz. Safiye’nin,
Eski Kocasının Ölümünden Önce Başlayan Bir Temizleme Süresi Başlamışsa, Bu
Evlilik, Üç Temizleme Süresinin Sonunda Gerçekleşmiş Olması Mümkündür. Yani: Hayber Savaşının
Hemen Başlangıcında Hz. Safiye’nin Kocası Öldürülmüştür. Ve Bu Ölümünden
Yaklaşık Üç Âdet Süresi Gördükten Sonra Hz. Peygamber İle Evlenmiştir. Nitekim,
Maliki Ve Şafii Mezhebine Göre, Bir Kadın Temizlik Süresi İçinde Boşanırsa, Bir
Lahza Dahi Olsa Bu Bir Kuru (Temizleme Süresi) Kabul Edilir. (V. Zuhaylî,
El-Fıkhu’l-İslamî, 7/639)
3) Yine Buhari’de “Hz. Safiye Temizlenince Onunla
Evlendi.” İfadesinin Arapça Metninde Yer Alan "Hallet" Kelimesi,
Temizleme Anlamına Gelir. (Bk. İbn Hacer,4/424) Bundan Anlaşılıyor Ki,
Temizlik Süresi Bitmiştir.
4) Müslim’in Hz. Enes’ten Aktardığı Bir Rivayete
Göre, Hz. Peygamber (Asm), Hz. Safiye’yi Ümmü Süleym’e Teslim Etmiş, O Da Onun
Evinde İddet Süresini Beklemiştir. (Müslim, Nikah, 86/1428) Bu Rivayete Göre, Medine’de
İddet Süresini Doldurmuş. Bu İse, Hz. Safiye’nin Üç Temizlik Müddeti Kadar
Beklediğini Gösterir.
5) Buharideki Hadis Rivayetinde: “Onu Azat Etti Ve
Onunla Evlendi. Onu Hürriyetine Kavuşturması Mehir Olarak Kabul Edildiği.”Ne
İşaret Dilmiştir. (Bk. Buhari, Magazî,38, Nikah, 12) Buna
Göre, Hz. Safiye’nin Hürriyetine Kavuşması, Nikah Akdiyle Gerçekleştiği İçin,
Cariyeliği Ancak Evlilikle Sona Ermiştir. Dolayısıyla, Onun İddet Süresi
Cariyeye Göre Olmaktadır. Cariyelerin Hamile
Olanları -Hür Kadınlar Gibi- Doğum Yaptığı Takdirde İstibra Etmiş Olur Ve
Efendisi Onunla Birlikte Olabilir. Şayet Hamile Olduğu Belli Değilse, Sadece
Bir Temizlik Süresini Bekleyerek İddetini Tamamlamış Olur. Burada Özellikle Şu
Noktaya Dikkat Çekmek İstirham Ederim: Bu Mesele İle İlgili Hadis
Rivayetlerindeki Hüküm, Fıkıh Kaynaklarında Yer Alan “Hür Kadınlar Üç
Temizlik Süresini Beklerler” Şeklindeki Hükümlere Aykırı Değildir. Hadislerde
Sadece Cariyeler Söz Konusudur.
6) Hz. Safiye Cariye Olarak Evlendiği İçin, Cariyenin
İddet Süresi Olan Bir Temizlik Müddetini Beklemiş Olabilir. Ezcümle Hz Safiye
Annemiz Şeriatımız Olan İslam’i Fıkıh Ölçülerine Uygun Bir Şekilde Evlenmiştir.
