Ahlaksız Bir Ateistin Sorusu : Bir Nebiye,
Emanete İhanet Etmesi Yakışmaz! Kim İhanet Ederse, Kıyamet Günü, İhanet
Ettiğiyle Gelecektir. Sonra Hiçbir Haksızlık Olmaksızın Herkesin Kazandığı
Tastamam Verilecektir.Bu Sözlerin Bir Hikmeti Vardır Diye Düşünüyorum. Kuranda
Çok Güldügüm , Gülmekten Kendimi Alamayınca Yorum Yapamadıgım Kelime
Dizinlerinden Biri. Buradaki Nebiye
İhanet Ettigini Söyleyen Kim(Ler) ? Sahabeleri , Cihatcı Yarenleri Olmasın
Sakın. Bak Sen Nebinin Ümmeti Ve Din Kardeşlerine , Nebilerinin Savaş
Ganimetini Cebe Indırdigi Düşünüp Ihanet Etme Bize Diye Nebiye Laf Etmişler ,
Nebinin Tanrısıda Boş Durmamıs Ayet Yollamış Nebisine Nebinin Tanrısı Ne Demiş
? Nebi Asla Cebe İndirmez Ancak Cebe İndirilenlerin Hesabı Kıyamette Sorulur.
Giden Gitmiş , Atı Alan Ahırına Kapatmış.
Bu Ayet İcin O Gün
Mevzu Bir Şekilde Kapatılmış, Bu Gün Bu Ayete Bakan Ne Düşünür?
Bu Gibi İslam’i İlimlerin Istılah Konusu Olan Tüm Meselelerde Bir Usül
Bir Kaide Belirtilmiştir. Buna Uyulmaması Durumunda da Yanlış Sonuçların Ortaya
Çıkması Doğaldır. Siz İlk Gömleğinizin Düğmesini Kaydırırsanız Ve Yanlış Yerden
İliklemeye Başlarsanız Sona Geldiğiniz de İki Yakanız Bir Araya Gelmez. Aynen
Bunun Gibi de İslam’i İlimleri Veya İslami Bir Meseleyi Yorumlamadan Önce O
İslami İlim Dalında O Meseleye Vakıf Ve Mesele Hakkında Usül Öğrenmeniz
Gereklidir.. “Usulsüzlük, Vusulsüzlük Doğurur” Veya “Vusulsüzlüğümüz,
Usulsüzlüğümüzdendir.”Demiştir Üstadlar. Bir Maksuda , Bir
Hedefe Ulaşamamanın Nedeni; Maksada Ulaşmak İçin Gerekli
Yöntem Ve Metoda Uyulmamasındandır. Usul, Hem İslami İlimlerde Ve
İslami İlimlerin Alt Dallarında Hem de İslami İlimlerin Dışındaki Pozitif
İlimler Dediğimiz İlimler İçinde Geçerlidir.
Misalen : “Çanakkale
Bölgesi'ne Topçu Çıkarması” :) Diye De Formüle Edilen 4 İşlemde Soruyu
Çözmeye Başlamadan Önce Bir Metod , Bir Usül Belirlenmiştir ( Önce Paranteziçi,
Üslü-Köklü Çarpma-Bölme Ve Toplama-Çıkarma Yapılır. Çoklu İşlemlerde İşlem
Soldan Sağa Olacak Şekilde Devam Eder.) İşlem Sırasına Riayet Edilmezde
Herkes Aynı Sorudan Binbir Farklı İşlem Sonucu Çıkaracağı Gibi
Aynen Öyle
de:
Nasıl
Kur’an Okumadan, Ayetlerin Kelime Manalarını Yorumlamadan Önce
Usul-U Nahiv Ve Sarf Eğitimi Alır, ,Manasını Anlamak İçin Usül-Ü
Tefsir Okur , Hadisten Evvel Hadis Usulünü; Fıkıhtan
Evvel Fıkıh Usulünü, Ve Kelam İlmi Öğrenmeden Kelam
Usulünü Bilmek Şarttır. “Zira Usul Bilmeyenin İlmine İtibar Edilmez.” Basit
Bir 4 İşlem İçin Bile Bir Metod Bir Usül Belirlenmişken İşte İnsan,
Cenab-I Hakk'ın Böyle Antika Bir San'atıdır Ve En Nazik Ve Nazenin Ve Bir Mu'cize-İ
Kudretidir Ki; İnsanı, Bütün Esmasının Cilvesine Mazhar Ve Nakışlarına Medar Ve
Kainata Bir Misal-İ Musaggar Suretinde Yaratılmış Olan İnsanı Yazan Kuran Ve
Onu Anlatan Hadis Ve Onu Yaşayan Sünneti Seniyeyi İlgilendiren Bir
Meselede Nasıl Usülsüz Metodsuz İş Görülebilir? Hatta Bu
Yargı Haddi Zatında Bütün İlimler İçin Geçerlidir.
