10.Soru; Kuran'ı Toplamakla Görevli Zeyd B.Sabit'in Yahudi Asıllı Olması(Muhammed'in Ve Müslümanların Yahudi Düşmanlığını Hatırlayalım) Ve Kuran'ı Toplattığı Söylenen Osman'ın Müslümanlarca Linç Edilerek Öldürülmesi(Çok Önemlidir Bu) Garip/Tuhaf/Saçma Değil Mi?

Başlı Başına Yalan ve Neresi Doğru ki Neresini Düzelteyim Diyeceğiniz Bir İddia !..

"Çocuğu Olmayan Hazreti Davut, Allah'a Dua Etmiş, 'Ya Rabbi Bana Bir Kız Çocuğu Ver, Onu Sana Kurban Edeyim' Demiş. Dua Tutmuş, Davut, Kızının Adını Ayşe Koymuş, Gel Zaman Git Zaman, Çocuğun Kurban Edileceği Zaman Gelmiş, Hazreti Davut Kızı Yatırmış, Tam Boğazını Kesip Kurban Edecekken, Azrail, Gökten Bir Keçiyle Çıkagelmiş, 'Kızı Bırak, Al Bu Keçiyi Kurban Et' Demiş"!

Dinleyenlerden Biri Dayanamamış: "Yahu Bunun Neresini Düzelteyim; Hz. Davut Değil Hz. İbrahim; Kız Değil Erkek; Ayşe Değil İsmail; Azrail Değil Cebrail; Keçi Değil, Koç"!

Bu Yüzden Düzeltmeyi Değil Doğrusunu Yazalım Herkes Öğrensin.

Hicretten On Bir Yıl Önce (M. 611) Medine’de Doğdu. Hazrec Kabilesinin Neccâroğulları Kolundandır. (Yani Yahudi Değil Arap.)Babası Sâbit, Buâs Savaşında Öldüğünde Zeyd Altı Yaşındaydı. Annesi Nevvâr Bint Mâlik’tir. Çok Akıllı Ve Hâfızası Güçlü Bir Çocuk Olan Zeyd, Hz. Peygamber Medine’ye Gelmeden Önce On Yedi Sûreyi Ezberlemişti. Hicretten Hemen Sonra Akrabaları Tarafından Resûl-İ Ekrem’e Tanıtıldı, Ezberlediği Sûreleri Ona Okudu Ve Onun Takdirini Kazandı. Resûlullah, Yahudilerle Yaptığı Görüşmeler Ve Yazışmalar Sırasında Kendisine Yardımcı Olması İçin Zeyd’in İbrânîce (Veya Süryânîce) Yazmayı Öğrenmesini İstedi; O Da Kısa Sürede Bu Yazıyı Öğrendi. Bedir Gazvesi’nde Esir Düşen Müşriklerin Okur Yazarlarından Okuma Yazma Öğrenenler Arasında Zeyd De Vardı (DİA, XXIX, 5). Zeyd B. Sâbit’in Ayrıca Farsça, Rumca, Kıptîce Ve Habeşçe Bildiği, Farsça’yı Kisrânın Elçisinden, Rumca’yı Resûlullah’ın Hâcibinden, Habeşçe’yi Ve Kıptîce’yi De Yine Resûlullah’ın Hizmetçilerinden Öğrendiği Rivayet Edilmektedir (DİA, XL, 489). Yaşı Küçük Olduğundan Uhud Gazvesi’ne Katılmasına İzin Verilmedi Ve Şehirde Kalanları Korumakla Görevlendirildi. Hendek Gazvesi’nde Hendek Kazılırken Çıkan Toprağı Taşımaya Yardım Etti. Resûl-İ Ekrem Onun Bu Gayretini Görünce, “Ne Kadar İyi Bir Çocuk!” Diye Takdirlerini Bildirdi. Hayber’in Fethi Sırasında Kendisine Müslümanların Sayısını Tesbit Etme Görevi Verildi. Vahiy İnmeye Başladığında Hz. Peygamber’in Kendilerine Haber Gönderdiği Kâtipler Arasında Zeyd De Vardı. Aynı Zamanda Resûl-İ Ekrem Zamanında Kur’ân-I Kerîm’in Tamamını Ezberleyen Ensara Mensup Dört Kişiden Biriydi (Tirmizî, “Menâḳıb”, 32; İbn Sa‘D, II, 355).

 

Hz. Ebû Bekir Döneminde De Kâtiplik Yapan Zeyd’in Bu Dönemde Üstlendiği İlk Önemli Görev Kur’ân-I Kerîm’in Cem‘İdir. Yemâme Savaşı İle Diğer Bazı Savaşlarda Hâfız Sahâbîlerden Bir Kısmının Şehid Olması Üzerine Kur’an’ın Toplanması Fikrini Halife Ebû Bekir’e Açan Hz. Ömer Bu Hususta Onu İkna Etti. Ebû Bekir’in Emriyle Zeyd B. Sâbit’in Başkanlığında Kurulan Heyet Kur’an Âyetlerinin Yazılı Olduğu Sayfaları Bir Araya Getirip Kur’an’ı Cemetmekle Görevlendirildi. Yanlarında Yazılı Kur’an Metinleri Bulunanların Bunların Âyet Olduğuna Şâhitlik Edecek İki Kişiyle Birlikte Heyete Başvurmaları İlân Edildi. Heyet Üyeleri Ashabın Getirdiği Yazılı Metinleri Kontrol Edip Yazıyordu. Böylece Kur’an Yazılı Malzeme Ve Ezber Yardımıyla Eksiksiz Olarak Toplandı Ve Hz. Ebû Bekir’e Teslim Edildi. Cemedilen Kur’an Başta Hz. Ömer Ve Ali Olmak Üzere Bütün Sahâbenin Onayını Aldı. Abdullah B. Mes‘Ûd’un Tavsiyesine Uyularak Derlenen Metne “El-Mushaf” Adı Verildi.

 

Yermük Savaşı Günü Zeyd’e Ganimetleri Taksim Etme Görevi Verildi. Hz. Ömer, Zeyd’i Kendisine Danışman Tayin Etti. Hem Bazı Nasların Anlaşılması Ve Uygulanmasında Hem De Hakkında Nas Olmayan Yeni Meselelerin Çözümünde Ona Danışırdı. Yine Ömer Döneminde Medine’de Davalara Zeyd Bakar, Halife Şehirde Bulunmadığı Zaman Ona Vekâlet Ederdi. Hz. Osman Döneminde Halifeye Vekâletin Yanı Sıra Beytülmâle Bakmakla Görevlendirildi. Aynı Dönemde, Ebû Bekir Zamanında Cemedilen Mushafı Çeşitli Şehirlere Gönderilmek Üzere İstinsah Eden Heyetin Başkanlığını Yaptı. Hz. Osman’ın Evi Kuşatıldığında Halifenin Evine Girdi, Dışarıdaki Muhasaracıları Teskin Etmeye Çalıştı Ve Ensardan Bazılarını Muhasaradan Vazgeçirdi. Zeyd’in 45, 51 Veya 55 Yılında Vefat Ettiğine Dair Rivayetler Vardır. Bunların İçinde En Çok 45 Yılıyla İlgili Rivayet Tercih Edilmektedir. Cenaze Namazını Hicaz Valisi Mervân B. Hakem Kıldırmış, Medine’de Birçok Kişi Onun İçin Üç Gün Yas Tutmuştur. Zeyd Birkaç Evlilik Yapmıştır.

İslâm Tarihi Boyunca Zeyd B. Sâbit’in Adı Hz. Ömer, Ali, İbn Mes‘Ûd, Übey B. Kâ‘B Ve Ebû Mûsâ El-Eş‘Arî’yle Birlikte İlim Ve Fetva Ehli Olan Sahâbîler Arasında Zikredilmiştir. Zeyd Fıkhî Konularda Vuku Bulmuş Olaylar Üzerine Görüş Bildirir, Kendisine Sorulan Bir Olayın Vuku Bulup Bulmadığını Sorar, Gerçekleşmeyen Olaylar Hakkında Cevap Vermezdi.

 

Ahmed B. Hanbel El-Müsned’de Zeyd B. Sâbit’ten Doksan Beş Hadis Nakletmiştir. Kendisinden Ebû Hüreyre, İbn Abbas, İbn Ömer, Ebû Saîd El-Hudrî, Enes B. Mâlik, Sehl B. Sa‘D, Ebû Ümâme B. Sehl Gibi Sahâbîlerin Yanı Sıra Mervân B. Hakem, Saîd B. Müseyyeb, Kabîsa B. Züeyb, Ebân B. Osman, Atâ B. Yesâr, Süleyman B. Yesâr, Urve B. Zübeyr, Tâvûs B. Keysân, Büsr B. Saîd Ve Çocukları Hârice İle Süleyman Gibi Birçok Tâbiî Hadis Rivayet Etmiştir. Zeyd’in Verdiği Hükümleri En İyi Bilen Kabîsa B. Züeyb Onun Fıkıh Alanında İyi Bir Takipçisiydi (DİA, XXIV, 39). Tâbiîn Neslinin Kıraat Âlimlerinden Ebû Abdurrahman Es-Sülemî De Zeyd’in Talebesi Olup On Üç Yıl Boyunca Kendisine Kur’an’ı Baştan Sona Okumuştur (DİA, X, 87).