Elimizdeki Mevcut Ehli Sünnet Hadis-i Şerif
Kaynakları Ateist Ve Deistleri Bir Kere Daha Yalancı Çıkarmaktadır !... Batı Ve Asya
Toplumlarının Ahlaktan Dahi Haberi Olmadığı Bir Dönemde, Mekke Kafirleri Ateist
Ve Belki de Deistlerinin Bugün Dahi Hafsalasının Alamayacağı Bir Biçimde Aile Ve Kadınlara İslam Ta 620
Yılında Hak Tanınmış ,Kadınları Ve Masumane Yavrularını Koruma Altına
Alınmıştır. Bugün İslam’ın Suretinden Başka Siyaseten, Kamusal Ve Şeriat Kanunları Ciheti İle Yaşanmayan
Toplumumuzda Ailelerin Ne Perişan Duruma Geldiği, Kadınların Ve Masumane
Yavrularının Lisan-ı Halleri Anlatmaktadır Zaten…
Soru : Cüveyriye R.A Annemizin İddet Hukukunda ki Durumu Nedir? Köle Durumuna Cariye Durumuna Düşmüştür Bu Durumda ki Kadınların İddeti Nedir? :
Müslümanların Tamamını Ortadan Kaldırmak Maksadıyla
Harekete Geçen Huzâa Kabilesinin Benî Mustalık Kolu Üzerine Bir Gaza Tertip
Edilmişti. Cenâb-I Hakk’ın İnayetiyle Bu Gaza Müslümanların Zaferiyle
Neticelendi. Birçok Esir Ve Ganimet Elde Edilmişti. Alınan Esirler
Arasında Benî Mustalık’ın Reisi Hâris Bin Ebî Dırar’ın Kızı Berre (Cüveyriye)
De Vardı. Berre’nin Kocası Savaşta Öldürülmüştü.
Binlerce Esir
Kadın Ve Çoluk Çocuk Esirler Mücahitler Arasında Hem Korunmaları Hemde
Yetimlerin Kötü Ellere Düşmemesi İçin Müslümanların Sorumluluğunda Taksim
Edildi. Artık Bir Köle Ve Savaşta Cariye Olarak Ele
Geçirilen Cüveyriye Annemiz Berre, Sâbit Bin Kays Bin Şemmas İle Onun Amcasının
Oğlunun Sorumluluğuna Verildi. Berre, Cüveyriye Annemizin Efendileriyle Bir
Miktar Para Karşılığında Anlaşma Yaptı. Bu Parayı Ödediğinde Serbest
Bırakılacaktı. Fakat Kendisinden İstenilen Fidye Çok Fazlaydı, Ödeyecek Durumda
Değildi. Bunun Üzerine Peygamber Efendimize Müracaat Etti Ve Durumunu Ona
Bildirdi:
“Önce Selamun Aleykum
Diyerek Yanına Girmesi Ve Selam İle Müslümanların Selamını Vermesi Efendimizin
Dikkatini Çekmiş Müslüman mısın ? Diye Sormuştu! O da Hayır Dedi. Ama Bu Selam
İslam’a Ait Olduğu İçin Müslüman Selamını Verdiği Şeklinde Belirtmesi Üzerine
Bende Müslümanım O Zaman Demiştir. (Bu Hatıratta Geçmektedir. ) Ve Devamında Hacetini Anlattı Ben, Benî Mustalık
Reisi Hâris Bin Ebî Dırar’ın Kızıyım. Bildiğiniz Gibi, Ben Sâbit Bin Kays’ın Ve
Onun Amcasının Oğlunun Hissesine Düştüm. Bir Miktar Para Karşılığında Onlarla
Anlaştım. Ödemek Zorunda Kaldığım Bu Fidye İçin Sizden Yardım Dilemeye Geldim.”
Hz. Peygamber
(Sav) Derhal Onun İçin Bir Çare Bulunması İcap Ettiğini Anladı. Zira Sadece O
Değil, Onunla Birlikte Esir Alınmış Birçok Kadın Daha Vardı. Hem Onların
Kurtulması, Hem De İslam’ın Yayılması İçin Bir Şeyler Yapmak Gerekiyordu. Ashabını
Çok İyi Tanıyan Hz. Peygamber (Sav), Onlara Bir Şey Söylemedi. Çünkü Yapacağı
İş, Onların Da Kendisi Gibi Davranmalarına Sebep Olacaktı. Bunu Çok İyi
Bilen Allah’ın Elçisi Muhatabına: “Senin
İçin Bundan Daha Hayırlı Olanı Yok Mudur?” Buyurdu. Berre, “O Nedir, Yâ Resûlallah?”
Diye Sordu. Resûlullah “Kurtuluş Akçeni Ödemem Ve Seni Zevceliğe Kabul
Etmemdir.” Cevabını Verdi.