Ama Bu
İlimlerin İçinde Hele De Konu, Allah’a (Cc) Vuslat Olursa Mesele Daha Da
Ciddidir. Çünkü Yol Uzun Ve Tehlikedir. Elinizde Uzakları Yakın Eden
Kur’an-ı Kerim Gibi Bir Hakikat Teleskopu ,Ufak Ve İnce Meseleleri Büyük Eden
Hadis-i Şerif Gibi Bir Mikroskop İle Bakılmalıdır. Yoksa O Yolun Tehlikesi,
Metotsuzluk Ve Yolda Şeytanın Veya Şeytani Düşüncelerin Etkisinde Kalmak
Suretiyle Meydana Gelecek Olan Maddi Ve Manevi Hatalar, Yanlışlar Ve
Manevi Yaralar , İnsanların Kafalarının Karışmasına Sebebiyet Verir.
Metodu Ve Yol Güvenliğini Bilen Refik Olmadan Vuslata Kalkışılırsa, Allah’ı
Bulayım Derken Allah’tan Olma Da Vardır İşin Sonunda. En Büyük Tehlike
De Budur. Ateist Ve Deistlerin Düştüğü Gaflet Çukuru da Tam da Budur !
Bir Misal
Verecek Olursak ;
“Hem Mesela,
Bir Vakit Huzûr-u Nebevîde Derin Bir Ses İşitildi. Resûl-İ Ekrem Aleyhissalatü
Vesselam Ferman Etti Ki: ‘Bu Gürültü, Yetmiş Seneden Beri Cehennem Tarafına
Yuvarlanan Bir Taşın Bu Dakikada Cehennemin Dibine Yetişip Düşmesinin
Gürültüsüdür.’ Bu Garip Haberden Beş Altı Dakika Sonra Birisi Geldi, Dedi: ‘Ya
Resûlallah, Yetmiş Yaşında Bulunan Filan Münafık Vefat Etti, Cehenneme Gitti.’
Peygamberin Yüksek Belîğane Kelamının Te’vîlini Gösterdi.”
Öyleyse Ayet
Ve Hadîslerin Tefsîrinde Ve Açıklanmasında Bu Noktaların Göz Önünde Bulunması
Gerekir. Çünkü İçtihad Ve Tecdîd Meselesinde Ehliyet Ve Selahiyet Gerekir.
Herkes Bu Konuda Ehliyet Sahibi Değildir. Onun
İçindir Ki Bir Sözü; “Kim Söylemiş? Kime Söylemiş? Ne İçin Söylemiş? Ne Makamda
Söylemiş?” Temel Kaidesi Dikkate Alınmalıdır. Evet, Kelamın Tabakatının
Ulvîyeti, Güzelliği Ve Kuvvetinin Menbaı Şu Dört Şeydir: “Mütekellim, Muhatap,
Maksat Ve Makam.
Aslında Bu
Meselelere Yaklaşan Kişilerde Büyük Bir Art Niyet Vardır. Çünkü Bu Meseleye
Gelinceye Kadar Kişinin Kur’an-ı Kerimi Almamış, Okumak İçin Bir Hocaya
Gitmemiş, Okumamış, Okuyup Anlamak İçin Arapça Nahiv Ve Talim Öğrenmemiş
Üzerine Namaz Kılmayan Birisi Bu Konuyu Araştırmak için Değil Fitne Çıkarmak
İçin Bunu Gündeme Getirmektedir. Esasen Bu Mevzu -Diğer Kıyas
Kabil Olacak Meseleler- Işığıyla Ayetle,Hem de İslam Tarihi İle Gelen Süreçte
Cevaplanmış Bir Sualdir. Basit Bir Google Araması Bile Doğru Bilgiye Ulaşmak
İçin Yeterlidir. Daha Büyük Vahamet İse Bu Sorunun Ateistler-Deistler
Tarafından Dile Getirilmesidir. Kendi Davalarının İspatı Olan Bir Soru Değil de
İslam’i Bir Meseleyi Ve Çözülmüş İfade Edilmiş Bir Meseleyi Gündeme Getirmeleri
Kendi Davalarının Ne Kadar Batıl Ne Kadar Çürük Olduğunun Kanıtıdır !
Ayet Cihetiyle
:
Nisa’ Sûresi’nde De Bu Noktaya Bakan Ayet
Şöyledir: “Halbûki, Bu Haberi Yayacak Yerde Peygambere Ve Mü’minlerden İhtisas
Ve Selahiyet Sahibi Kimselere Müracaat Etselerdi, Elbette O Kimseler, Hüküm
Çıkarmaya Ehliyetli Olanlar İşin Doğrusunu Bilirlerdi.” Nisa
Suresi.83 Ayeti Kerime.