 

Zeyd B. Sâbit, Hadisleri Anlama Ve Sünnetleri Tesbit Etme Hususunda Uzman Bir Sahâbîydi. Yanlış Anlatılan Hadis Ve Uygulamaları Farkettiğinde Hemen Düzeltirdi. Tarlaların Kiraya Verilmemesi Gerektiğine Dair Râfi‘ B. Hadîc’in Resûl-İ Ekrem’e İzâfe Ederek Naklettiği Bir Sözü Duyan Zeyd Onun Hadisi Eksik Duyduğunu Söylemiş Ve Şu Açıklamayı Yapmıştır: “Allah, Râfi‘ B. Hadîc’e Mağfiret Etsin. Ben Bu Hadisi Ondan Daha İyi Biliyorum. Ensardan İki Kişi Kavga Edip Hz. Peygamber’in Yanına Gelmiş, O Da Kendilerini Dinledikten Sonra, ‘Eğer Durumunuz Böyle İse Tarlaları Kiraya Vermeyin’ Demişti; Râfi‘ B. Hadîc De Onun Sadece, ‘Tarlaları Kiraya Vermeyin’ Sözünü İşitmiştir.” Bu Haberde Zeyd Sözün Hangi Bağlamda Kullanıldığını Bildiğini, Râfi‘İn Söz-Bağlam İlişkisini Kuramadığı İçin Bunu Bir Yasaklama Zannettiğini Ve Hadislerin Sebep-Ortam Bütünlüğü İçerisinde Değerlendirilmesi Gerektiğini Ortaya Koymaktadır.İşte Bu Meseleleri Bilmeyenler Hadis Usulünü Okymayanların hadisleri Anlamaması Yanlış Yorumlaması Ortaya Çıkmaktadır…

 

Zeyd B. Sâbit Ayrıca Geniş Ferâiz (Miras Hukuku)  Bilgisine Sahipti. Bu Husus Onu Bi‘Set Döneminde Ön Plana Çıkaran Önemli Özelliklerdir. Sonraki Yıllarda Fıkıh Alanında Belli Başlı İsimler Arasında Yer Alması Zeyd’in Bütün Dinî Alanlarda Kendisini Yetiştirdiğini Göstermektedir. Ferâiz Konusundaki Derin Bilgisini Bizzat Hz. Peygamber, “Ümmetim İçinde Ferâizi En İyi Bilen Zeyd’dir” Sözüyle Dile Getirmiştir (Tirmizî, “Menâḳıb”, 32). Tâbiîn Âlimlerinden Mesrûk B. Ecda‘, Zeyd’in Ferâiz Bilgisini Değerlendirirken Âl-İ İmrân Sûresinin 7. Âyetindeki “Râsihûn” Kelimesine Telmihte Bulunarak Onun İlimde Derinlik Sahiplerinden Olduğunu Söylemiş Ve Ferâize Dair Bazı Görüşlerini Hocası Abdullah B. Mes‘Ûd’un Görüşlerine Tercih Etmiştir (Dârimî, “Ferâʾiż”, 8). Şâfiî’nin Ferâiz Hakkındaki Görüşlerinde Zeyd’in Etkisi Büyük Olmuş (DİA, XXXII, 248), Hâkim En-Nîsâbûrî, Onun Ferâiz Konusundaki Görüşlerinin Bütün Sahâbe Tarafından Hüccet Kabul Edildiğini Bildirmiştir (El-Müstedrek, IV, 371). Bazı Çağdaş Kaynaklarda Zeyd’in Ferâiz Konusunda Eser Verenlerin İlki Olduğu Belirtilir (M. Mustafa El-A‘Zamî, S. 65; DİA, XII, 363). Resûl-İ Ekrem Döneminde Fetva Veren Sahâbîler Arasında Da Zikredilen Zeyd’in Bu Fetvaları Muhtemelen Daha Çok Ferâize Dairdir.

 

Zeyd B. Sâbit Hakkında Yapılan Çalışmalar Arasında Safvân Adnân Dâvûdî’nin Zeyd B. S̱âbit Kâtibü’l-Vaḥy Ve Câmiʿu’l-Ḳurʾân’ı (Dımaşk 1990), İbrahim Taşcı’nın Zeyd B. Sâbit Ve Kur’an-I Kerim’e Hizmeti (Doktora Tezi, 1999, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Durak Pusmaz’ın Zeyd B. Sâbit Ve Kur’an İlimlerindeki Yeri (Yüksek Lisans Tezi, 1986, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), Fâiz Hâmid Muhammed Kureşî’nin Zeyd B. S̱âbit Ve Merviyyâtühû Fî Müsnedi’l-İmâm Aḥmed (Yüksek Lisans Tezi, 1981, Ümmü’l-Kurâ Üniversitesi [Mekke]), Muhammed Revvâs Kal‘Acî’nin Mevsûʿatü Fıḳhi Zeyd B. S̱âbit (Beyrut 1993) Adlı Çalışmaları Sayılabilir.

 

Bibliyografya

İbn Sa‘D, Eṭ-Ṭabaḳāt, II, 355, 358-362.  -  İbn Kuteybe, El-Maʿârif (Ukkâşe), S. 154, 284, 342.  - Hâkim, El-Müstedrek, II, 225; IV, 371.  - İbn Abdülber, El-İstîʿâb, I, 551-554.  - İbn Asâkir, Târîḫu Dımaşḳ (Amrî), XIX, 295-341.- İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ġābe (Bennâ), II, 278-279. -  Zehebî, Aʿlâmü’n-Nübelâʾ, II, 426-441. - İbn Hadîde, El-Miṣbâḥu’l-Muḍî Fî Küttâbi’n-Nebiyyi’l-Ümmî (Nşr. Muhammed Azîmüddin), Beyrut 1405/1985, I, 93-95.  -   İbn Hacer, El-İṣâbe, I, 561-562.  - M. Mustafa El-A‘Zamî, Küttâbü’n-Nebî, Riyad 1401/1981, S. 65-67.  - M. Lecker, “Zayd B. T̲h̲ābit”, EI2 (İng.), XI, 476. - Muhsin Demirci, “Ebû Abdurrahman Es-Sülemî”, DİA, X, 87. - Ali Bardakoğlu, “Ferâiz”, A.E., XII, 363. - Mehmet Efendioğlu, “Kabîsa B. Züeyb”, A.E., XXIV, 39. -  Nebi Bozkurt, “Mektep”, A.E., XXIX, 5. - A.Mlf., “Tercüman”, A.E., XL, 489. - Şükrü Özen, “Müzenî”, A.E., XXXII, 248.

 

İddia : (Muhammed'in Ve Müslümanların Yahudi Düşmanlığını Hatırlayalım)

 

Demiş Ateist Ve Deistler !.. Hatırlatın, Hatırlayalım Bakalım ? Bizim Bildiğimiz Ve Objektif Ve Tarafsız Tarihin Yazdığı Peygamberimizin Medine-İ Münevvere’deki Kurduğu Medeniyet Devletinden Başlamak Sureti İle Bugün Filistin’de Yapılanlar Ateist Ve Deistlerin Ne Derece Objektif Ne Derece Tarihten Ve Günümüzden Haberdar Olduklarını Gösteriyor Aslında. Batıdaki Sol Kesimlerden Tutun Latin Amerikadaki Solculara Kadar Herkes Filistinin Yanında Yer Alıp Yahudilerin Yaptığı Zulümleri Kınamaktadır ! Hz. Muhammed'in Yahudilere Karşı Beslediği Herhangi Bir Önyargıdan Değil, Başlangıçta Uyma Sözü Verdikleri Toplumsal Sözleşmeyi Defalarca Bir Çok Defa İhlal Etmeleri Ve En Zor Ve Sıkıntılı Anlarında da Vatan Hainliği İle Arkadan İş Çevirip Vurmalarından Kaynaklanmaktaydı.

Dünya Da Meydana Gelen Yaklaşık Bütün Önemli Hadiselerin Arkasında Bir Şekilde Yahudilerin Parmağı Vardır. Devletlerin Kuruluş Ve Yıkılışlarında, Dünya Ya Egemen Olan İdeolojilerin Arka Planındaki Tüm Hainliklerde Ve İhanetlerde, İnsanları Ahlaki Yozlaşmaya Ve Yanlış Yönlendirmeye Sevk Eden Yazılı, Görsel Ve Sanal Medyanın Yönlendirmesine Ve Hiç Alakası Olmadığını Düşündüğümüz Yerel, Ulusal Ve Uluslararası Denge Değişimlerinin Baş Aktörleri Yahudilerin Olduğu Unutmamalıyız.

