13 Ateistlere Cevaplar : Al-i İmran Suresi 161 Ayete Göre Hz Muhammed Emanete İhanet mi Etti İddiasına Cevap


Ahlaksız Bir Ateistin Sorusu : Bir Nebiye, Emanete İhanet Etmesi Yakışmaz! Kim İhanet Ederse, Kıyamet Günü, İhanet Ettiğiyle Gelecektir. Sonra Hiçbir Haksızlık Olmaksızın Herkesin Kazandığı Tastamam Verilecektir.Bu Sözlerin Bir Hikmeti Vardır Diye Düşünüyorum. Kuranda Çok Güldügüm , Gülmekten Kendimi Alamayınca Yorum Yapamadıgım Kelime Dizinlerinden Biri.  Buradaki Nebiye İhanet Ettigini Söyleyen Kim(Ler) ? Sahabeleri , Cihatcı Yarenleri Olmasın Sakın. Bak Sen Nebinin Ümmeti Ve Din Kardeşlerine , Nebilerinin Savaş Ganimetini Cebe Indırdigi Düşünüp Ihanet Etme Bize Diye Nebiye Laf Etmişler , Nebinin Tanrısıda Boş Durmamıs Ayet Yollamış Nebisine Nebinin Tanrısı Ne Demiş ? Nebi Asla Cebe İndirmez Ancak Cebe İndirilenlerin Hesabı Kıyamette Sorulur. Giden Gitmiş , Atı Alan Ahırına Kapatmış.


Bu Ayet İcin O Gün Mevzu Bir Şekilde Kapatılmış, Bu Gün Bu Ayete Bakan Ne Düşünür? 

Bu Gibi İslam’i İlimlerin Istılah Konusu Olan Tüm Meselelerde Bir Usül Bir Kaide Belirtilmiştir. Buna Uyulmaması Durumunda da Yanlış Sonuçların Ortaya Çıkması Doğaldır. Siz İlk Gömleğinizin Düğmesini Kaydırırsanız Ve Yanlış Yerden İliklemeye Başlarsanız Sona Geldiğiniz de İki Yakanız Bir Araya Gelmez. Aynen Bunun Gibi de İslam’i İlimleri Veya İslami Bir Meseleyi Yorumlamadan Önce O İslami İlim Dalında O Meseleye Vakıf Ve Mesele Hakkında Usül Öğrenmeniz Gereklidir.. “Usulsüzlük, Vusulsüzlük Doğurur” Veya “Vusulsüzlüğümüz, Usulsüzlüğümüzdendir.”Demiştir Üstadlar. Bir Maksuda , Bir Hedefe Ulaşamamanın Nedeni; Maksada Ulaşmak İçin Gerekli Yöntem Ve Metoda Uyulmamasındandır. Usul, Hem İslami İlimlerde Ve İslami İlimlerin Alt Dallarında Hem de İslami İlimlerin Dışındaki Pozitif İlimler Dediğimiz İlimler İçinde Geçerlidir.

Misalen : “Çanakkale Bölgesi'ne Topçu Çıkarması” :)  Diye De Formüle Edilen 4 İşlemde Soruyu Çözmeye Başlamadan Önce Bir Metod , Bir Usül Belirlenmiştir ( Önce Paranteziçi, Üslü-Köklü Çarpma-Bölme Ve Toplama-Çıkarma Yapılır. Çoklu İşlemlerde İşlem Soldan Sağa Olacak Şekilde  Devam Eder.) İşlem Sırasına Riayet Edilmezde Herkes Aynı Sorudan Binbir Farklı İşlem Sonucu Çıkaracağı Gibi

Aynen Öyle de:

Nasıl Kur’an Okumadan, Ayetlerin Kelime Manalarını Yorumlamadan Önce Usul-U Nahiv Ve Sarf Eğitimi Alır, ,Manasını Anlamak İçin Usül-Ü Tefsir Okur , Hadisten Evvel Hadis Usulünü; Fıkıhtan Evvel Fıkıh Usulünü, Ve Kelam İlmi Öğrenmeden Kelam Usulünü Bilmek Şarttır. “Zira Usul Bilmeyenin İlmine İtibar Edilmez.” Basit Bir 4 İşlem İçin Bile Bir Metod Bir Usül Belirlenmişken İşte İnsan, Cenab-I Hakk'ın Böyle Antika Bir San'atıdır Ve En Nazik Ve Nazenin Ve Bir Mu'cize-İ Kudretidir Ki; İnsanı, Bütün Esmasının Cilvesine Mazhar Ve Nakışlarına Medar Ve Kainata Bir Misal-İ Musaggar Suretinde Yaratılmış Olan İnsanı Yazan Kuran Ve Onu Anlatan Hadis Ve Onu Yaşayan Sünneti Seniyeyi İlgilendiren Bir Meselede Nasıl Usülsüz Metodsuz İş Görülebilir? Hatta Bu Yargı Haddi Zatında Bütün İlimler İçin Geçerlidir.