Berre, Bir An Kendi
Âlemine Daldı. Zaten Savaştan Üç Gün Önce Rüyasında, Medine’den Doğup
Yükselen Ayın Gelip Kendi Koynuna Düştüğünü Görmüştü. Peygamberimizin
Teklifini Duyunca Hidayet Nuru Yüzünde Parlamaya Başladı. Resûlullah’ın
Teklifini Kabul Etti. Ardından Da Kelime-İ Şehadet Getirerek Müslüman Olma
Şerefine Kavuştu.[1]
Bu Arada Hâris Bin Ebî
Dırar, Kızının Fidyesi Olmak Üzere Yanına Birkaç Deve Alarak, Kavminden Bazı
Kimselerle Birlikte Medine’ye Gitmek Üzere Yola Çıktı. Akik Vadisi’ne
Geldiğinde Develerin En Güzellerinden İki Tanesini Seçerek Oraya Bıraktı. Bu
Cins Hayvanları Vermek İstemiyordu. Daha Sonra Medine’ye Geldi. Peygamberimizi Buldu Ve Ona, “Benim Kızım Esir Olarak
Tutulamaz. Bu Benim Mevkiimle Ve Şerefimle Bağdaşmaz. Onu Serbest Bırak!” Dedi.
Resûlullah, “Onu Dilediğini Seçmekte Serbest Bırakmamı İster Misin?”
Buyurdu. Hâris, “Evet, Üzerine Düşen Vazifeyi Yerine Getirmiş Olursun.” Dedi.
Bunun Üzerine Hâris, Kızının Yanına Gitti Ve Şöyle Dedi: “Şu Zat, Seni
Dilediğini Seçmekte Serbest Bıraktı. Sakın Bizi Rezil Etme!” Fakat Berre Hiçbir
Şeyi Peygamberimize Tercih Edemezdi. Nitekim Babasını Mahcup Etmek Pahasına Da Olsa Şöyle
Dedi: “Ben Resûlullah’ı Tercih Ediyorum.”
Hâris Buna Çok İçerledi,
“Vallahi Sen Bizi Rezil Ve Rüsvay Ettin!” Dedi.[2] Sonra Da Peygamberimize
Dönerek, “Şu Develer, Kızım İçin Fidyedir; Bunları Alıp Kızımı Bana Veriniz.”
Dedi. Cenâb-I
Hak, Peygamber Efendimize, Hâris’in Develerden İkisini Sakladığını
Bildirmişti. Hâris’e, “Akik Vadisi’nde Sakladığın İki Deve Nerede, Onları Niçin
Getirmedin?” Diye Sordu. Bu Mucize, Hâris’in Ve Yanındakilerin Hidayetine
Vesile Oldu. Hâris Büyük Bir Heyecanla, “Ben Şehadet Ederim Ki Allah’tan Başka
İlah Yoktur. Muhakkak Sen De Allah’ın Resûl’üsün. Vallahi Bunu Allah’tan Başka
Bilen Yoktu.” Diyerek Müslüman Oldu. Yanında
Bulunan İki Oğlu Ve Kavminden Bazı Kimseler De Müslüman Oldular.[3]
Bundan Sonra
Peygamberimiz, Berre’yi Babasından İstedi. Hâris, “Anam Babam Sana Feda Olsun
Yâ Resûlallah! Onu Sana Bağışladım.” Dedi. Bunun Üzerine Peygamberimiz,
Berre İle Hicret’in 5. Yılında Evlendi. İsmini De “Cüveyriye” Olarak
Değiştirdi. Çünkü “Berre” “İyilik, Hayır” Manasına Geliyordu Ve Peygamberimiz,
“Bere, Resûlullah’ın Yanından Çıktı.” Denilmesinden Hoşlanmıyordu.
Cüveyriye O Sırada 20
Yaşında İdi.
Peygamberimizin Cüveyriye İle Evlenerek Benî Mustalık Kabilesiyle Akraba Olduğunu Duyan Sahabiler, “Resûlullah’ın Akraba Olduğu Bir Kabile Artık Esir Kalamaz.” Diyerek Yanlarındaki Bütün Esirleri Serbest Bıraktılar. Böylece Hz. Cüveyriye, Kabilesinden 700 Esirin Azat Edilmesine Vesile Oldu. Ayrıca Benî Mustalık’dan Birçok Kimse, Peygamberimizin Bu Davranışı Karşısında Müslüman Oldular.