Usul-ü Tefsir Ve Usul-ü Kelam Ve
Usül-ü Siyer Ve Usül-ü E Hadis Ve Usül-ü Fıkıh Okumadan İslami Meselelerde Bir
Tedrisat ve Eğitim Almadan Bir İcazet Ve Ehliyet Sahibi “ Olmadan” Değil
Sadece İslami Meselelerde Hiç Bir İlim Ve Bilim Dalında Yorum
Yapamazsınız. Yaparsanız Vebale Girersiniz Veya Çok Aldanır Çok
Aldatır Çok Cahil Olduğunuzu Gösterirsiniz Güzel Kardeşlerim.
Mantıklı İzahı Cihetiyle Bir
Misal: Benim Muhteşem Son Model Bir Arabam Olsun. Ama “Ehliyetim Olmasın”. Sizin
De Muhteşem Bir Araba
Bilginiz Olsun Hatta Arabaları Söküp Birleştire Bilecek Kadar Üstadı Azam
Olun , Sıfırdan Bir Araba Yapma Kabiliyetine Sahip Olsanız
Ama “Ehliyetiniz O L
M A S A” Farz Edelim. Şimdi Trafikte Biz Yol Alırken
Tamamen Benim Haksız Olduğum Bir Şekilde Size “Ben” Çarpsam Ve Kaza
Yapsak. %1000 Hatalı
Benim. Ve Polis Gelse Kime Ceza Verir? %1000 Ben Hatalı Olsam Bile Size
Cezayı Keser ! Neden? Çünkü Ehliyetiniz Yok!.. Doğru Bile Haklı Bile Olsa Ehliyetiniz
Yok! Gene Suçlu Siz Olursunuz ! Aynen Öylede İslami
Meselelerde Google’dan Ayet Aratıp Veya Kendi Kafanıza Göre Meseleleri
Yorumlamak Ne Haddimizdir Ne De Hakkımızdır. Sen Hangi İlme Hangi Tedrisata Ve
Hangi “Ehliyete” Göre Çıkıp Ayetleri Hadisleri Veya İslam Tarihini
Yorumluyorsun Muhterem Kardeşim ?
Meselenin İki Savaş
Ve İki Kamu Malı İle Alakası Bulunmaktadır .
Bir Rivayete Göre Ayet Bedir Savaşı'nda Elde Edilen
Ganimetlerin Taksimi Sırasında, Kayıp Bir Eşya İçin, Münafıkların
"Herhalde Muhammed Almıştır." Demeleri Üzerine İnmiştir.( İbn
Atıyye, 1,534; Reşîd Rıza, Iv, 215)
Meselenin Uhud
Savaşı İle İlgili Olan Kısmı Ve Genel İzahatı:
Ayetin Orijinal
Gerçek Metni : وَمَا كَانَ
لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّۜ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ
تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ Hiçbir Peygamberin Emanete Hıyanet Etmesi
Asla Söz Konusu Olamaz. Kim Böyle Bir Haksızlık Yaparsa, Kıyamet Günü Hıyanet
Ettiği Şeyin Günahıyla Gelecektir. Sonra Herkese Yaptığının Karşılığı Tastamam
Ödenecek Ve Hiç Kimseye Haksızlık Yapılmayacaktır. Ayeti Kerimesinin İnmesinin
Nedeni:
Uhud’da Savaşın Kazanıldığını Düşünen Ve Yerlerini Terk Eden
Sahabe-i Güzin Efendilerimizden Oluşan Okçular, “Ganimet Olarak Kim Ne Alırsa
Ona Sahip Olacaktır” Şeklinde Düşünmüşlerdi. Bu İnsanların Tamamına Yakını
Mallarını Ve Mülklerini Mekkede Bırakıp Kafirler Tarafından Yağmalanmasına Rağmen
Efendimizle Dünya’yı da Arkalarında Bırakıp Medine-i Münevvere’ye Hicret Etmişlerdi. Fakat Ensarın Evinde
Kalıyorlar Ve Hiçbir Şeyleri Yoktu! Hem Biraz Vefa Hemde Kaldıkları Haneye
Karşı Sorumluluk Hissinden Olsa Gerek Ganimet Elde Ederlerse Onlarda Bunu Ensar
Kardeşleri İle Paylaşabilecek Veya Ayrı Bir Eve Çıkmak Sureti İle Onlarıda
Fazla Rahatsız Etmemeyi Düşünmüş Olmaları İnce Bir Edeptir. Hal Böyle Olunca
Yerlerinden Ayrıldılar. Allah’ın Resûlü Sevgili Peygamberimiz Efendimizde Onlara:
“Ganimet Hususunda Haksızlık Yapıp Size Pay Vermeyeceğimizi Mi Zannettiniz?” (
Ve Yerinizi Terk Ettiniz Diye Buyurdu. ) Bunun Üzerine Cenab-ı Hak da Bu “Mesele”
Üzerine Ayet-i Kerimeyi İndirmiştir. (Vahidî, Esbabu’n-Nüzûl, S. 131) Cenab-ı Hak Burada İnsanların Peygamberler
Hakkındaki Yanlış Kanaatlerini Düzelttikten Sonra,
İslamiyet Bundan Tam 1500 Sene Önce “Kamu” Malının
Önemine Değinip Dünya’da İlk Defa Kamu Malına Bir Düzenleme Getirmiş Bir
İntizam Bir Nizamdır. Ve Buna Karşın Kamu Malından İzinsiz Almanın Ve Haksızlık
Ve İhanetin Ne Büyük Bir Günah Olduğunu Beyan Etmiştir. Görüldüğü Gibi Ayeti Kerimede Peygamberin Ganimet Mallarından Almış Olduğu
Bir Mal Veya Eşya Söz Konusu Değildir. Zaten Tarih Ve Siyer Kaynaklan Da
Onun Dünya Malına Değer Vermediğine Şahitlik Etmektedir.