Ama Bu İlimlerin İçinde Hele De Konu, Allah’a (Cc) Vuslat Olursa Mesele Daha Da Ciddidir. Çünkü Yol Uzun Ve Tehlikedir. Elinizde Uzakları Yakın Eden Kur’an-ı Kerim Gibi Bir Hakikat Teleskopu ,Ufak Ve İnce Meseleleri Büyük Eden Hadis-i Şerif Gibi Bir Mikroskop İle Bakılmalıdır. Yoksa O Yolun Tehlikesi, Metotsuzluk Ve Yolda Şeytanın Veya Şeytani Düşüncelerin Etkisinde Kalmak Suretiyle Meydana Gelecek Olan Maddi Ve Manevi Hatalar, Yanlışlar Ve Manevi Yaralar , İnsanların Kafalarının Karışmasına Sebebiyet Verir.  Metodu Ve Yol Güvenliğini Bilen Refik Olmadan Vuslata Kalkışılırsa, Allah’ı Bulayım Derken Allah’tan Olma Da Vardır İşin Sonunda. En Büyük Tehlike De Budur. Ateist Ve Deistlerin Düştüğü Gaflet Çukuru da Tam da Budur !

Bir Misal Verecek Olursak ;

“Hem Mesela, Bir Vakit Huzûr-u Nebevîde Derin Bir Ses İşitildi. Resûl-İ Ekrem Aleyhissalatü Vesselam Ferman Etti Ki: ‘Bu Gürültü, Yetmiş Seneden Beri Cehennem Tarafına Yuvarlanan Bir Taşın Bu Dakikada Cehennemin Dibine Yetişip Düşmesinin Gürültüsüdür.’ Bu Garip Haberden Beş Altı Dakika Sonra Birisi Geldi, Dedi: ‘Ya Resûlallah, Yetmiş Yaşında Bulunan Filan Münafık Vefat Etti, Cehenneme Gitti.’ Peygamberin Yüksek Belîğane Kelamının Te’vîlini Gösterdi.” 

Öyleyse Ayet Ve Hadîslerin Tefsîrinde Ve Açıklanmasında Bu Noktaların Göz Önünde Bulunması Gerekir. Çünkü İçtihad Ve Tecdîd Meselesinde Ehliyet Ve Selahiyet Gerekir. Herkes Bu Konuda Ehliyet Sahibi Değildir. Onun İçindir Ki Bir Sözü; “Kim Söylemiş? Kime Söylemiş? Ne İçin Söylemiş? Ne Makamda Söylemiş?” Temel Kaidesi Dikkate Alınmalıdır. Evet, Kelamın Tabakatının Ulvîyeti, Güzelliği Ve Kuvvetinin Menbaı Şu Dört Şeydir: “Mütekellim, Muhatap, Maksat Ve Makam. 

Aslında Bu Meselelere Yaklaşan Kişilerde Büyük Bir Art Niyet Vardır. Çünkü Bu Meseleye Gelinceye Kadar Kişinin Kur’an-ı Kerimi Almamış, Okumak İçin Bir Hocaya Gitmemiş, Okumamış, Okuyup Anlamak İçin Arapça Nahiv Ve Talim Öğrenmemiş Üzerine Namaz Kılmayan Birisi Bu Konuyu Araştırmak için Değil Fitne Çıkarmak İçin Bunu Gündeme Getirmektedir. Esasen Bu Mevzu -Diğer Kıyas Kabil Olacak Meseleler- Işığıyla Ayetle,Hem de İslam Tarihi İle Gelen Süreçte Cevaplanmış Bir Sualdir. Basit Bir Google Araması Bile Doğru Bilgiye Ulaşmak İçin Yeterlidir. Daha Büyük Vahamet İse Bu Sorunun Ateistler-Deistler Tarafından Dile Getirilmesidir. Kendi Davalarının İspatı Olan Bir Soru Değil de İslam’i Bir Meseleyi Ve Çözülmüş İfade Edilmiş Bir Meseleyi Gündeme Getirmeleri Kendi Davalarının Ne Kadar Batıl Ne Kadar Çürük Olduğunun Kanıtıdır !