Dipnotlar: 1. Sîre, 3:307; Tabakât, 8:116. Bir Esirin Tayin Edilen Muayyen Miktarı Kazanıp Efendisine Vererek, Esirlikten Kurtulmaya Kendini Müsait Hale Getirmesi Demektir. 2. İbn-İ Kesîr, Sîre, 3:303. - 3. Sîre, 3:307; Tabakât, 8:117. - 4. Sîre, 3:308. - 5. A.G.E., 3:308. - 6. Sîre, 3:308; Tabakât, 8:177. - 7. Tabakât, 8:118. - 8. Müsned, 6:430.
Efendimiz İle Reyhâne Validemizin Evlilikleri Zilhicce Ayında Olmuştur. Efendimiz Bir Hadîs-İ Şeriflerinde "Benim Zevcelerimle Evlenmem Ve Kızlarımı Da Evlendirmem, Hepsi Cebrâil'in Allahu Tealâ'dan Getirdiği İzin İle Olmuştur" Buyurmuştur. Her Bir Hadîs Bize Bir Âyetin Fiili Tatbikatını Gösterir. Âyete Muhalif Hadîs Yoktur. Bu Hadîs-İ Şerifin Doğruluğu Zeyneb Binti Cahş Validemizle İlgili Nazil Olmuş Âyetlerden Bellidir.
Hendek
Gazvesi’nin Ardından Resûl-İ Ekrem’le Yaptıkları Antlaşmayı Bozan Benî Kurayza Muhasara
Edilmiş, Savaş Kazanılmış İhanet Ve Hiyanetlerinin Karşılığını Almışlardır.
Kadın Ve Çocuklarına Esir Muamelesi Yapılmış, Malları Müslümanlar Arasında
Paylaştırılmıştı. Bu Olayda Kocası Öldürülen Reyhâne De Esir Alınıp Köleler
Arasında Bulunuyordu. Reyhâne’yi Hz. Peygamber “Safî” (Savaş Sonrasında
Muhafaza Alınmak Üzere Hz. Peygamber’e Emanet Edildi. ) Ve Ümmü’l-Münzir Selmâ Bint
Kays’ın Evine Götürülmesini Emretti. Reyhâne Orada Bir Ay Kadar Kaldıktan Sonra (İbn Sa‘D, VIII, 131) Resûlullah Onunla
Görüşmeye Gitti. Reyhâne’nin Utancından Görünmek İstememesi Üzerine Hz. Peygamber
Onu Çağırdı Ve Müslüman Olduğu Takdirde Kendisiyle Evleneceğini Söyledi. Reyhâne
Bu Teklifi Kabul Edince Resûl-İ Ekrem Onu Âzat Etti Ve Diğer
Eşlerine Verdiği Gibi Ona Da 12 Ukıyye Gümüş Vererek 5. Yılın Zilhiccesinde (Mayıs
627) Kendisiyle Evlendi. Hz. Peygamber’in Ona Mehir Olarak Hürriyetini
Bağışladığı Da Zikredilmiştir. Reyhâne’nin Bir Süre Sonra Resûlullah’ı Diğer
Hanımlarından Aşırı Şekilde Kıskandığı, Bunun Üzerine Resûl-İ Ekrem’in Onu
Ric‘Î Talâkla Boşadığı, Ancak Reyhâne’nin Bu Duruma Çok Üzülmesi Üzerine Onu
Tekrar Nikâhına Aldığı Kaydedilmektedir. Zayıf Olduğu Belirtilen Bir Başka
Rivayete Göre İse Reyhâne Câriye Olarak Kalmış Ve İslâmiyet’i Benimsememiştir (İbn
Hacer, IV, 309). Reyhâne, 10. (632) Yılda Resûl-İ Ekrem Vedâ Haccından
Döndükten Bir Müddet Sonra Medine’de Vefat Etti Ve Bakī‘ Mezarlığı’na Defnedildi.