Bu da Bize Bir Kere
Daha Meal Okumanın Ne Kadar Zararlı Olduğunu Görmekle Bakmak Arasındaki Farkın
Ne Denli Farklı Şeyler Olduğunu Ortaya Koymaktadır… Allah Vardır !... Kur’an-ı
Kerim Haktır !... Rasulü Hz. Muhammed
Sallallahu Aleyhi Vesellem Hak Peygamberdir.
Soru : Bakmak Ve Görmek Arasındaki Büyük Fark Nedir ? Bir Ateist Bir Deist’te Kuranı Kerimi Okuyor Peki o Neden Anlayamıyor Neden Hakkı Göremiyor ?
Cenab-ı Hak İnsan’ın Ruhunu Dünya’da ki Beden Giysisine Hapsettiğinden Sonra Kainata Açılan İki Pencereyi Ona Bahşetmiş. Bir de Akıl Gözü Ve Kalp Gözü Vermiş. Bakmak İle Görmek Arasında -Genel Anlamda- İnce Bir Fark Vardır. Bakmak: İnsanın Yüzüyle Gözüyle Bir Şeye Doğru Yönelmesi Demektir. Bu Yöneliş, Bakılan Nesneyi Yakından Tanımaya, İdrak Etmeye, Kavramaya, Anlamaya Yönelik İse, Buna Görmek Denir. Eğer Bu Bakışta Kasıtlı Bir Tecessüs, Tanımaya Yönelik Bir Tahassüs, Bir Bakış Yoksa, Buna Görmek Değil, Bakmak Demek Daha Doğru Olur.
Buna Yaygın Olarak Bilinen Bir Misal Verecek Olursak:
Bir İnsan Uzakta Olan Bir Cisme Dikkatle Bakmakta İken, Yakından Gözüne İlişen
Şeyleri Fark Etmez. Keza Çok Yakın Bir Nesneye Bakarken, Uzaktan Göze İlişen
Şeyler Fark Edilmez. Demek Ki, Her Bakmak Görmek Değil, Fakat Her
Görmek Aynı Zamanda Bakmaktır.
Bu Açıklamalar Işığında Kur’an-I Kerime Bakmak İle
Görmek Arasındaki Farka Bakacak Olursak; Kur’an’ı Gözleriyle Yüzünden
Okuyan, Fakat Kalbi Gaflet İçinde Olan Bir Takım Ateist Deist Ve Felsefeciler Kur’an’a
Bakıyor, Fakat Ondaki İsmi Harfi Arkasında ki Mana Harfini Okuyamıyor,
Görmüyorlar. Keza, Aslında Manasını Bildiği Halde, Kur’an’ın Manasını
Düşünmeden Aceleyle Ayetleri Okuyup Hatmetmek İsteyen Kimse De
Kur’an’a Bakıyor, Fakat Görmüyor. Yani Manasını Kavramıyor...
Çünkü Ağma (Kör) Olan Nice Nice
Kimseler Vardır ki Akıl Gözü Ve Kalp Gözü İle Baktıkları Kur’an-ı Kerime Aşık
Olmuş Onun Hak Olduğunu Gözle Görenlerden Daha Kati Bir Surette Görüp İspat
Edip Hem Ruhen Hem Aklen Hem de Kalben Tasdik Etmişlerdir. İslam
Literatürüne Göre, Kur’an’ı Yüzünde Okumak Daha Sevaptır. Çünkü
Yüzünden Okumakla Kişi Hem Gözleriyle Allah’ın Kitabına
Bakıyor Hem De Kalbiyle Onun Mesajlarını Algılıyor. Yani Hem
Bakıyor Hem De Görüyor...