Ayet Cihetiyle :

Nisa’ Sûresi’nde De Bu Noktaya Bakan Ayet Şöyledir: “Halbûki, Bu Haberi Yayacak Yerde Peygambere Ve Mü’minlerden İhtisas Ve Selahiyet Sahibi Kimselere Müracaat Etselerdi, Elbette O Kimseler, Hüküm Çıkarmaya Ehliyetli Olanlar İşin Doğrusunu Bilirlerdi.” Nisa Suresi.83 Ayeti Kerime. 

Usul-ü Tefsir Ve Usul-ü Kelam Ve Usül-ü Siyer Ve Usül-ü E Hadis Ve Usül-ü Fıkıh Okumadan İslami Meselelerde Bir Tedrisat ve Eğitim Almadan Bir İcazet Ve Ehliyet Sahibi “ Olmadan” Değil Sadece İslami Meselelerde Hiç Bir İlim Ve Bilim Dalında Yorum Yapamazsınız.  Yaparsanız Vebale Girersiniz Veya Çok Aldanır Çok Aldatır Çok Cahil Olduğunuzu Gösterirsiniz Güzel Kardeşlerim. 

Mantıklı İzahı Cihetiyle Bir Misal: Benim Muhteşem Son Model Bir Arabam Olsun. Ama “Ehliyetim Olmasın”. Sizin De Muhteşem Bir Araba Bilginiz Olsun Hatta Arabaları Söküp Birleştire Bilecek Kadar Üstadı Azam Olun , Sıfırdan Bir Araba Yapma Kabiliyetine Sahip Olsanız Ama “Ehliyetiniz O L M A S A” Farz Edelim. Şimdi Trafikte Biz Yol Alırken Tamamen Benim Haksız Olduğum Bir Şekilde Size “Ben” Çarpsam Ve Kaza Yapsak. %1000 Hatalı Benim. Ve Polis Gelse Kime Ceza Verir? %1000 Ben Hatalı Olsam Bile Size Cezayı Keser ! Neden? Çünkü Ehliyetiniz Yok!.. Doğru Bile Haklı Bile Olsa Ehliyetiniz Yok! Gene Suçlu Siz Olursunuz ! Aynen Öylede İslami Meselelerde Google’dan Ayet Aratıp Veya Kendi Kafanıza Göre Meseleleri  Yorumlamak Ne Haddimizdir Ne De Hakkımızdır. Sen Hangi İlme Hangi Tedrisata Ve Hangi “Ehliyete” Göre Çıkıp Ayetleri Hadisleri Veya İslam Tarihini Yorumluyorsun  Muhterem Kardeşim ? 

Meselenin İki Savaş Ve İki Kamu Malı İle Alakası Bulunmaktadır .

Bir Rivayete Göre Ayet Bedir Savaşı'nda Elde Edilen Ganimetlerin Taksimi Sırasında, Kayıp Bir Eşya İçin, Münafıkların "Herhalde Muhammed Almıştır." Demeleri Üzerine İnmiştir.( İbn Atıyye, 1,534; Reşîd Rıza, Iv, 215)

Meselenin Uhud Savaşı İle İlgili Olan Kısmı Ve Genel İzahatı:

Ayetin Orijinal Gerçek Metni :  وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّۜ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ   Hiçbir Peygamberin Emanete Hıyanet Etmesi Asla Söz Konusu Olamaz. Kim Böyle Bir Haksızlık Yaparsa, Kıyamet Günü Hıyanet Ettiği Şeyin Günahıyla Gelecektir. Sonra Herkese Yaptığının Karşılığı Tastamam Ödenecek Ve Hiç Kimseye Haksızlık Yapılmayacaktır. Ayeti Kerimesinin İnmesinin Nedeni:

Uhud’da Savaşın Kazanıldığını Düşünen Ve Yerlerini Terk Eden Sahabe-i Güzin Efendilerimizden Oluşan Okçular, “Ganimet Olarak Kim Ne Alırsa Ona Sahip Olacaktır” Şeklinde Düşünmüşlerdi. Bu İnsanların Tamamına Yakını Mallarını Ve Mülklerini Mekkede Bırakıp Kafirler Tarafından Yağmalanmasına Rağmen Efendimizle Dünya’yı da Arkalarında Bırakıp Medine-i Münevvere’ye  Hicret Etmişlerdi. Fakat Ensarın Evinde Kalıyorlar Ve Hiçbir Şeyleri Yoktu! Hem Biraz Vefa Hemde Kaldıkları Haneye Karşı Sorumluluk Hissinden Olsa Gerek Ganimet Elde Ederlerse Onlarda Bunu Ensar Kardeşleri İle Paylaşabilecek Veya Ayrı Bir Eve Çıkmak Sureti İle Onlarıda Fazla Rahatsız Etmemeyi Düşünmüş Olmaları İnce Bir Edeptir. Hal Böyle Olunca Yerlerinden Ayrıldılar. Allah’ın Resûlü Sevgili Peygamberimiz Efendimizde Onlara: “Ganimet Hususunda Haksızlık Yapıp Size Pay Vermeyeceğimizi Mi Zannettiniz?” ( Ve Yerinizi Terk Ettiniz Diye Buyurdu. ) Bunun Üzerine Cenab-ı Hak da Bu “Mesele” Üzerine Ayet-i Kerimeyi İndirmiştir. (Vahidî, Esbabu’n-Nüzûl, S. 131)  Cenab-ı Hak Burada İnsanların Peygamberler Hakkındaki Yanlış Kanaatlerini Düzelttikten Sonra, 

İslamiyet Bundan Tam 1500 Sene Önce “Kamu” Malının Önemine Değinip Dünya’da İlk Defa Kamu Malına Bir Düzenleme Getirmiş Bir İntizam Bir Nizamdır. Ve Buna Karşın Kamu Malından İzinsiz Almanın Ve Haksızlık Ve İhanetin Ne Büyük Bir Günah Olduğunu Beyan Etmiştir.  Görüldüğü Gibi Ayeti Kerimede  Peygamberin Ganimet Mallarından Almış Olduğu Bir Mal Veya Eşya Söz Konusu Değildir. Zaten Tarih Ve Siyer Kaynaklan Da Onun Dünya Malına Değer Vermediğine Şahitlik Etmektedir. 

Bu da Bize Bir Kere Daha Meal Okumanın Ne Kadar Zararlı Olduğunu Görmekle Bakmak Arasındaki Farkın Ne Denli Farklı Şeyler Olduğunu Ortaya Koymaktadır… Allah Vardır !... Kur’an-ı Kerim  Haktır !... Rasulü Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem Hak Peygamberdir. 

Soru : Bakmak Ve Görmek Arasındaki Büyük Fark Nedir ? Bir Ateist Bir Deist’te Kuranı Kerimi Okuyor Peki o Neden Anlayamıyor Neden Hakkı Göremiyor ?

Cenab-ı Hak İnsan’ın Ruhunu Dünya’da ki Beden Giysisine Hapsettiğinden Sonra Kainata Açılan İki Pencereyi Ona Bahşetmiş. Bir de Akıl Gözü Ve Kalp Gözü Vermiş. Bakmak İle Görmek Arasında -Genel Anlamda- İnce Bir Fark Vardır. Bakmak: İnsanın Yüzüyle Gözüyle Bir Şeye Doğru Yönelmesi Demektir. Bu Yöneliş, Bakılan Nesneyi Yakından Tanımaya, İdrak Etmeye, Kavramaya, Anlamaya Yönelik İse, Buna Görmek Denir. Eğer Bu Bakışta Kasıtlı Bir Tecessüs, Tanımaya Yönelik Bir Tahassüs, Bir Bakış Yoksa, Buna Görmek Değil, Bakmak Demek Daha Doğru Olur.

Buna Yaygın Olarak Bilinen Bir Misal Verecek Olursak: Bir İnsan Uzakta Olan Bir Cisme Dikkatle Bakmakta İken, Yakından Gözüne İlişen Şeyleri Fark Etmez. Keza Çok Yakın Bir Nesneye Bakarken, Uzaktan Göze İlişen Şeyler Fark Edilmez. Demek Ki, Her Bakmak Görmek Değil, Fakat Her Görmek Aynı Zamanda Bakmaktır.

Bu Açıklamalar Işığında Kur’an-I Kerime Bakmak İle Görmek Arasındaki Farka Bakacak Olursak; Kur’an’ı Gözleriyle Yüzünden Okuyan, Fakat Kalbi Gaflet İçinde Olan Bir Takım Ateist Deist Ve Felsefeciler Kur’an’a Bakıyor, Fakat Ondaki İsmi Harfi Arkasında ki Mana Harfini Okuyamıyor, Görmüyorlar. Keza, Aslında Manasını Bildiği Halde, Kur’an’ın Manasını Düşünmeden Aceleyle Ayetleri Okuyup Hatmetmek İsteyen Kimse De Kur’an’a Bakıyor, Fakat Görmüyor. Yani Manasını Kavramıyor...