Tarihteki Yahudilerin Desise Ve Oyunlarını Yazarsak Ciltler Dolusu Kitaplar Olur. Çünkü İnsanlık Tarihinde Binlerce Kez Kalleşlik Yapıp, İnsanlığa İhanet Etmişler. Ancak Bu İhanet Şebekesinin Ne Kadar Sinsi, İsyancı Ve İfsad Edici Olduklarını Birkaç Örnekle Özetlemeye Çalışacağız. Azgın Olan Yahudi Milletinin Islahı İçin, Allah (Cc) Birçok Peygamber Göndermiştir. Onlar Bu Peygamberleri Ya Öldürmüşler; Hz. Zekeriya (A.S.) Ve Hz. Yahya (A.S.) Gibi, Ya Öldürme Girişiminde Bulunmuşlar; Hz. İsa (A.S.) Gibi, Ya Da Peygamberlerine İhanet Ettiler, Hz. Musa (A.S.)’ Ya Yaptıkları Gibi.

Hz. Musa (A.S.) Mısır’da Firavun’un Köleliğinden Kurtardığı Yahudilerle, Belli Bir Yol Aldıktan Sonra Onları Kardeşi Hz. Harun’a Emanet Edip Cenab-I Allah’la Tekellüme Gidince, Samiri Adındaki Bir Yahudi Altın’dan Yaptığı Bir Buzağı, Bilgisiyle Onun Böğürtmesini Sağlayıp Ve Bu Buzağın Hâşâ İsrailoğulları’nın Ve Hz. Musa (A.S.)’Nın İlahı Olduğu, Musa’nın Onu Aramaya Gittiğini Söyledikten Sonra, Çok Az Bir Kısmı Hariç Bütün Yahudiler O Buzağa Tapıp, Hz. Musa (A.S.)’Nın Peygamberliğini İnkâr Ettiler. Oysa Bu İnkâr Edenler Kısa Bir Süre Önce Hz. Musa (A.S.)’Nın Firavun’a Karşı Gösterdiği Mucizelere, Kızıl Denizin İkiye Bölündüğüne V.B. Birçok Olaya Şahit Olmuşlardı. Ancak Dün Onlara Mucizeler Göstererek Kölelikten Kurtaran Bir Peygamberi Bugün Rahatlıkla İnkâr Edebiliyorlardı. Çünkü Nankörlük Ve İhanet Onların Bütün Hücrelerine İşlemişti.

İslam Tarihinde ‘’Medine Vesikası’’ Olarak Bilinen, Efendimiz (S.A.V.)’İn Arap Kabileleri Ve Yahudilerle Yaptığı Antlaşmaya Rağmen, Her Fırsatta İhanet Edip Müslümanlara Kalleşlik Yapan Yahudileri Medine’den Sürmekten Başka Seçenek Bırakmadılar.

Yine Hz. Osman (R.A.) Döneminde Hahambaşı Olup, Sözde Müslüman Olan Abdullah B. Sebe’nin Nifak Hareketi İle Sinsice İslam Âlemine Öyle Bir Darbe Vurdu Ki 1400 Yıldır Etkisini Hala İliklerimize Kadar Hissediyoruz Ve Bugün Ki Irak, Suriye V.B. İslam Coğrafyalarındaki Kardeş Katilleri Fitnesi Onun Eseridir. (Merak Edenler İslam Tarihi Eserlerinden İlgili Bölümleri Detaylı İnceleyebilir) Sultan İkinci Murat Zamanında Fransa’dan Kovulan Yahudiler, 1492’de İspanyolların Elinden Kaçan Yüz Bin Yahudi, 1660’ta Polonya Ve Ukranya’dan Kaçan Yahudiler Osmanlı İmparatorluğuna Sığınıp, Tarihlerinin En Rahat Dönemlerini Yaşamışlar. 19. Y.Y. Da Avrupa’da; Yahudiler Mal-Mülk Edinme, Tahsil Yapma Ve Seyahat Etmekten Mahrum İken, Osmanlı Toprağında 1844’te 170 Bin, 1905’te 256 Bin Yahudi Yaşamaktaydı Ve Azınlıkların Sahip Olduğu Her Türlü Hakka Sahiplerdi. Buna Rağmen Osmanlı Padişahına İhanet Edip 1909’da Sultan 2. Abdülhamid’i Tahttan İndiren İttihat Ve Terakkicileri Perde Arkasında Destekleyip Yönlendiriyorlardı.

Sonuç Olarak; Biz Müslümanlar Bu İhanet Şebekesini İyi Tanımalıyız. Yoksa Farkında Olmadan, Peygamberlerimize, Halifelerimize Ve Ecdadımıza İhanet Eden Yahudilik Ve Siyonizm’in Değirmenine Su Taşıyanlardan Olabiliriz.

İhlâs Ve Kardeşlik Temennisi İle…

Kaynak: Abdullah Kadıoğlu

 

Bu Mücadelenin İlk Ayağı Hiç Şüphesiz Medine İslam Devleti’nin Anayasası Olan Medine Vesikası İdi. Merhum Hamidullah Hocamızın Da, Belirttiği Gibi Yeryüzünün İlk Yazılı Anayasa Olma Özelliğini Taşıyan Bu 47 Maddelik (Hamidullah Hoca Bazı Alt Maddeleri De, Birer Birer Ele Alarak Vesikanın 52 Maddeden Oluştuğunu Söyler.) Vesika, Gerçekten Üzerinde Çalışmayı Çokça Hak Edecek Önemli Bir Konudur.

Efendimiz (Sas) Bölgeye Hicret Ettiğinde Medine’nin Tüm Kavmî Ve Dinî Unsurlarını Dışarıda Bırakmadan İçerisine Alarak Oluşturduğu Bu Çok Hukuklu Antlaşma Metninin, 1’den 23’e Kadar Olan Maddeleri Müslümanları, 24’ten 47’e Kadar Olan Maddeleri İse Yahudileri İlgilendirmekteydi. Efendimiz (Sas) Bu Antlaşma İle Belli Şartlar Çerçevesinde Yahudilerin Ellerinde Var Olan Siyasi Üstünlüklerini Kontrol Altına Almış Ve O Güne Kadar Astığım Astık, Kestiğim Kestik Mantığında Olan Yahudileri De Bu Anayasanın Gölgesinde Yaşamaya Mecbur Etmişti. Tabi Yahudilerin Bu Antlaşma Metnini Neden Kabul Ettikleri Meselesi De Önemli Bir Bahistir. Bu Konuda Birçok Neden Sayılabilir; Ama Özellikle Birkaç Tanesini Anmak Gerekirse, En Başta Müslümanların Siyasal Anlamda Güç Kazanmalarını Ve Bedir Savaşının Galibi Olarak Medine’ye Dönmelerini Söyleyebiliriz. Ayrıca, Efendimiz’in (Sas) Düne Kadar Birbirlerini Yiyen Evs Ve Hazrec Kabilelerini Birbirlerine Ve Muhacirleri De Onlara Kardeş Kılmasının Ve Bu Kardeşliğin Destansı Bir Boyuta Varmasının Da Etkileri Vardı. Bir Diğer Husus İse Üzerinde İttifak Edilen Antlaşma Metni, Sadece Müslümanlarla Yahudiler Arasındaki Hukuku Düzenlemekle Kalmıyor, Yahudilerin Kendi Aralarındaki Hukuku Da Düzenliyordu. Mesela; Hiçbir Hukuksal Zemine Dayanmayan Ve Tamamen Ailevî Bir Üstünlük Eseri Oluşturulan Diyet Bedellerindeki Haksız Oranlar, Eşit Düzeye Çekiliyor; Toplumda Var Olan Ayrıcalıklar Tamamen Ortadan Kaldırılıyordu. İşte Bu Ve Daha Nice Sebeplerden Dolayı Yahudiler, Medine Vesikası’nı Kabul Ediyor Ve Bu Hukukun İçerisine Dâhil Oluyorlardı.

Efendimiz (Sas) İhaneti İçselleştiren Bu Toplumun Rahat Durmayacağını Çok İyi Biliyordu. Bunun İçinde Hiçbir Zaman Tedbiri Elden Bırakmıyordu. İlk İş Olarak Zeyd B. Sâbit’e Onların Yazı Ve Konuşma Dilleri Olan İbranice’yi Öğrenmesini Emretti. Zeyd, Bu Emir Gereği 15–17 Günlük Kısa Bir Zaman Zarfında Bu Dili, Bir Yahudi Kadar Güzelce Öğrendi. Allah Resulü’nün (Sas) İlk Tedbiri Bu Olmuştu; Ama Bu Tedbir Elbette Son Olmamıştı.