Ezcümle: Müslüman Eserde Müessire Giderek Maddi Gözü İle Değil Mana Gözü Olan Akıl
ve Kalp Gözü İle Allah’ı Görür Tastik Eder. İlim de Hem Tümden Gelim. Hem de
Tüme Varım Yöntemi de Kullanılmaktadır. Allah’ın Kainattaki Zerreden Kainata,
İnsan’dan Dünya Ve Kainata Kadar Her Şeyin Vahdet Ve Ehadiyet Mühründe Allah
Yazmaktadır ..
Eserden Müessire Geçmek Demek, Aslında Varlığa İsmi Harfi Arkasında ki Manayı Harfiyle Bakmak Demektir. Manayı Harfi İle Bakmak İse; Varlığa Onun Sahibi Olan Allah Hesabıyla Bakmaktır. Yani, Eşyaya Bakarken, Aslında O Eşyayı Yapan Zatı Bilmek, Onun Varlığını Kabul Etmektir. Eşyaya Eşya Nazarıyla Bakış, Çok Sathi Bir Nazardır, İsmi Harfiyle Bakmaktır. Ama O Eşyaya ( Server,Pc,Cep Telefonu Gibi) , Onu Yapan Ustası Hesabına Bakmak, Manayı Harfiyle Bakmaktır. İşte İslam Böyle Kamil Ve Kemal Bir Nazar İle Bakar Görür Anlar Yorumlar !...
Aynen Öyle De Kainat
da İnsan Da Bir Eserdir, İnsana Bakarken De Allah Hesabına Bakmamız Gerekir,
Dolayısıyla Bu Bakışımız Da Manayı Harfiyle Bakış Açısı Olur Ki, Eserden
Müessire Geçişi İfade Etmektedir... Şimdi Elimizdeki Cep
Telefonuna Bakalım. Muhteşem Bir Tasarım !... Kişi Eğer ki O Cep Telefonunu
Görüyor Ondaki Muhteşem Tasarıma Bakıyor Ama Onu Gören Gözünü, Duyan Ve Konuşan
Kulak Ve Ağızını Ve Onu Tutan Elini Görmüyorsa O Gözleri Olan Bir Kör !
Kulakları Olan Bir Sağır ! Ağzı Olan Bir Dilsizin Ta Kendisidir !..
Evet Kati Bir Şekilde
Tartışmasız Olarak İspat Etmişiz ki: "Eserden Müessire" Gitmek
Gerekiyor. Lakin Eserdeki Sanat-I İlahiyi Görmek İçin De İman Ve Hidayetin
Bakış Açısı Gerekiyor. Yani Kâinattan Allah’a Kur’an’ın Perspektifi İle
Gideceğiz. Çünkü Salt Akıl (Vahye Tabi Olmayan Akıl) Eserden Müessire
İntikal Edemiyor.
Allah’ı Tanımanın En Sağlam Ve Güzel Yollarından Birisi "Eserden
Müessire" Doğru Gitmektir. Yani Eserlerinden Hareket Ederek Eser Sahibini
Tanımaktır. Bu Yüzden Kâinat Ve İçindeki Sanatlar Hepsi Birer Penceredir, Bu
Pencerelere İman Gözü İle Bakılırsa, Marifet Şuaları Parıldar. Her Bir Eser
Üstünde Allah’ın İsim Ve Sıfatları Tecelli Eder. İnsan Bu Tecellileri Takip
Ederek Kaynağı Olan Allah’a Ulaşır. Bu Tecelliler İçinde Allah’ın Bin Bir İsmi
Tecelli Eder; Her Meslek Ve Meşrep Sahibi Bu İsimlerden Birisini Esas Alır Ve O
İsmin Gözlüğü İle Kâinata Ve Eserlere Bakar. O İsme Yapışır Ve O İsmin Tecelli
İpi İle Allah’a Ulaşır.
İşte Eserler Üstündeki
Bu Marifet Parıltılarını Düşünmek Ve Okumak Tefekkür Oluyor Ki, Buda
Ateistlerde Deistlerde Ve Felsefecilerde Kamil Manada Bulunmamaktadır.
Soru : Kamu Malı Ve
Ganimet Malı Kavramlarını İzah Eder misiniz? İslam’ın Burada Bu Meselelere Ne
Gibi Bir İnce Bakışı Var ?