Çünkü Ağma (Kör) Olan Nice Nice Kimseler Vardır ki Akıl Gözü Ve Kalp Gözü İle Baktıkları Kur’an-ı Kerime Aşık Olmuş Onun Hak Olduğunu Gözle Görenlerden Daha Kati Bir Surette Görüp İspat Edip Hem Ruhen Hem Aklen Hem de Kalben Tasdik Etmişlerdirİslam Literatürüne Göre, Kur’an’ı Yüzünde Okumak Daha Sevaptır. Çünkü Yüzünden Okumakla Kişi Hem Gözleriyle Allah’ın Kitabına Bakıyor Hem De Kalbiyle Onun Mesajlarını Algılıyor. Yani Hem Bakıyor Hem De Görüyor...

Ezcümle: Müslüman Eserde Müessire Giderek Maddi Gözü İle Değil Mana Gözü Olan Akıl ve Kalp Gözü İle Allah’ı Görür Tastik Eder. İlim de Hem Tümden Gelim. Hem de Tüme Varım Yöntemi de Kullanılmaktadır. Allah’ın Kainattaki Zerreden Kainata, İnsan’dan Dünya Ve Kainata Kadar Her Şeyin Vahdet Ve Ehadiyet Mühründe Allah Yazmaktadır ..

Eserden Müessire Geçmek Demek, Aslında Varlığa İsmi Harfi Arkasında ki Manayı Harfiyle Bakmak Demektir. Manayı Harfi İle Bakmak İse; Varlığa  Onun Sahibi Olan Allah Hesabıyla Bakmaktır. Yani, Eşyaya Bakarken, Aslında O Eşyayı Yapan Zatı Bilmek, Onun Varlığını Kabul Etmektir. Eşyaya Eşya Nazarıyla Bakış, Çok Sathi Bir Nazardır, İsmi Harfiyle Bakmaktır. Ama O Eşyaya ( Server,Pc,Cep Telefonu Gibi) , Onu Yapan Ustası Hesabına Bakmak, Manayı Harfiyle Bakmaktır. İşte İslam Böyle Kamil Ve Kemal Bir Nazar İle Bakar Görür Anlar Yorumlar !... 

Aynen Öyle De Kainat da İnsan Da Bir Eserdir, İnsana Bakarken De Allah Hesabına Bakmamız Gerekir, Dolayısıyla Bu Bakışımız Da Manayı Harfiyle Bakış Açısı Olur Ki, Eserden Müessire Geçişi İfade Etmektedir... Şimdi Elimizdeki Cep Telefonuna Bakalım. Muhteşem Bir Tasarım !... Kişi Eğer ki O Cep Telefonunu Görüyor Ondaki Muhteşem Tasarıma Bakıyor Ama Onu Gören Gözünü, Duyan Ve Konuşan Kulak Ve Ağızını Ve Onu Tutan Elini Görmüyorsa O Gözleri Olan Bir Kör ! Kulakları Olan Bir Sağır ! Ağzı Olan Bir Dilsizin Ta Kendisidir !.. 

Evet Kati Bir Şekilde Tartışmasız Olarak İspat Etmişiz ki: "Eserden Müessire" Gitmek Gerekiyor. Lakin Eserdeki Sanat-I İlahiyi Görmek İçin De İman Ve Hidayetin Bakış Açısı Gerekiyor. Yani Kâinattan Allah’a Kur’an’ın Perspektifi İle Gideceğiz. Çünkü Salt Akıl (Vahye Tabi Olmayan Akıl) Eserden Müessire İntikal Edemiyor.

Allah’ı Tanımanın En Sağlam Ve Güzel Yollarından Birisi "Eserden Müessire" Doğru Gitmektir. Yani Eserlerinden Hareket Ederek Eser Sahibini Tanımaktır. Bu Yüzden Kâinat Ve İçindeki Sanatlar Hepsi Birer Penceredir, Bu Pencerelere İman Gözü İle Bakılırsa, Marifet Şuaları Parıldar. Her Bir Eser Üstünde Allah’ın İsim Ve Sıfatları Tecelli Eder. İnsan Bu Tecellileri Takip Ederek Kaynağı Olan Allah’a Ulaşır. Bu Tecelliler İçinde Allah’ın Bin Bir İsmi Tecelli Eder; Her Meslek Ve Meşrep Sahibi Bu İsimlerden Birisini Esas Alır Ve O İsmin Gözlüğü İle Kâinata Ve Eserlere Bakar. O İsme Yapışır Ve O İsmin Tecelli İpi İle Allah’a Ulaşır.