Ezcümle :
Bakara Suresi 56. Ayette Belirtilen “Dinde Zorlama Yoktur. Artık Doğrulukla Eğrilik Birbirinden Ayrılmıştır. O Halde Kim Tâğutu Reddedip Allah’a İnanırsa, Kopmayan Sağlam Kulpa Yapışmıştır. Allah İşitir Ve Bilir” Mealindeki Kur’anî İlkeye Göre İnsanları İslam Hususunda Zorlamak Çelişir. Haliyle 3 Validemizde Kalben İslam Dairesine Girip Muhabbetle Efendimizle Evlenmişlerdir. Aksi Olsa Kalplerinde Bir Düşmanlık Beslese İdiler Efendimizi Öldürmek İçin Her Gün Bir Değil Bin Fırsatları Vardı !
Son Olarak Şunu Hatırlayalım Ki, Hz. Muhammed (Asm) Şüphesiz ki Allah’ın
Rasulüdür ! Lisan-ı Hayatı ,Lisan-ı Hali, Hikmet-i Mucizeleri Ve Lisan-ı Kalbi
Ve Lisan-ı Kal İle Bunu Ortaya Koyarak Allah’ın Elçisi Olduğunu Tüm Kafirlere
Kati Derecede İspat Etmiştir. Allah’ın Elçisinin Yaptığı Bütün İşler Allah’ın Onayını Almış
Ve Doğrudur. Resûlullah (S.A.S.)’İn Dilinden Sadır Olan Kur’an Âyetlerinin
Hepsi Allah Tarafından Kendisine Vahyedilen Sözlerdir. “O
Asla Kendi Arzu Ve Hevesine Göre Konuşmaz. Onun Bildirdikleri, Kendisine Allah Tarafından
Gelen Vahiyden Başka Bir Şey Değildir.” Necim Suresi 3. - 4. Ayetleri İle Yaptığı
Davranışları Ve Halleri Ve Sözleri İle Vahiy Mahsulü Olmayan Hiçbir Şeyi Yoktur.
Hepsi Allah’a Aittir. Çünkü Dinî Hususlarda Efendimiz (Sallallahu Aleyhi
Vesellem) Kendi Arzu Ve İsteklerine Dayanarak Hiçbir Beyânda Bulunmaz. Şahsının
Böyle Bir Talebi Olmadığı Gibi, Zaten Böyle Bir Salahiyete Sahip De Değildir. Peygamberimiz
(S.A.S.)’İn Hadislerine Gelince Bunlar Hakkında Şu Değerlendirme Yapılabilir: İslâm’ın
Hükümlerini Beyân, Kur’an’ı Tefsir Ve İzah Özelliği Taşıyan Sözlerinin Tümü
Vahiy Kaynaklıdır. Fakat Kur’an İle Hadisler Arasında Fark Vardır. Kur’an Âyetleri
Lafız Ve Mânalarıyla Birlikte Allah Tarafından Geldiği Halde, Hadis-İ
Şeriflerde Mânalar Allah’a Ait İken Lafızlar Efendimiz (Sallallahu Aleyhi
Vesellem) ’E Aittir. Bu Sebeple Kur’an’a (El-Vahyü’l-Celiyyu) “Açık
Vahiy”, Hadislere İse (El-Vahyu’l-Hafiyyu: Gizli Vahiy” Denilmiştir. İşte Bu
Hakikate binaenaleyh İman Şuuru Olan
Bir Kimse, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’İn Yanlış İşler
Yapacağına İhtimal Vermez, Veremez.
Kafirin
Durumu ; İslam Sarayına Giden 99 Kapı Açık Olduğu Halde, Anahtarını
Bulamadığı İçin Kendisine Kapalı Görünen Bir Kapıdan Dolayı Sarayın Boş
Olduğunu Düşünmek Bir Hamakattir, Bir Cinnettir...
Haşiye:
Peki Burada Nerede Yanlış Yapılıyor ? Hata Nerede ? Bu Hatadan Kaynaklı Yanlış Anlamalar Oluyor ?