“Ganimet Mallarından Gizlice
Bir Şey Almak Ve Emanete Hıyanet Etmek” Manasına Gelen الغلول (Ğulûl) Kelimesi,
Genel Olarak Kamu Malında Yolsuzluk Ve Suistimali İfade Etmektedir. Kıyamet Günü Hainlerin, “Haksız Yere
Aldıkları Malla Birlikte Gelmesi”, Şiddetli Bir Tehdît Olup, Onların Mahşer
Meydanında Herkesin Huzûrunda Rezil Olacağını Ve Büyük Bir Azaba Maruz
Kalacağını Göstermektedir. Ayetin “Sonra Herkese Yaptığının Karşılığı
Tastamam Ödenecek Ve Hiç Kimseye Haksızlık Yapılmayacaktır” (Al-İ İmran 3/161)
Kısmında İse, Kamu Malı Gibi Bir Mesele de Bu Şekilde Ağır Ceza Verilmekle Hem
Amme Hukukunu Hem Kamuda Çalışanları Ciddi Bir Şekilde Uyarılmakla Birlikte Hem
de Hainlerin Zulme Uğratılmadığı, Bilakis Onların Kendi İşledikleri Günahın
Cezasını Çektiği Hatırlatılmaktadır. Yani İnsanların Basit Gördüğü (Bugün Elektrik
,Dün İse Mum Olan Ve Hz Ömer’in Şu Kıssasında Ki İbret Verici Ders Hepimizin Bu
Konuya Nazarını Vermesini Elzem Kılıyor ;
Hz.Ömer Halife İken, Bir Gece
Makamına Ashaptan Biri Gelir. Selam Verip Oturur. Fakat Halife Selamını Almaz.
İşiyle Meşgul Olmaya Devam Eder Ve Sahabe Bekler.. Sahabenin Yüzüne Bakmayan Hz.
Ömer İşini Bitirip Mumu Söndürür. Bir Başka Mumu Yakar Ve O Anda Sahabenin
Selamını Alır, Konuşmaya Başlar.
Sahabe Sorar; Ya Ömer, Niçin Hemen Selamımı Almadın Ve Bir Mumu Söndürüp Diğer Mumu Yaktıktan Sonra Konuşmaya Başladın? Hz Ömer Cevap Verir; Evvelki Mum Devletin Hazinesinden Alınmıştı. O Yanarken Özel İşlerimle Meşgul Olsaydım Allah İndinde Mesul Olurdum. Seninle Devlet İşi Konuşmayacağımız İçin, Kendi Cebimden Almış Olduğum Mumu Yaktım, Ondan Sonra Seninle Konuşmaya Başladım. Demesi Bize ) Bu Gibi Meselelerin Esasen Kamu Malına Büyük İhanet Olacağını Ve Allah Katında Çok Büyük Bir Günah Ve Cezası Olduğunu Kanıtlamaktadır !..
Konuyla İlgili Hadis-i
Şerifler:
Enes B. Malik (R.A.) Şöyle
Der: Nebî (S.A.S.) Bize Yaptığı Konuşmalarda Çoğu Zaman Şu Sözü Söylerdi: “Emaneti
Olmayanın Yani Kendisine Güvenilmeyen Kimsenin İmanı Yoktur, Sözüne RiAyet
Etmeyenin De Dîni Yoktur.” (Ahmed B. Hanbel, Müsned, III, 154, 135)
Adiy B. Amîre (R.A.) Şöyle
Anlatır: Resûlullah (S.A.S.) Efendimiz’in Şöyle Buyurduğunu İşittim: “Bir İşe
Memur Tayin Ettiğimiz Kimse, Bizden Bir İğneyi Veya Ondan Daha Küçük Bir Şeyi
Gizlerse, Bu Hıyanet Olur Ve Kıyamet Günü Onunla Gelir.”
Bunun Üzerine Ensar’dan Siyah
Tenli Bir Adam Ayağa Kalktı, Şu Anda Sanki O Zatı Hala Görür Gibiyim :“Ya
Rasûlallah! Bana Verdiğiniz Vazifeyi Geri Alınız!” Dedi. Resûlullah (S.A.S.):“Sana
Ne Oldu?” Diye Sordu. Ensarî:“Şöyle Şöyle Dediğinizi İşittim” Cevabını Verdi. Allah
Resûlü (S.A.S.):“Ben O Sözü Şimdi De Söylüyorum: Sizden Kimi Malî Bir Vazifeye
Tayin Edersek, O Malın Azını Da Çoğunu Da Getirsin. O Maldan Kendisine Verileni
Alır, Verilmeyenden İse Geri Durur.” (Müslim, İmare 30; Ebû Davûd, Akdıye 5/3581)
Ebû Hüreyre (R.A.), Peygamber Efendimiz’in
Bu Konudaki Mühim Bir Îkazını Şöyle Nakleder: Bir Keresinde Nebî (S.A.S.),
Aramızda Ayağa Kalktı, Ganimet Ve Devlet Malına Hiyanet Hakkında Konuşma Yaptı.