İşte Eserler Üstündeki Bu Marifet Parıltılarını Düşünmek Ve Okumak Tefekkür Oluyor Ki, Buda Ateistlerde Deistlerde Ve Felsefecilerde Kamil Manada Bulunmamaktadır.  

Soru : Kamu Malı Ve Ganimet Malı Kavramlarını İzah Eder misiniz? İslam’ın Burada Bu Meselelere Ne Gibi Bir İnce Bakışı Var ?

“Ganimet Mallarından Gizlice Bir Şey Almak Ve Emanete Hıyanet Etmek” Manasına Gelen الغلول (Ğulûl) Kelimesi, Genel Olarak Kamu Malında Yolsuzluk Ve Suistimali İfade Etmektedir.  Kıyamet Günü Hainlerin, “Haksız Yere Aldıkları Malla Birlikte Gelmesi”, Şiddetli Bir Tehdît Olup, Onların Mahşer Meydanında Herkesin Huzûrunda Rezil Olacağını Ve Büyük Bir Azaba Maruz Kalacağını Göstermektedir. Ayetin “Sonra Herkese Yaptığının Karşılığı Tastamam Ödenecek Ve Hiç Kimseye Haksızlık Yapılmayacaktır” (Al-İ İmran 3/161) Kısmında İse, Kamu Malı Gibi Bir Mesele de Bu Şekilde Ağır Ceza Verilmekle Hem Amme Hukukunu Hem Kamuda Çalışanları Ciddi Bir Şekilde Uyarılmakla Birlikte Hem de Hainlerin Zulme Uğratılmadığı, Bilakis Onların Kendi İşledikleri Günahın Cezasını Çektiği Hatırlatılmaktadır. Yani İnsanların Basit Gördüğü (Bugün Elektrik ,Dün İse Mum Olan Ve Hz Ömer’in Şu Kıssasında Ki İbret Verici Ders Hepimizin Bu Konuya Nazarını Vermesini Elzem Kılıyor ;

Hz.Ömer Halife İken, Bir Gece Makamına Ashaptan Biri Gelir. Selam Verip Oturur. Fakat Halife Selamını Almaz. İşiyle Meşgul Olmaya Devam Eder Ve Sahabe Bekler.. Sahabenin Yüzüne Bakmayan Hz. Ömer İşini Bitirip Mumu Söndürür. Bir Başka Mumu Yakar Ve O Anda Sahabenin Selamını Alır, Konuşmaya Başlar.

Sahabe Sorar; Ya Ömer, Niçin Hemen Selamımı Almadın Ve Bir Mumu Söndürüp Diğer Mumu Yaktıktan Sonra Konuşmaya Başladın? Hz Ömer Cevap Verir; Evvelki Mum Devletin Hazinesinden Alınmıştı. O Yanarken Özel İşlerimle Meşgul Olsaydım Allah İndinde Mesul Olurdum. Seninle Devlet İşi Konuşmayacağımız İçin, Kendi Cebimden Almış Olduğum Mumu Yaktım, Ondan Sonra Seninle Konuşmaya Başladım. Demesi Bize ) Bu Gibi Meselelerin Esasen Kamu Malına Büyük İhanet Olacağını Ve  Allah Katında Çok Büyük Bir Günah Ve Cezası Olduğunu Kanıtlamaktadır !.. 

Konuyla İlgili Hadis-i Şerifler: 

Enes B. Malik (R.A.) Şöyle Der: Nebî (S.A.S.) Bize Yaptığı Konuşmalarda Çoğu Zaman Şu Sözü Söylerdi: “Emaneti Olmayanın Yani Kendisine Güvenilmeyen Kimsenin İmanı Yoktur, Sözüne RiAyet Etmeyenin De Dîni Yoktur.” (Ahmed B. Hanbel, Müsned, III, 154, 135)

Adiy B. Amîre (R.A.) Şöyle Anlatır: Resûlullah (S.A.S.) Efendimiz’in Şöyle Buyurduğunu İşittim: “Bir İşe Memur Tayin Ettiğimiz Kimse, Bizden Bir İğneyi Veya Ondan Daha Küçük Bir Şeyi Gizlerse, Bu Hıyanet Olur Ve Kıyamet Günü Onunla Gelir.”