Şimdi Meseleye Tarihçi Zaviyesinden Bakınca Şöyle Yorumlayanlarda Var : Medine Şehrinin Kuşatması, Mart-Nisan 627’de Başladı Ve Benî Kurayza’nın İnfazı, Kuşatmanın Bitmesinin Hemen Akabinde Gerçekleşti (Ahmad, 68). Peygamber’in Reyhâne’yle Düğünü, Hicret’in Altıncı Yılının Muharrem Ayındaydı (Mayıs/Haziran 627) (Salihî, 232; Hisham Ve Bakhtiar, 392). Bu, İnfazdan Muhammed’in Reyhâne’yle Düğününe Kadar En Fazla İki Ay Geçtiği Ve Muhammed’in Düğünden Önce Gereken Süreyi Beklemediği Anlamına Gelmektedir Demişler.
Aslında Dikkat Ettiyseniz Bir Müslüman Asla Babasının Oğluna Hitap Eder Gibi Hz. Peygambere Muhammed Demez ! Hem Söylerken Hem Yazarken Dahi Hz. Takısını Kullanıp Hürmet Eder ! İşte Bu Gibi Ufak Ayrıntılar Meseleler Hakkında Geniş Bilgi Verebilir. Çünkü Şeytan Çoğu Zaman Ayrıntıda Gizlidir!.. Aslında Burada Ki İddia Tamda Öyle Değil!
Misal: Bir Kalp Doktoru Kağıt Üzerinde İster Prf. İster Doçent Olsun Fark Etmez. Ben Kalbi Bilirim ,Kalpten Başkada Bir Şey Biliyorum Deyip %100 Oranında Rahatsızlığın Kalbin Neresinde Olduğunu Bilmesine Rağmen Ameliyata Girişemez ! Çünkü Kalbe Müdahale Edeceği Sırada Onunla Bağlantılı Diğer Organların Da Eğitimini Alması Lazım Gelir Ki Müdahale Sırasında Yanlış Bir Yeri Kesmesin Veya Başka Bir Organa Da Zarar Verip Hastayı Öldürmesin.
İşte Aynen Böyle De: Burada Tarihi Bilmek Kalbi Bilmek Gibidir. Doğru Tarihleri Ve Doğru Kaynakları Bir Araya Getirmiş Olabilir, Doğru Hesaplamalar Yapmış Olabilir Ve Bunun Sonucunda Da Tarihi Bir Persfektif İleri Sürebilirsiniz. Ama Siz İslam Şeriatını Ve Usul-Ü Tefsiri Ve Usül-Ü Siyeri Ve Usül-Ü Siyeri Ve Bilhassa Bu Meselede Usül-Ü Hadis’i Bilmiyorsanız Kalp Doktorunun Yaptığı Gibi Kalbin Doğru Teşhisini Yapmış Olabilir Ama Hastayı Öldürmüş Olursunuz. Ve Bir Çokta Cahil Münkiri Doğurursunuz !... Bu Meselede Olduğu Gibi.
Çünkü : İslam Şeriatımızda Hür Bir Müslüman’ın İddet Süresi İle Esir Ve Bir Kölenin İddet Süresi Farklılık Arz Eder !..
İddetin Asıl Hikmetini Allah Bilir. Bizimkiler Yorumdur. İddet Önce Bir Müslümanın Allah’ın Emri Olduğu İçin Yapması Gerekendir ! En Önce Cenabı Hakkın Taktiridir. Sonrasında İddetin Hikmetleri İddetin Amaçlarından Birisi Kadının Hamile Olup Olmadığının Anlaşılması Ve Böylece Nesebin Karışmasının Önlenmesidir. Bu Bugün Dahi Hem Bizim Hemde Avrupa’nın Dahi Günümüz Kanunlarında da Yer Almaktadır.
Bundan Dolayıdır Ki, Cinsel Beraberlikten Önceki Boşamada Hamilelik İhtimali Söz Konusu Olmadığı Ve Buna Bağlı Neseplerin Karışma Endişesi Bulunmadığı İçin İddet Gerekmemektedir. Ancak Amaç Sadece Hamileliğin Anlaşılması Değildir. Mesela Cinsel İlişkiden Önce Kocanın Ölmesi Halinde Hamilelik İhtimali Bulunmamasına Rağmen Vefat İddeti Gerekmektedir. Yine Bir Kere Hayız Olmakla Kadının Hamile Olmadığı Anlaşıldığı Halde İddet Üç Hayız Süresince Devam Etmektedir. Vefat İddetinde Amaç, Kocayı Kaybetmenin Üzüntü Ve Kederini Yas Tutarak Ve Süslenmeyerek Izhâr Etmek Ve Kocaya Olan Vefa Duygularını Ortaya Koymaktır.