 

Hicret Yurdu Olan Medine Yada O Günkü İsmi İle Yesrib, Coğrafi Olarak Mekke’den Oldukça Farklı Bir Yerdi. Yeşilliği, Sulaklığı Ve Dağlar Arasında Kalan Düz Vadisi İle Hicaz Bölgesinin En Güzel Yerlerinden Biriydi. O Gün İçin Yesrib’de Birçok Su Kuyusu Vardı. Hatta Kaynaklarımız Daha Sonraları Efendimiz (Sas) İle Çeşitli Hatırları Olan 14 Su Kuyusunun İsimlerini Ve Orada Geçen Hatıraları Bize Aktarırlar. Ama Bu Kuyuların Hepsinin Suyu, O Günler İçin İçme Suyu Olarak Kullanılamazdı. Şehir Halkı İçme Sularının Büyük Bir Bölümünü, Rûme Kuyusu Olarak Bilinen Bir Kuyudan Sağlarlardı. Bu Kuyu Yahudi Bir Tüccara Aitti Ve O, Bu Kuyunun Suyunu Çok Ciddi Paralar Karşılığında Araplara Satardı. Efendimiz (Sas) Hicretten Sonra Bu Sıkıntılı Durumu Görünce, Bundan Çok Rahatsız Oldu Ve Bir An Önce Bu Soruna Kalıcı Bir Çözüm Getirmek İçin Yollar Aramaya Başladı. Çünkü Su, İnsanın Asli Bir İhtiyacı İdi; Böyle Önemli Bir İhtiyaçtan Dolayı Yahudilere Bağımlı Yaşamak Kabul Edilecek Bir Durum Değildi. Efendimiz (Sas) Daha İlk Günlerde Yaslanmadan Yaşamayı Öğrenmişti. Özellikle Ekonomik Bağların Doğru Tesis Edilmesi Gerektiğini Çok İyi Biliyordu. Çünkü Bu Alanda İpler, Birilerinin Elinde Olduğu Müddetçe Onlar İstedikleri Gibi Müslümanları Yönlendirmeye Devam Edeceklerdi. İşte Efendimiz (Sas) Bu Gerçekten Dolayı, Daha Hicretin İlk Aylarında Bir Gün Mescid-İ Nebevî’de: “Kim Cennet Karşılığında Bize Rûme Kuyusunu Satın Alacak” Demişti.

 

Efendimiz’in (Sas) Bu Sözünü Duyan Hz. Osman, Bunu Bir Görev Olarak Kabul Etmiş Ve Bu Konuda Sağa Sola Bakmadan, Yapması Gereken Ameli Ortaya Koymak İçin Harekete Geçmişti. Hz. Osman, İnfak Medresesinin En Büyük Talebelerinden Biriydi. O Her Zaman Bu Alanda İlk Olacaktı. Vermeye Doymayacak, Iskatını Varislerine Bırakmadan Adeta Kendi Günahlarının Kefaretini Defaatle Bizzat Eliyle Ödeyecekti. Hz. Osman Efendimiz’in (Sas)  Bu Talebi Gereği, Doğruca Rûme Kuyusuna Gitti Ve Kuyunun Sahibi Olan Rûmetü’l-Gifârî’ye Kuyusuna Talip Olduğunu Ve Onu Satın Almak İstediğini Söyledi. Yahudi Tüccar Fırsat Bu Fırsat Diyerek, Kuyunun Ederinin Neredeyse İki Katı Bir Fiyat Çekerek, Kuyuyu 50.000 Dirheme Satacağını Söyledi. Hz. Osman İşin Aslına Bakarsanız, 100.000 Dirhem İstenseydi De Verecekti. Çünkü O, Efendimiz’i (Sas) Memnun Etmek, O Büyük Müjdesine Nail Olmak İçin Elinden Geleni Yapmaktan Bir An Geri Durmayacaktı. Ama Hz. Osman Heyecana Kapılıp Da Yahudi’yi Memnun Edecek Bir Tavra Girmedi. Hz. Osman Orada Da Bir Büyüklük Yapacak Ve Adeta Bize Önemli Bir İlke Öğretecekti.  Hz. Osman’ın Bize Öğreteceği İlke Şu İdi: “Yapacağınız İslamî Bir Hizmet Dahi Olsa, İsraf Etmeye Hakkınız Yoktur. Çünkü İsraf, Kur’an’ın Beyanı İle Şeytanlara Kardeşler Olmaktır.” İsra Sûresi’nin 27. Ayetinde Rabbimiz İsraf Edenlere; İhvane’ş-Şeyâtin/ Şeytanların Kardeşleri Demektedir. İşte Hz. Osman Bu İlke Gereği Hemen Heyecana Kapılmayacak, Büyük Bir Ticari Deha İle Yahudi Tüccara Şunu Teklif Edecekti: “Gel Sen Bu Kuyunun Tamamını Satma, İşletim Hakkının Yarısını Bana Sat. Bir Gün Ben İşleteyim, Diğer Gün Sen İşlet!”

            Bu Teklif Yahudi Tüccarın Çok Hoşuna Gidecekti. Öyle Ya, Hem Kuyu Elinden Tamamen Çıkarmayacak, Hem Belli Bir Miktar Para Alacak, Hem De Yine Kuyudan Para Kazanmaya Devam Edecekti. Hz. Osman’ın Bu Teklifi Kabul Görünce, Yahudi Tüccardan Yeni Bir Fiyat İstemesini Talep Edecekti. O Da Kuyunun Yarısının Fiyatını Önce 25.000 Dirheme, Sonra 20.000 Dirheme İndirecekti. Hz. Osman Bu Miktarında Çok Olduğunu Söyleyerek Sıkı Bir Pazarlık İle Kuyunun Yarısını 12.000 Dirheme Satın Alacaktı. Daha Sonra Mescid’e Dönecek Ve Karşısında Duran Müslümanlara Kuyuyu Nasıl Satın Aldığının Haberini Verecekti. Hz. Osman Orada Şu Uyarıyı Da Yapacaktı: “Kuyunun Bir Gün Kullanım Hakkı Bizde, Diğer Günü İse Yahudi’dedir. Sakın Siz Sıranın Onda Olduğu Gün Gidip Para İle Su Satın Almayasınız.”Müslümanların Su Alacağı Gün Kuyu “Bedava” idi ! 😊

Elbette Müslümanlar O Gün Söz Ve Amel Birliği Ortaya Koyacaklardı Ve Tabir Caiz İse Sıra Yahudi’de Olduğu Gün Kuyuyu Boykot Edeceklerdi. Hz. Osman Müslümanlara Bu Uyarıları Yapınca, O Günün Yürekleri Ve Zihinleri Berrak Olan Müslümanlar, Kuyunun İşletim Sırası Kendilerinde Olduğunda Su İhtiyaçlarını Karşılayacak, Sıra Yahudi’de Olduğunda İse Büyük Bir Boykot İle Hiç Biri Gidip Su Satın Almayacaktı. Yahudi Tüccar Birkaç Gün Sonra Gelen Giden Olmadığını Görünce, Nasıl Bir Duruma Düştüğünü Anlayacak Ve Kendi, Hz. Osman’ın Yanına Gelerek Kuyunun Diğer Yarısını Da Satmak İstediğini Söyleyecekti. Hz. Osman, “Eğer Makul Bir Fiyat İstersen Alırım” Diyecekti. Yahudi Tüccar Kuyunun Diğer Yarısı İçinde 12.000 Dirhem İsteyecek, Ama Hz. Osman Bu Fiyatı Yüksek Bulup, Fiyatı 8.000 Dirheme İndirtip, Sonra Satın Alacaktı. Böyle Olunca Da Hz. Osman Yahudi Tüccarın İşin Başında 50.000 Dirhem İstediği Kuyuyu, 20.000 Dirheme Satın Alacaktı.

 

Bu Tarihi Olaydan Alınacak Derslere Gelince;

1-      Efendimiz (Sas) Müslümanlara, Bağımlı Yaşamamayı Öğretmiştir.

2-      Müslümanların Aslî İhtiyaçlarında Asla İpleri Başkalarının Eline Vermemesi Gerektiğini Öğretmiştir.

3-      Hz. Osman, İslamî Bir Hizmet Dahi Olsa İsrafa Kapı Açılmaması Gerektiğini Öğretmiştir.

4-      Hz. Osman, Müslüman Tüccarlara, Zekânın Ve Kabiliyetin Ticaretin Olmazsa Olmazı Olduğunu Göstermiştir.

5-      Müslümanların Söz Ve Amel Birliğinin Ne Kadar Önemli Olduğunu, Yapıldığı Takdirde Nelere Kapı Açacağını Göstermiştir.

 

Efendimiz (Sas) Biraz Öncede Belirttiğimiz Gibi Medine’ye Hicret Ettiği Esnada, Medine’de Üç Büyük Yahudi Kabilesi Vardı. Bunlar; Benû Kaynuka, Benû Nadir Ve Benû Kurayza İdi. Bu Üç Kabile Adeta Şehrin Ticaretini Ellerinde Paylaştırmış Bir Halde İdiler. Şöyle Ki; Benû Kaynuka, İsminden De Anlaşılacağı Üzere Kuyumculuk İle Uğraşırlardı. Bunlar Genellikle Altın Ticareti Yapar, Ama Bununda Ötesinde Tefecilik Yaparlardı. Çok Yüksek Faizlerle Özellikle Araplara Borç Para Verir Ve Onları Bir Ömür Sömürürlerdi. Benû Kaynuka’nın Yaptıkları İş, Bugünün Lisanı İle Konuşursak Bir Yönü İle Para Borsasını Ellerinde Tutmak Ve Bu Borsayı Lehlerinde Kullanmaktı.