Hıyanetin Çok Büyük Bir Fenalık Olduğunu, Günahının Çok Fazla Olacağını
Bildirip, Bunun Şiddetle Haram Kılındığını İzah Etti Ve Şöyle Buyurdu:
“Sakın Sizden Biri, Kıyamet
Gününde Omuzunda Hıyanetle Elde Ettiği Bir Koyun Avaz Avaz Melerken, Öbürü De
Omuzunda Bir At Kişnerken Karşıma Çıkarak: Ya Rasûlallah, Bana Yardım Et! Diye
Yalvarmasın. Aksi Takdirde Ben Ona: Sana Hiçbir Şekilde Şefaat Edemem, Ben Sana Dünyada Allah’ın
Hükmünü Teblîğ Etmiştim! Diye Cevap Veririm.
Biri De Omuzunda Bir Deve
Böğürdüğü Halde Bana Gelip: Ya Resûlallah, Yardım Eyle! Demesin! Ben Ona
Da: Senin İçin Hiçbir Sûretle Şefaat Edemem; Çünkü Ben Sana Dünyada Allah’ın Hükmünü
Teblîğ Etmiştim! Derim.
Bir Başkası Da Omuzunda Altın,
Gümüş Yüklü Olarak Gelip: Ya Rasûlallah, Bana Yardım Et! Demesin. Ben
Ona: Sana Hiçbir Türlü Yardım Edemem. Çünkü Ben, Dünyada Sana Allah’ın Hükmünü
Teblîğ Etmiştim Derim.
Bir Diğeri De Üzerinde Hıyanetle Elde Ettiği Elbiseler Dalgalandığı Halde Gelip: Ya Rasûlallah, Bana Yardım Et! Demesin. Ben Ona Da: Sana Hiçbir Şekilde Yardım Edemem. Çünkü Ben Dünyada Sana Allah’ın Hükmünü Teblîğ Etmiştim. Derim.” (Buharî, Cihad 189; Müslim, İmaret 24)
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi
Vesellem) Şöyle Dua Ederdi: “Allahım! Açlıktan Sana Sığınırım; O Ne
Kötü Bir Arkadaş, İnsanı Avucunun İçine Alan Ne Fena Bir Haldir. Emanete İhanetten
De Sana Sığınırım; O Ne Kötü Bir Huy Ve Tabiattır.” (Ebû Davûd, Vitir 32/1547; Nesaî,
İstiaze 19, 20) Böylesine Kötü Bir Vasfın Bir Peygamberde Olabileceğini
Düşünmek Ne Kadar Büyük Bir Gaflettir !. Peygamberler Sadece Allah’ın Razı
Olduğu İşleri Yaparlar Ve Onlar İnsanlar İçin Büyük Bir İlahî Lutuftur:
Soru : Hz Muhammed El Emin Ve Emanete Verdiği Önem :
Hz. Peygamber (Sallallahu
Aleyhi Vesellem) Başka Yönlerden İnsanlara Örnek Olduğu Gibi (لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فٖي
رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ
وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثٖيراًؕ İçinizden
Allah’ın Lutfuna Ve Ahiret Gününe Umut Bağlayanlar, Allah’ı Çokça Ananlar İçin
Hiç Şüphe Yok Ki, Resûlullah’ta Güzel Bir Örneklik Vardır. Ahzab 33/21 Ve Gene Hz. Peygamber’in Damadı Ebü’l-As, Henüz
Müslüman Olmadan Önce Karısı Zeyneb Hakkında Söylediği Bir Şiirde Ondan “El-Emînin
Kızı” Diye Söz Etmiş (Süyûtî, S. 116), Resûlullah’ın Şairi Ka‘B B. Malik De
Onu Methederken “El-Emîn” İfadesini Kullanmıştır (A.G.E., S. 115).)
Yönetici Olarak Da En Mükemmel Örnektir. O, Başta Dürüstlük Olmak Üzere Yöneticilerde Bulunması Gereken Özellikleri Taşımaktaydı. Devlet Ve Milletin Emanetlerinin Korunması Hususunda (Müşriklerin Dahi Kendisine Muhammedü’l-Emîn Olarak Hitap Ettiği Ve Bu Özelliğini Taktir Etmekten Geri Kalmadığı Birisi Olarak O Zamanın Eleştirdikleri Bedevi Kafir Müşrikleri , Bu Zamanın Ateist Ve Deistlerinden Yüzbin Kat Daha Mert Düşmandırlar ! ) Efendimiz Emanete Son Derece Titizlik Göstermiş, Yöneticilerin Zaruri İhtiyaçları Dışında Devlet Malından Bir Şey Almamalarını Ve Onu Titizlikle Korumalarını İstemiştir. (Müsned Hadisi 229)
Güvenilir Olma Hasleti Bütün Peygamberlerin Başta Gelen Vasıfları Arasındadır.