Bunun Üzerine Ensar’dan Siyah Tenli Bir Adam Ayağa Kalktı, Şu Anda Sanki O Zatı Hala Görür Gibiyim :“Ya Rasûlallah! Bana Verdiğiniz Vazifeyi Geri Alınız!” Dedi. Resûlullah (S.A.S.):“Sana Ne Oldu?” Diye Sordu. Ensarî:“Şöyle Şöyle Dediğinizi İşittim” Cevabını Verdi. Allah Resûlü (S.A.S.):“Ben O Sözü Şimdi De Söylüyorum: Sizden Kimi Malî Bir Vazifeye Tayin Edersek, O Malın Azını Da Çoğunu Da Getirsin. O Maldan Kendisine Verileni Alır, Verilmeyenden İse Geri Durur.” (Müslim, İmare 30; Ebû Davûd, Akdıye 5/3581)

Ebû Hüreyre (R.A.), Peygamber Efendimiz’in Bu Konudaki Mühim Bir Îkazını Şöyle Nakleder: Bir Keresinde Nebî (S.A.S.), Aramızda Ayağa Kalktı, Ganimet Ve Devlet Malına Hiyanet Hakkında Konuşma Yaptı. Hıyanetin Çok Büyük Bir Fenalık Olduğunu, Günahının Çok Fazla Olacağını Bildirip, Bunun Şiddetle Haram Kılındığını İzah Etti Ve Şöyle Buyurdu:

“Sakın Sizden Biri, Kıyamet Gününde Omuzunda Hıyanetle Elde Ettiği Bir Koyun Avaz Avaz Melerken, Öbürü De Omuzunda Bir At Kişnerken Karşıma Çıkarak: Ya Rasûlallah, Bana Yardım Et! Diye Yalvarmasın. Aksi Takdirde Ben Ona: Sana Hiçbir Şekilde Şefaat Edemem, Ben Sana Dünyada Allah’ın Hükmünü Teblîğ Etmiştim! Diye Cevap Veririm.

Biri De Omuzunda Bir Deve Böğürdüğü Halde Bana Gelip: Ya Resûlallah, Yardım Eyle! Demesin! Ben Ona Da: Senin İçin Hiçbir Sûretle Şefaat Edemem; Çünkü Ben Sana Dünyada Allah’ın Hükmünü Teblîğ Etmiştim! Derim.

Bir Başkası Da Omuzunda Altın, Gümüş Yüklü Olarak Gelip: Ya Rasûlallah, Bana Yardım Et! Demesin. Ben Ona: Sana Hiçbir Türlü Yardım Edemem. Çünkü Ben, Dünyada Sana Allah’ın Hükmünü Teblîğ Etmiştim Derim.

Bir Diğeri De Üzerinde Hıyanetle Elde Ettiği Elbiseler Dalgalandığı Halde Gelip: Ya Rasûlallah, Bana Yardım Et! Demesin. Ben Ona Da: Sana Hiçbir Şekilde Yardım Edemem. Çünkü Ben Dünyada Sana Allah’ın Hükmünü Teblîğ Etmiştim. Derim.” (Buharî, Cihad 189; Müslim, İmaret 24) 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Şöyle Dua Ederdi: “Allahım! Açlıktan Sana Sığınırım; O Ne Kötü Bir Arkadaş, İnsanı Avucunun İçine Alan Ne Fena Bir Haldir. Emanete İhanetten De Sana Sığınırım; O Ne Kötü Bir Huy Ve Tabiattır.” (Ebû Davûd, Vitir 32/1547; Nesaî, İstiaze 19, 20) Böylesine Kötü Bir Vasfın Bir Peygamberde Olabileceğini Düşünmek Ne Kadar Büyük Bir Gaflettir !. Peygamberler Sadece Allah’ın Razı Olduğu İşleri Yaparlar Ve Onlar İnsanlar İçin Büyük Bir İlahî Lutuftur:

Soru : Hz Muhammed El Emin Ve Emanete Verdiği Önem : 

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Başka Yönlerden İnsanlara Örnek Olduğu Gibi (لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فٖي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثٖيراًؕ  İçinizden Allah’ın Lutfuna Ve Ahiret Gününe Umut Bağlayanlar, Allah’ı Çokça Ananlar İçin Hiç Şüphe Yok Ki, Resûlullah’ta Güzel Bir Örneklik Vardır. Ahzab 33/21 Ve Gene Hz. Peygamber’in Damadı Ebü’l-As, Henüz Müslüman Olmadan Önce Karısı Zeyneb Hakkında Söylediği Bir Şiirde Ondan “El-Emînin Kızı” Diye Söz Etmiş (Süyûtî, S. 116), Resûlullah’ın Şairi Ka‘B B. Malik De Onu Methederken “El-Emîn” İfadesini Kullanmıştır (A.G.E., S. 115).)