İkinci Büyük Kabile Olan Benû Nadir’e Gelince, Onlar İse Tarım İle Uğraşırdı. Özellikle Medine’nin En Önemli Geçim Kaynağı Olan Hurma Üreticiliği Yaparlardı. Büyük Hurma Bahçelerinin Sahipleri Olarak O Gün Bile Dışarıya İhracat Edecek Düzeyde Bir Pazar Oluşturmuşlardı.

Benû Kurayza’ya Gelince Bunlar İse Debbağdılar; Yani Deri Üretimi Ve İşletimi Yaparlardı. Onlar Bu Alanda O Kadar Kendilerini Geliştirmişlerdi Ki, Başta Çizme Olmak Üzere Birçok Mamulün Üretimi İle Uğraşırlardı. Bunlarda Ürettikleri Bu Deri Ürünlerini Hem Medine Pazarına, Hem De Başka Yerlere Satarlardı.

Yahudiler Bu Üç Farklı Alanda Ticareti Ellerinde Tutukları İçin, Ticari Sahada Da Söz Onlarındı. Onlar Pazarın Kurallarını Koyar, Fiyatları Belirler, Tabiî Ki Şartları Hep Kendi Çıkarları Doğrultusunda Oluştururlardı. O Gün İçin Medine’de İnsanların Ticaret Yaptıkları Dört Büyük Çarşı Vardı. Bu Çarşıların Yada Pazarların Tüm İpleri De Elbette Yahudilerin Ellerinde İdi. Mesela; Orada Ki Dükkanların En İşlek Olanlarını Ellerinde Tutar, İşe Yaramaz Kıyıda Köşe De Olanları İse Araplara Yüksek Paralarla Kiraya Verirlerdi. Pazarda Ki Malların Satış Bedellerini Kendi İstedikleri Şekilde Belirler; Satarken De Alırken De Onlar Kazançlı Çıkarlardı.

Efendimiz (Sas) Medine Pazarının Bu Halini Çok İyi Gözlemledi. Tabi Sadece İşin Mahiyetini Anlamakla Kalmadı, Kesinlikle Bazı Alternatiflerin Geliştirilmesinin Gerekliliğine Karar Verdi. Efendimiz (Sas) Çok İyi Fark Etmişti Ki; Eğer Ticaret Medine’nin Var Olan, Dört Büyük Çarşısında Devam Ettirilse, Asla İpler Yahudilerin Ellerinden Alınamayacaktı. Çünkü İşin Başında Pazarın Şartlarını Onlar Oluşturmuşlardı. Onların Ellerinden Bu Şartları Alıp, Müslümanların Lehlerine Dönüştürmek Çok Da Kolay Değildi. Bu Gerçeği Çok İyi Gözlemleyen Efendimiz (Sas) Ticari Sahada Ki Mücadeleye Yeni Bir Pazar Oluşturarak Başlanması Gerektiğinin Kararına Vardı. Bunun Üzerine Sahabenin İçerisindeki Tüccarlarla İstişare Ederek Müslümanlara Has Bir Çarşı Oluşturmak İçin Seferber Olundu.

Tabi Bu İlk Çarşı Öyle Çok Büyük Ve Kapsamlı Değildi; Yahudilerin Çarşılarına Yakın Bakîyü’z-Zübeyr Diye Bilinen Bir Bölgede İdi. Efendimiz (Sas) Buraya Büyük Bir Çadır Kurdurarak, Orasını Müslümanların Pazarı Olarak İlan Etti. Artık Müslümanlar Ticaretlerini Bu Yeni Çarşıda Yapacaklardı. Çok Kısa Bir Zaman Zarfında Bu Çadırdan Kurulan Çarşı, Kendinden Söz Ettirmeye Başlamıştı. Medine’de Yıllardır Arapları Sömürmeye Alışmış Yahudiler, Böyle Bir Gelişme Karşısında Büyük Bir Şaşkınlık Geçirdiler. Bir Müddet Bu Yeni Olayı Sessizce Ama Sinsice İzledikten Sonra, Kendilerine Alternatif Olacak Olan Bu Pazarın Bir An Önce Ortadan Kaldırılması Gerektiği Kararına Vardılar. Çünkü Onlar Çok İyi Biliyorlardı Ki Müslümanlar, Ticari Sahada Kendi Ayakları Üzerine Durmaya Başladıkları Gün, Sosyal Ve Siyasal Hayatta Da Bunu Başaracaklar Ve Artık Kimselere İpleri Vermeden İzzet Ve Şeref Üzere Yaşayacaklardı. Böyle Bir Durum İse Elbette Yahudileri Oldukça Endişelendiriyordu.

Bu Endişe İlerleyen Günlerde Büyük Bir Öfkeye Dönüşmüştü. Yahudilerin En Meşhur Şair Ve Savaşçılarından Biri Olan Ve İlerde Müslümanlar Tarafından Yaptığı İhanetlerin Bir Karşılığı Olarak Öldürülecek Olan, Ka’b B. Eşref Bir Gece Adamlarını Da Yanına Alarak Müslümanların Pazar Olarak Kullandıkları Bu Çadırı Yıkmak İçin Harekete Geçtiler. Onlar Gecenin Karanlığından İstifade Ederek Önce Çadırın İplerini Keserek, Sonra Orayı Ateşe Vererek, Bu Çarşıyı Yerle Bir Ettiler. Efendimiz (Sas) Sabahın Erken Saatlerinde Bu Durumdan Haberdar Olunca, Herkesin Öfke İle Ellerini Sıktıkları Bir Zamanda, Tebessüm Etti. Sahabe Merakla Bu Tebessümün Sebebini Sorduklarında; Efendimiz (Sas) Dedi Ki: “Yaptığımız Bu İş Yahudileri Kızdırdı. Demek Ki Biz Doğru Bir İş Yapmışız. Bundan Sonra Kendi Çarşımızı Öyle Bir Yere Taşıyacağız Ki, Onlar Bu Sefer Daha Fazla Kuduracaklar.”

Efendimiz (Sas) Bu Olay Üzerine İleride Hz. Ebû Bekir’in Halife Seçileceği Yer Olan Benû Saide Sakife’sinin Hemen Yanı Başında Büyükçe Bir Arsa Satın Aldı. Bu Arsayı Kıyamete Kadar Müslümanlara Bu İş İçin Vakfetti. Burada Kalıcı Bir Çarşı İnşa Ederek, Tüm Müslüman Tüccarları Buraya Davet Etti Ve Bu Çarşının Kurallarını Bizzat Kendisi Koydu. Mesela; Efendimiz (Sas) Bu Çarşıda Yaptığı Dükkânları Aynı Kişilere Kiraya Vermek Yerine, Hiçbir Kira Bedeli Almadan Sabahın Erken Saatlerinde Kim Erken Gelirse Ona Verilmesi Gerektiği Kararını Çıkartmıştı. Efendimiz (Sas) Böyle Yapmakla Da, Ticaretin Tekelleşmesini Önledi Ve Tabi Ki Müslümanlar Arasında Tatlı Bir Yarış Oluşturarak, Yahudilerin Ellerinde Olan Ticaret Hacmini Kademeli Olarak Müslümanların Eline Geçirtti. Yavaş Yavaş Yahudiler Ellerinde Ki İmkânları Kaybetmeye Başladılar Ve Çok Değil Dört Yıl İçerisinde Medine’nin Tüm Ticari İpleri Müslümanların Eline Geçti.

Bilindiği Üzere Yahudiler, Kendilerini Hep Seçilmiş Irk Ve Kutsal Bir Millet Olarak Görür; Kendi Dışındakileri İse Yehova’nın Kendilerine Hizmet İçin Yarattığı Varlıklar Olduğunu Kabul Ederlerdi. Böyle Bir Kutsal Irk Mantığı Onları; Yahudi Olunmaz, Yahudi Doğulur Düşüncesine Vardırmıştı. Özellikle Anne Yahudi Olmadıkça, Asla Yahudi Olunamayacağı Fikri Onlarda Bir Akide Halindeydi. Böyle Olmasına Rağmen Medine Yahudilerinin Bu Temel Akidelerine Aykırı Davrandıklarını Tarihi Kaynaklar Bizlere Nakletmektedirler. Onların Medine’de, Arap Çocuklarını Yanlarına Alıp Yahudileştirdiklerini, Yahudi Olarak Onları Kabul Ettiklerini Görmekteyiz. Bunun En Temel Sebebi İse, Bölgeye Sığınmacı Olarak Geldikleri İçin Araplar Üzerinde Hâkimiyetlerini Kaybetmemek Ve Bundan Siyasi Çıkar Elde Etme Adına, Dinlerinin En Temel Akidesinden Vazgeçmeleridir. Bu Da Gösteriyor Ki Aslında Yahudiler Siyasi Menfaatler Adına Çoğu Zaman Dinlerine Ait Bazı İlkeleri Çiğneyebiliyorlardı.