Kur’an-I Kerîm’de Hz. Nûh, Hûd, Salih,
Lût Ve Şuayb Kıssaları Anlatılırken Her Birinin “Kavimlerine Gönderilmiş Emîn Elçiler”
Olduğu Belirtilmektedir (Eş-Şuara 26/107, 125, 143, 162, 178). Hz. Mûsa Da
Firavun Ve Adamlarına Hitaben, “Ey Allah’ın Kulları! Bana Gelin, Doğrusu Ben
Size Gönderilmiş Emîn Bir Elçiyim” (Ed-Duhan 44/18) Demiştir. Diğer Taraftan
Mısır Hükümdarı Hz. Yûsuf’u Yüksek Bir Mevkiye Getirmek İsterken Ona, “Bugün
Sen Yanımızda Yüksek Makam Sahibi Ve Emîn Birisin” (Yûsuf 12/54) Diye Güvenini
Belirtmiştir.
Vahyi Ulaştırmakla Görevli Bir
Melek Olan Cebrail’e İslamî Literatürde “Rûhulemîn” Denilir. Nitekim Kur’an-I
Kerîm’de, “O (Kur’an) Şüphesiz Değerli, Güçlü, Arşın Sahibi (Allah’ın) Katında
İtibarlı Bir Elçinin (Cebrail’in) Getirdiği Sözdür. O Orada Sayılan, Güvenilen
Bir Elçidir” (Et-Tekvîr 81/19-21) Denilmekte Ve Böylece Cebrail Hakkında Da
Emîn Kelimesi Kullanılmaktadır. Kādî İyaz, Bu Ayetteki Emîn Kelimesiyle Hz.
Peygamber’in Kastedildiğini İleri Sürer.
Nitekim Bazı Hadislerde Devlet
İşlerinin Aksamaması Ve Başarılı Bir Şekilde Yürütülmesi İçin, Görevlinin
Zaruri İhtiyaçlarının Devlet Bütçesinden Karşılanması Gerektiği İfade
Edildikten Sonra, Zaruri İhtiyaç Olmadığı Halde Devlet Bütçesinden Haksız Bir
Şekilde Faydalanmak Hıyanet Sayılmış, Hatta Yöneticilerin Hediye Kabul Etmeleri
Dahi Yolsuzluk Olarak Nitelendirilmiştir.( Müsned, V, 424)
Hz. Peygamber (Sallallahu
Aleyhi Vesellem) Birçok Hadisinde, Kamu Malından Bir Şeyi Zimmetine Geçiren
Kimsenin Kıyamet Gününde O Malı Sırtlanmış Olarak Allah'ın Huzuruna Geleceğini,
Bütün Mahşer Halkının Bu Manzarayı Göreceğini, Daha Hesaba Çekilmeden Ve Cezası
Verilmeden Önce Halkın Huzurunda Rezil Olacağını Haber Vermiş, Bu Konuda Devlet
Görevlilerini Sürekli Olarak Uyarmıştır.
"Sonra, Herkese Kazanmış Olduğunun Karşılığı Kendileri Haksızlığa Uğratılmaksızın Tastamam Ödenir." Mealindeki Cümle De, Kamu Malını Zimmetine Geçirmenin Cezasız Kalmayacağını İfade Etmektedir.
Rasulullah’în Ümmeti
Olduğumuz İçin Çok Nasipliyiz:
لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اِذْ بَعَثَ فٖيهِمْ رَسُولاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِهٖ وَيُزَكّٖيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ Gerçekten Allah, İçlerinden Bir Peygamber Seçip Kendilerine Göndermekle Mü’minlere Büyük Bir Lutufta Bulunmuştur. O Peygamber Onlara Allah’ın Ayetlerini Okuyor, Onları Her Türlü Kötülüklerden Temizliyor, Onlara Kitap Ve Hikmeti Öğretiyor. Bundan Önce Onlar, Hiç Şüphesiz Apaçık Bir Sapıklık İçinde İdiler.
Birgün Halid B. Velid (R.A.),
Arap Kabîlelerinden Birine Uğramış Ve Kabîle Reisi Kendisine: Ya Halid! Bize
Allah’ın Rasûlü’nü, Sûret Ve Sîreti İle Tasvîr Et” Demişti. Hz. Halid (R.A.)
İse:
“–Bu İmkansız, Buna Kelimeler
Yetişmez” Deyince, Kabîle Reisi:
“–O Halde Hiç Olmazsa Anlayış
Ve Kavrayışın Nispetinde Hulasa Et” Dedi.
Bunun Üzerine Halid (R.A.) Şu Muhteşem Cevabı Verdi: “Gönderilen, Gönderenin Kadrince Olur. Gönderen, Kainatın Yaratıcısı Allah Teala Olduğuna Göre, Gönderdiğinin Şanını, Var Sen Hayal Ve Tasavvur Eyle!..” (Münavi, Feyzü’l-Kadir, V, 92)
Rasûlüm! Biz, Seni Bütün
Varlıklar İçin Ancak Eşsiz Bir Rahmet Olarak Gönderdik” (Enbiya 21/107)