Malikî Hukukçulara Göre,
Boşanma Durumunda İddet Beklemesi Gerekmeyen Kadınlar, Kocasının Ölümü
Durumunda Vefat İddeti Beklerler. Mesela Koca Hadım Edilmiş İse Veya Kişi
Cinsel İlişki Yapılamayacak Kadar Küçük İse Boşama Durumunda İddet Gerekmezken
Kocasının Ölümü Halinde İddet Gerekir. İddet, Kadının Geçim, Nafaka Ve Mesken
Gibi İhtiyaçlarının Görülmesinin Vesilesi Olan Evlilik Nimetinin Elden
Gitmesine Üzülmesinin Bir Göstergesi Olarak Da Gerekli Görülmüştür. Bu Gerekçe
İse Bâin Talakla Boşanmış Ve Kocası Vefat Etmiş Kadında Söz Konusudur. İddetin
Hikmetlerinden Birisi De, Evlilik Akdinin Saygınlığının, Şerefinin Ve Değerinin
Yüksekliğini Sağlamaktır. Racʽî Talakta İddetin Amacı, Boşayan Kocaya Boşadığı
Hanımına Tekrar Geri Dönme; Üçten Az Boşama İle Gerçekleşen Bâin Talakta İse
İki Tarafa Birden Düşünme Fırsatı Vererek Sona Eren Evliliğin Yeniden
Canlanmasına Zemin Hazırlamaktır. Hangi İddet Olursa Olsun İddet Süresince
Evliliğin Etkisi Ve Kocanın Hukuku Kısmen Devam Ettiği İçin İddetin
Amaçlarından Birisi De Kocanın Hakkına Riayet Etmektir. Hulʽ Yoluyla Boşanan
Kadının İddeti Bir Hayız Dönemi Olup Amaç Sadece Kadının Hamile Olup
Olmadığının Anlaşılmasıdır. Bunun Dışında Kocasının Kendisi Üzerinde Hiçbir
Hakkı Kalmamıştır. İddetin İbadet Yönü De Vardır. Şafiî Hukukçulara Göre İddet,
Beklenmesi Gereken Sürenin Kadın Tarafından Allah Rızasını Gözetmek Amacıyla
Bizzat Beklenmesi Anlamına Gelmektedir. İbn Hazm’e Göre İddet Sadece Kadının
Hamileliğinin Anlaşılması İçin Değil Aynı Zamanda Allah’ın Emri Olduğu İçin
Gerekmektedir. Bundan Dolayı Da Hayız Görmeyen Küçük Kız Ve Hayızdan Kesilmiş
Yaşlı Kadınların Boşanması Durumunda Veya Kocalarının Vefatı Durumunda
Hamilelik Söz Konusu Olmadığı Halde İddet Gerekir.
Cariyenin İddeti Cariyenin
İddeti, Talakının İki İddetinin İse İki Hayız Olduğunu Belirten Hadisten Dolayı
Talak Durumunda İki Hayız, Küçük Cariye İle Adetten Kesilmiş Yaşlı Cariyenin
İddeti Bir Buçuk Ay, Kocası Vefat Etmiş Cariyenin İddeti İse İki Ay Beş Gündür.
Hamile Cariyenin İddeti İse Ayetin Genelliği Dolayısı İle Doğumuna Kadardır.
Ancak Malikî Hukukçular Hayız Görmeyen Cariyenin İddetinde Farklı Bir Görüş
Benimsemiş Ve Çocuğun Oluşumu Ancak Üç Ayda Net Bir Şekilde Belli Olduğu İçin
İddeti Üç Ay Olarak Kabul Etmiştir. İbn Hazm İse Cariyenin İddeti Konusunda
Tamamen Farklı Düşünmekte Ve İddet Sürelerini Açıklayan Ayetlerde Cariyenin
İddeti İle İlgili Bir Ayırım Bulunmamasından Dolayı Cariyenin Aynen Hür Kadın
Gibi İddet Bekleyeceğini İleri Sürmektedir.