Bunun En Açık İki Örneğine Tam Bu Noktada Değinebiliriz. İlki; O Günün Yesrib’inde En Azından İsim Olarak Araplaşan Yahudiler Görmek Mümkündü. Mesela Malik B. Dayf, Ka’b B. Eşref, Cebel B. Kuşeyr Ve Daha Onlarcası Yahudi Olmalarına Rağmen Arap İsimleri İle Bilinir, Arapçayı Bir Arap Kadar Güzel Konuşurlardı. Yahudilerin Böyle Araplaşmış Olarak Görünmesi Tamamen Elde Edecekleri Menfaat Ve Çıkarlara Dayanıyordu. İkincisi İse; Kendi İsimleri Yahudi Oldukları Halde Baba İsimleri Arap Olanlarda Vardı. Mesela; Samuel B. Zeyd, Şas B. Kays, Rafi B. Harice Ve Daha Niceleri, Bunlarda Yahudileşen Arapları Gösteriyordu. Yahudilerin, Baba Ve Anneleri Arap Olmalarına Rağmen, Bu Arap Çocuklarını Yanlarına Alıp Onları Yahudileştirmeleri İse O Günlerde Başlı Başına Sosyal Bir Acı İdi.

 

Yahudiler, Kendileri Kutsal Irk Olduklarına İnandıkları Gibi, Bölge Araplarını Da Buna İnandırmışlardı. Ne Yazık Ki Arapların Büyük Bir Kısmı Onların Seçilmiş, Kutsanmış, Yani Özel İnsanlar Olduklarına İnanıyorlardı. Böyle Bir İnançtan Dolayı Da Bazı Araplar, Çocuklarının Daha İyi Yetişmeleri İçin, Bazıları Da Çeşitli Adaklardan Dolayı Kendi Öz Çocuklarını Bu Yahudilere Teslim Ediyorlardı. Hatta Birçok Esbâb-I Nüzûl Rivayeti, Bakara 256. Ayette Geçen “La İkrahe Fi’d-Din/ Din De Zorlama Yoktur” İfadesinin Böyle Sosyal Bir Olay Üzerine Nazil Olduğunu Söylemektedirler.(BUGÜNDE MÜSLÜMANLAR GAFLET İÇİNDE KENDİ YAPTIKLARI ÜRÜNLERİ ELEŞTİRİP BİZ YAPAMAYIZ EDEMEYİZ EN İYİSİNİ AVRUPALILAR YAPAR EDER DİYORLAR. BU GAFLETTEN 2000 YILINDA ERDOĞAN İKTİDAR VE MİSYON VE VİZYONU İLE KURTULDUK İNŞAALLAH)

Efendimiz (Sas) Hicretin 4. Yılında Benû Nadir Yahudilerini Medine’den Sürgün Edeceği Sırada Ensar’dan Olan Bazı Hanımlar, Allah Resulü’ne (Sas) Müracaat Ederek, Bu Sosyal Durumdan Efendimiz’i (Sas) Haberdar Ettiler Ve Çocuklarının Kendilerine İadesini İstediler. Bu Olay Üzerine İnen Ayet Çerçevesinde Efendimiz (Sas) Seçim Hakkını Bizzat Çocuklara Bıraktı. İsteyenin Yanında Yetiştiği Yahudi Aileleri İle Gidebileceğini, İsteyenin İse Kendi Öz Anne Ve Babası İle Medine’de Kalabileceğini Söyledi. Bu Olay Üzerine Bir Kısmı Gitmeyi İsterlerken, Bir Kısmı Da Medine’de Öz Anne Ve Babaları İle Kalmayı Tercih Edeceklerdi. Bu Durumlarda Gösteriyordu Ki, Gerçekten Yahudiler Bölgede, Arapların Kendilerine Olan Öz Güvenlerini Sarsmış, Onları Büyük Bir Kimlik Kaybına Mahkûm Edip, Kendi Üstünlüklerini Onlara Adeta İçselleştirerek Kabul Ettirmişlerdi.

Efendimiz’in (Sas) Bölge Araplarının Yüzyıllardır Kabullendikleri Bu Sosyal Durumu Değiştirmesi Ve Araplara Bir Kimlik Kazandırtması Gerekiyordu. Belki De Efendimiz’in (Sas) Yahudilerle Mücadelesinin En Zor Alanlarından Bir Tanesi Bu Alandı. Efendimiz (Sas) Bunu Çok İyi Bildiği İçin Aslında Hicret Eder Etmez Bu Kimliğin Yeniden İnşasına Başladı. Ama Burada Çok Önemli Bir Noktaya İşaret Etmemiz Gerekecektir. Allah Resulü (Sas) Medineli Araplara Bir Kimlik Bilinci Oluştururken Asla Onların Mensup Oldukları, Ezildikleri Ve Kimlik Kaybı Yaşadıkları Kavimleri Ve Kabileleri Üzerinden Bir Kimlik Oluşturmadı. Böyle Yapsaydı Belki İşin Başında Biraz Daha Kolayca Bazı Şeyleri Hal Edebilirdi. Ama Bu İleride Telafisi Daha Da Zor Olabilecek Başka Sorunlara Yol Açabilirdi. Bundan Dolayı Efendimiz (Sas) Aynen Mekke’de Yaptığı Gibi, Kavmiyet Üzere Bir Kimlik Değil, Din Üzere Bir Kimlik İnşa Ediyordu. Onların Arap Olmalarının Değil, Müslüman Olmalarının Önemini Zihinlerine Nakşediyordu. Tabi Böyle Bir Mücadele Çok Da Kolay Olmuyordu. Ama Efendimiz (Sas) Zor Olsa Da Doğru Olanı Tercih Etmek Durumundaydı. Efendimiz (Sas) İnşa Etmeye Çalıştığı Bu Üst Kimlik İle Hem Medineli Araplar Olan Evs Ve Hazrec’i, Hem Mekke’den Gelen Muhacirleri, Hem De Arap Olmayan Müslüman Unsurları Tek Bir Kimlik Etrafında Birleştiriyor; Müslüman Kimliğini Her Şeyin Üstünde Tutuyordu. Böyle Bir Bilinç Özellikle Medineli Araplara Yüzyıllardır Kaybettikleri Özgüvenin Yeniden Tesisini Sağlıyordu.

Bu Konuda Daha Söylenecek Çok Söz Var Ama Biz Bu Noktada Bu Yazımızı Nihayete Erdireceğiz. Sadece Şu Önemli Hususun Altını Bir Daha Çizmek İstiyoruz Ki, Gerçekten Değişen Hiçbir Şey Yok; Yahudiler Yine Aynı, Kavga Yine Aynı, Mücadele Yine Aynıdır. Aynı Olmayan Tek Şey Efendimiz’in (Sas) Bu Nebevî Mirasını Doğru Anlayıp, Oradan Doğru Bir Manada İlham Alarak Bugünün Dünyasında Mücadele Edecek Müslümanca Düşünen Ve Müslümanca Yaşayan İnsanların Azlığıdır. Eğer Biz Biz Olursak, Eğer Biz Müslüman Kimliğimizin Farkına Varır Ve Bunun Gereklerini Yerine Getirebilirsek, İşte O Zaman Birçok Şey Kendiliğinden Çözülecek, Şu An Bir Türlü Yerine Oturmayan Taşlar Asıl O Zaman Yerine Oturacaktır. (Muhammed Emin Yıldırım)

 Kurayza'nın İhaneti !

 Yahudilerin Kışkırtmaları Üzerine Hendek Savaşı Oldu. Bir Taraftan Karşı Tarafa Geçmeyi Engelleyen Derin Ve Uzun Çukara"Hendek" Denir. Medine'yi Savunmak Üzere, Çevresine Hendek Kazıldığı İçin Bu Savaşa, "Hendek Gazvesi" Denildiği Gibi, Bir Çok Müşrik Ve Yahûdî Kabîlesi, Müslümanlara Karşı Birleştiği İçin" Ahzâb Harbi" De Denilmiştir. "Ahzâb", "Hızb" Kelimesinin Çoğuludur. Hizb, Aynı Düşünce, İnanç Ve Kanaatı Paylaşan İnsan Topluluğu Demektir. Rasûlullah (S.A.S.) Mekke'deki Hazırlıkları, Kureyş Ordusu Henüz Hareket Etmeden Haber Aldı. Ashâbını Toplayarak, Bu Korkunç Saldırıya Nasıl Karşı Koyacaklarını İstişâre Etti. Müzâkere Sırasında, Aslen İranlı Olan Selmân (Selmân-I Fârisî):

 -Yâ Rasûlallah, İran'da Düşman Saldırısından Korunmak İçin, Şehrin Etrâfına, Hendek Kazarlar. Biz De Öyle Yapalım, Dedi.

 Esâsen Medine'nin Üç Tarafı, Evlerin Yüksek Dış Duvarları, Yalçın Kayalıklar Ve Sık Hurmalıklarla Çevrilmişti. Düşman Saldırısına Karşı, Sadece Kuzey Yönü Açıktı. Bu Tarafa Da, Düşmanın Geçemeyeceği Derinlikte Bir Hendek Kazılırsa, Savunma Kolaylaşırdı. Arablarca Bilinmeyen Bu Savunma Şekli Uygun Görüldü. Saldırıya Elverişli Olan Kuzey Tarafda Hendek Kazılacak Yer İşâretlendi.  Rasûlullah (S.A.S.), Ashâbını 10'ar Kişilik Gruplara Ayırdı. Her Grubun Kazacağı Kısmı Belirledi. Mevsim Kış, Hava Soğuktu. Esen Rüzgâr, Hendekte Çalışanların Ellerini Ayaklarını Âdeta Donduruyordu. Medine'de Kıtlık Vardı. Müslümanlar Üç Gün Bir Şey Yemeden Aç Çalıştılar. Rasûlullah (S.A.S.) Bile Açlıktan Karnı Üzerine Taş Bağlamıştı. Ashâbla Birlikte Hz. Peygamber (S.A.S.) Bizzât Toprak Kazıyor, Açlığa, Soğuğa, Yorgunluğa Karşı Gayretlerini Artırıcı Sözler Söylüyordu. Bir Ara, Sert Bir Kaya Çıkmış, Kimse Parçalayamamıştı. Rasûlullah (S.A.S.) Hendeğe İndi, İlk Vuruşta, Kayanın Üçte Biri Koptu. Hz. Rasûlullah (S.A.S.):

 - Allâhü Ekber, Bana Şam'ın Anahtarları Verildi. Şu Anda Şam'ın Kırmızı Köşklerini Görmekteyim, Dedi. İkinci Vuruşta Kayanın Yarısı Daha Koptu. Rasûlullah (S.A.S.):

 -Allâhü Ekber, Bana Fars Ülkesinin Anahtarları Verildi. Şu Anda, Kisrânın Beyaz Köşklerini Görmekteyim, Buyurdu. Üçüncü Darbede Kaya, Tamâmen Parçalandı. Rasûl-İ Ekrem (S.A.S.):

 -Allâhü Ekber, Bana Yemenin Anahtarları Verildi. Şimdi Ben San'a'a'nın Kapılarını Görüyorum, Buyurarak Bütün Bu Ülkelerin Pek Yakında Müslümanların Olacağını Müjdeledi. Münâfıklar, Rasûlullah (S.A.S.)'İn Bu Müjdelerini, Hayal Sayıyorlardı.

Müşriklerin Medine’yi Kuşatması

 "Münafıklar Ve Kablerinde Hastalık Olanlar: Allah Ve Rasûlü Bize Sâdece Kuru Vaadlerde Bulundular, Diyorlardı." (Ahzâb Sûresi, 12) Açlığa, Soğuğa Ve Her Türlü Sıkıntıya Rağmen, Yaklaşık 5,5 Km, Uzunlukta Bir Atın Karşıya Sıçrayamayacağı Genişlik Ve Derinlikte Kazılan Hendek, Düşman Gelmeden Önce, İki Hafta İçinde Tamamlandı. Müşrikler, Medine Önünde, Şimdiye Kadar Benzerini Görmedikleri Derin Bir Hendekle Karşılaşınca, Şaşırdılar. Bir Hamlede Medine'yi Alt Üst Edip, Müslümanları Yok Edeceklerini Hayâl Etmişlerdi. Bunun Kolay Olmayacağını Gördüler. Hendek Boyunca, Aşağı-Yukarı İlerlediler, Geçecek Bir Yer Bulamadılar. Sonunda, Kureyşliler Hendeğin Batı Kısmına, Bedevî Kabîleler De Doğu Kısmına Karargâh Kurdular. Böylece Medine'yi Kuşattılar.  Sıkıntılı Günler 10 Bin Kişlik Müşrik Ordusu Karşısında, Müslümanların Sayısı 3 Bin Kadardı.Yalnızca 36 Atları Vardı. Önlerinde Hendek, Arkalarında İse Sel‘ Dağı Bulunuyordu. Ancak Benî Kurayza Anlaşmayı Bozar Da Müşriklerle İşbirliği Yaparsa, Müslümanlar Çok Tehlikeli Bir Duruma Düşeceklerdi. Bu Takdirde, Müslümanlar Hendek Önünde Düşmanla Uğraşırken, Yahûdîlerin Medine'yi Basıp, Kadınları Ve Çocukları Kılıçtan Geçirmeleri Mümkündü. Karşılıklı Ok Ve Taşların Atılmasıyla Başlayan Kuşatma, Aralıksız 27 Gün Sürdü. Müslümanlar Açlık Ve Sefâlet İçinde, Zor Ve Sıkıntılı Günler Geçirdiler.

Düşmanlıklarını Açıkça Bildirdiler

Savaşın En Tehlikeli Bir Ânında, Benî Nadir Reisi Ahtab Oğlu Huyey'in Teşvikiyle Benî Kurayza Yahûdîleri De Anlaşmayı Bozup, Müşriklerle İşbirliğine Başladılar. Rasûlullah (S.A.S.)'İn Nasihat İçin Kendilerine Gönderdiği Evs Kabilesi Reisi Sa'd B. Muâz'ı Dinlemediler. Düşmanlıklarını Açıkça Bildirdiler. Müslümanlar, Hendek Önünde 10 Bin Kişilik Müşrik Ordusuna Karşı Durmağa Çalışırken, Bir Yandan Da, Medine'yi Yahûdîlerin Baskınından Korumak Zorunda Kaldılar. Böyle Tehlikeli Bir Anda, Münâfıklar Da Bozgunculuğa Başladılar. Hem Savaşı Bıraktılar, Hem De Askerin Mâneviyâtını Sarsıcı Propaganda Yaptılar. Kuşatmanın Uzayıp Gitmesi, Müşrikleri De Usandırdı. Mevsim Kış, Havalar Soğuktu. Esâsen Onlar, Böyle Günlerce Sürecek Bir Kuşatma İçin Değil, Bir Kaç Saatte Sonuca Ulaşılacak Bir Zafer İçin Gelmişlerdi. İşi Bir An Önce Bitirmek İçin Bütün Güçleriyle Genel Bir Hücûma Geçtiler. Bir Taraftan Müslümanların Üzerine Ok Yağmuru Yağdırırken İçlerinden (Dırâr, Cübeyre, Nevfel, Amr B. Abdivedd Gibi) Bir Kaç Tanesi De, Elverişli Bir Yerden Atlarıyla Hendeği Geçtiler. Bunların Her Biri, Araplar Arasında Bin Kişiye Denk Sayılıyordu. En Meşhûrları Olan Amr B. Abdivedd Mübâreze Sonuda Hz. Ali Tarafından Öldürüldü; Diğerleri Kaçtılar. Nevfel Kaçarken Hendeğe Düştü Ve Hz. Ali'nin Kılıcıyla Can Verdi. Ertesi Gün, Savaşın En Çetin Günü Oldu. Bir Taraftan Müşrikler, Diğer Taraftan Benî Kurayza Yahûdîleri Hücûma Geçtiler, Aralıksız Akşama Kadar Ok Yağmurunu Sürdürdüler. Rasûlullah (S.A.S.) Ve Müslümanlar, O Gün Namaz Kılmak İçin Bile Fırsat Bulamadılar. Öğle, İkindi Ve Akşam Namazlarını, Yatsıdan Önce, Tek Ezanla, Tertip Üzere Kazâ Ettiler.

Yahudilerle Müşrikler Birbirine Düştü

Harb Hiledir Gatafan Kabilesinden Nuaym B. Mes'ûd, Bu Sırada Müslüman Olmuştu. Bundan Kimsenin Haberi Yoktu. Rasûlullah (S.A.S.)'La Gizlice Görüşerek, Müşriklerle Yahûdîlerin Arasını Açmak İçin İzin İstedi. Rasûlullah (S.A.S.): Harp Hiledir, Yapabilirsen Yap," Buyurdu. Nuaym Önce Benî Kurayza'ya Gitti. Benim Size Olan Dostluğumu Bilirsiniz. Sizin İçin Endişe Ediyorum. Mekkeliler Bu İşten Usandı, Bırakıp Giderlerse, Müslümanlar Karşısında Yapayalnız Kalacaksınız. O Zaman Hâliniz Nice Olur? Onlardan Bir Kaç Rehin İsteyin, Aksi Halde Yardım Etmeyin. Dedi. Sonra Ebû Süfyân'a Geldi:

-  Duydun Mu, Benî Kurayza Anlaşmayı Bozduğuna Pişman Olmuş. Sizi Bırakıp Giderler Diye, Müslümanlarla Yeniden Anlaşmaya Başlamış. Sizden Rehin Alıp, Onlara Teslim Etmeği Vadetmiş, Dedi. Ebû Süfyân Esâsen Yahûdîlere Pek Güvenemiyordu. Ertesi Gün, Denemek İçin Yahûdîlerden Yardım İstedi. Yahûdîler Hemen Rehin İstediler. Ebû Süfyân İsteklerini Kabûl Etmeyince, Her İki Taraf Da: Nuaym Doğru Söylemiş, Dediler. Aralarında Güven Kalmadı. (232) Rasûlullah (S.A.S.), O Sıkıntılı Gün:

 - Allah'ım, Ey Kur'ân'ı İndiren Ve Hesâbı Tez Gören Rabbım; Şu Arap Kabîlelerini Dağıt, Topluluklarını Boz, İradelerini Sars. Diye Duâ Etti. Duâsı Bitince, Rasûlullah (S.A.S.)'İn Yüzünde Sevinç Eseri Görüldü. Rabb'ımın Yardım Va'dini Size Müjdelerim, Buyurdu. İşte O Akşam, Âyet-İ Celîle Ve Hadis-İ Şerifte Bildirilen "Sabâ Rüzgârı" Esmeğe Başladı. Fırtına Ve Kasırga Çadırları Söküp Uçurdu, Yemek Kazanları Devrildi, Ocaklar Söndü, Develer Ve Atlar Birbirine Karıştı. Müşriklerin Ağızları, Burunları, Gözleri Toz-Toprakla Doldu. Karargâhları Alt Üst Oldu. Ortalığı Dehşet Kapladı. Neye Uğradıklarını Bilemediler. Müşriklerin Moralı İyice Bozulmuştu. İçlerine Korku Düştü. Uzun Süren Ve Hiç Bir Sonuç Alınamayan Kuşatmadan Usanıp Bezmişlerdi. Ebû Süfyân: Ben Dönüyorum, Siz De Gelin, Diyerek Devesine Bindi. Mekke'nin Yolunu Tuttu. Diğerleri De Onu İzlediler. Panik Pek Âni Ve Şuursuzca Olmuştu. Bu Yüzden, Müşrikler Pek Çok Techizât, Gıda Maddesi Ve Eşyayı Toplayamadan Çekildiler. Sabah Olunca, Müslümanlar Düşmandan Kalan Eşyâyı Ve Sağa-Sola Dağılan Develeri Toplayıp Ordugâhlarına Getirdiler. Ebû Süfyân'ın Yahûdîlerden Aldığı 20 Deve Yükü Hurma Da Ele Geçen Ganimetler Arasındaydı.

 YAHUDİLER VATANA İHANET SUÇU İŞLEDİ

Rasûlullah (S.A.S.) Medine'deki Yahûdî Kabîleleriyle Ayrı Ayrı Anlaşmalar Yapmıştı. Bunlardan Kaynuka Ve Nadîroğullarının, Anlaşma Hükümlerine Uymadıkları İçin Medine'den Çıkarıldıklarını Daha Önce Görmüştük. Kurayza Oğulları İse, Uhud Savaş'ından Sonra Anlaşmayı Yeniledikleri İçin Yerlerinde Kalmışlardı. Hendek Savaşında, Benî Kurayza Yahûdîleri Önce Anlaşmaya Bağlı Kaldılar. Hendek Kazılırken, Kazma, Kürek Gibi Âletler Vererek Müslümanlara Yardımcı Oldular. Ancak, Savaşın En Tehlikeli Bir Ânında, Benî Nadîr Reisi Huyey B. Ahtab'ın Teşvikiyle Anlaşmayı Bozdular. Müslümanlarla Birlikte Medine'yi Savunmaları Gerekirken, Müşriklerle Birlikte, Müslümanlara Karşı Savaşa Girdiler. Vatana İhanet Ettiler. Yahudiler, Vatana İhânet Suçu İşlediler. Rasûlullah (S.A.S.)'İn Nasihat İçin Gönderdiği Evs Kabilesi Reisi Sa'd B. Muâz'ın Sözlerine De Kulak Asmadılar. Hz. Peygamber (S.A.S.) Hakkında Çirkin Sözler Söyleyerek Düşmanlıklarını Açıkça İlân Ettiler. Ancak, Benî Kurayza'dan Yaptıklarının Hesâbı Sorulacaktı. Bu Sebeple, Hendek Savaşından Medine'ye Döner Dönmez, Benî Kurayza Üzerine Sefer Emri Verildi.  Rasûlullah (S.A.S.) Hendek Savaşı'ndan Dönmüş Silahlarını Çıkarmış, Üzerindeki Toz-Toprağı Temizlemek İçin, Gusletmek İstemişti. Bu Esnâda Cibrîl (A.S.) At Üstünde Ve Toz-Toprak İçnde Geldi:

-"Aa, Silahını Çıkardın Mı; Vallâhi Biz Melekler Çıkarmadık. Haydi, Şunların Üzerine Yürü", Diye Kurayzaoğullarını İşâret Etti. Rasûlullah (S.A.S.) Derhal Benî Kurayza'ya Sefer İlân Etti. Ashâbın Sür'atle Yola Çıkmalarını Sağlamak İçin,

- "Beni Kurayza Yurduna Varasıya Kadar Hiçi Kimse İkindi Namazını Kılmasın," Buyurdu. Ashâbın Bir Kısmı Bu Emrin Zâhirine Uyarak, Namazlarını Benî Kurayza Yurduna Varınca Kıldılar. Bir Kısmı Da Peygamber (S.A.S.)'İn Maksadı, Acele Etmemizi Sağlamaktır, Diyerek, Vakit Çıkmadan Yolda Kıldılar.

ANLAŞMAYI BOZDUKLARINA BİN PİŞMAN OLDULAR

Hz. Rasûlullah (S.A.S.) Her İki Zümrenin Yaptığını Da Hoş Gördü. Müslümanların Toplanması Yatsıya Kadar Devâm Etti Sayıları 3 Bini Buldu. Müslümanların Üzerlerine Geldiğini Görünce Sövüp-Sayarak Kalelerine Çekilen Beni Kurayza'nın Sayısı 900 Kadardı. Kurayzaoğulları Anlaşmayı Bozduklarına Pişman Oldular. Diğer Yahudî Kabileleri Gibi Medine'den Çıkıp Gitmek İçin İzin İstediler. Fakat Hz. Rasûlullah (S.A.S.) Kayıtsız Şartsız Teslim Olmalarını İstedi. Reisleri Ka'b B. Esed'in Başkanlığında Toplandılar. Ka'b:

- "Tevratta Bildirilen Son Peygamberin Bu Olduğu Anlaşıldı. Müslüman Olup Kurtulalım, Dedi. Yahûdîler:

-"Biz Tevrat Üzerine Başka Kitab Kabul Etmeyiz," Dediler, Ka'b:

- “Öyleyse,Kadınları Ve Çocukları Öldürelim. Sonra Kaleden Çıkıp Çarpışalım, Belki Başarırız, Dedi.

Onlar:

"-Çoluk-Cocuğumuz Öldükten Sonra, Yaşamanın Ne Önemi Var, Diye Cevâp Verdiler." Ka'b:

-"O Halde, Yarın Cumartesi, Müslümanlar Bizden Emîndir. Ansızın Hücûm Edelim, Onları Gafil Avlayalım," Dedi.

 - "Biz Cumartesinin Hürmetini Bozamayız, Diye Reddettiler." Sonunda Kayıtsız Şartsız Teslim Oldular. Ancak Haklarında Evs Kabilesi Reisi Sa'd B. Muâz'ın Hüküm Vermesini İstediler.  Benî Kurayza, Evs Kabilesinin Himâyesindeydi. Bu Yüzden, Sa'd B. Muâz'ın Hakemliğini İstiyorlardı. Sa'd, Hastaydı. Hendek Savaşı'nda Kolundan Okla Yaralandığı İçin Tedâvi Görüyordu. Haberi Alınca Geldi.

 -"Kur'an-I Kerîm'e Göre Mi, Yoksa Kendi Kanunlarına Göre Mi Hüküm Vermemi İstiyorlar, Diye Sordu."

Yâhudîler, Kendi Kanunlarına Göre Hüküm Verilmesini İstediler. Sa'd Da Tevrât'a Göre Karar Verdi.

 A) Savaşabilecek Durumdaki Erkeklerin Öldürülmesine,

 B) Kadınların Ve Çocukların Esir Edilmesine,

 C) Bütün Mallarının Da Zaptedilmesine Hükmetti.

Efendimiz (S.A.S.) Hazretleri:  Ey Sa'd, Allah'ın Rızâsına Uygun Hükmettin" Buyurdu. Efendimiz (S.A.V.) Yahudilere Sordu:

 -"Hüküm Tevratta Uygun Mu?"

Yahudiler:

Boyunlarını Büktüler

- "Evet! Bu Hükümler, Tevrâtta Uygundur. Tevrata Göre Vatanını İhanet Edenlerin Cezası Budur. Sa'd'in Bu Hükmü, Tevrât'ın Tesniye Kitabının 20. Babının 10-14 Üncü Âyetlerine Uygundur," Dediler. Benî Kurayza Hakkındaki Hükmü Hz. Ali Ve Hz. Zübeyr İcrâ Ettiler. Kazılan Büyük Bir Hendeğin Kenarında 600 Kadar Yahûdînin Birer Birer Boyunlarını Vurup Hendeğe Attılar. Yahudilerin İçinden 4 Tanesi Müslüman Olup Hayatlarını Kurtardılar. Enî Nadîr Reisi Huyey B. Ahtab İle Benî Kurayza Reisi Ka'b B. Esed De Öldürülenler Arasındaydı.  Benî Kurayza'nın Malları, Mücâhidlere Paylaştırıldı. Arâzisi İse, Ensarın Rızâsiyle Muhâcirlere Verildi.

 Görüldüğü Gibi Müslümanlar Değil Yahudiler Müslümanlara Tarih Boyunca Kazık Atmış Ve Arkasından Haince Hançer Saplamışlardır ...