Yönetici Olarak Da En Mükemmel Örnektir. O, Başta Dürüstlük Olmak Üzere Yöneticilerde Bulunması Gereken Özellikleri Taşımaktaydı. Devlet Ve Milletin Emanetlerinin Korunması Hususunda (Müşriklerin Dahi Kendisine Muhammedü’l-Emîn Olarak Hitap Ettiği Ve Bu Özelliğini Taktir Etmekten Geri Kalmadığı Birisi Olarak O Zamanın Eleştirdikleri Bedevi Kafir Müşrikleri , Bu Zamanın Ateist Ve Deistlerinden Yüzbin Kat Daha Mert Düşmandırlar ! ) Efendimiz Emanete Son Derece Titizlik Göstermiş, Yöneticilerin Zaruri İhtiyaçları Dışında Devlet Malından Bir Şey Almamalarını Ve Onu Titizlikle Korumalarını İstemiştir. (Müsned Hadisi 229) 

Güvenilir Olma Hasleti Bütün Peygamberlerin Başta Gelen Vasıfları Arasındadır.  

Kur’an-I Kerîm’de Hz. Nûh, Hûd, Salih, Lût Ve Şuayb Kıssaları Anlatılırken Her Birinin “Kavimlerine Gönderilmiş Emîn Elçiler” Olduğu Belirtilmektedir (Eş-Şuara 26/107, 125, 143, 162, 178). Hz. Mûsa Da Firavun Ve Adamlarına Hitaben, “Ey Allah’ın Kulları! Bana Gelin, Doğrusu Ben Size Gönderilmiş Emîn Bir Elçiyim” (Ed-Duhan 44/18) Demiştir. Diğer Taraftan Mısır Hükümdarı Hz. Yûsuf’u Yüksek Bir Mevkiye Getirmek İsterken Ona, “Bugün Sen Yanımızda Yüksek Makam Sahibi Ve Emîn Birisin” (Yûsuf 12/54) Diye Güvenini Belirtmiştir.

Vahyi Ulaştırmakla Görevli Bir Melek Olan Cebrail’e İslamî Literatürde “Rûhulemîn” Denilir. Nitekim Kur’an-I Kerîm’de, “O (Kur’an) Şüphesiz Değerli, Güçlü, Arşın Sahibi (Allah’ın) Katında İtibarlı Bir Elçinin (Cebrail’in) Getirdiği Sözdür. O Orada Sayılan, Güvenilen Bir Elçidir” (Et-Tekvîr 81/19-21) Denilmekte Ve Böylece Cebrail Hakkında Da Emîn Kelimesi Kullanılmaktadır. Kādî İyaz, Bu Ayetteki Emîn Kelimesiyle Hz. Peygamber’in Kastedildiğini İleri Sürer.

Nitekim Bazı Hadislerde Devlet İşlerinin Aksamaması Ve Başarılı Bir Şekilde Yürütülmesi İçin, Görevlinin Zaruri İhtiyaçlarının Devlet Bütçesinden Karşılanması Gerektiği İfade Edildikten Sonra, Zaruri İhtiyaç Olmadığı Halde Devlet Bütçesinden Haksız Bir Şekilde Faydalanmak Hıyanet Sayılmış, Hatta Yöneticilerin Hediye Kabul Etmeleri Dahi Yolsuzluk Olarak Nitelendirilmiştir.( Müsned, V, 424)

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Birçok Hadisinde, Kamu Malından Bir Şeyi Zimmetine Geçiren Kimsenin Kıyamet Gününde O Malı Sırtlanmış Olarak Allah'ın Huzuruna Geleceğini, Bütün Mahşer Halkının Bu Manzarayı Göreceğini, Daha Hesaba Çekilmeden Ve Cezası Verilmeden Önce Halkın Huzurunda Rezil Olacağını Haber Vermiş, Bu Konuda Devlet Görevlilerini Sürekli Olarak Uyarmıştır.

"Sonra, Herkese Kazanmış Olduğunun Karşılığı Kendileri Haksızlığa Uğratılmaksızın Tastamam Ödenir." Mealindeki Cümle De, Kamu Malını Zimmetine Geçirmenin Cezasız Kalmayacağını İfade Etmektedir. 

Rasulullah’în Ümmeti Olduğumuz İçin Çok Nasipliyiz: 

لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اِذْ بَعَثَ فٖيهِمْ رَسُولاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِهٖ وَيُزَكّٖيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ  Gerçekten Allah, İçlerinden Bir Peygamber Seçip Kendilerine Göndermekle Mü’minlere Büyük Bir Lutufta Bulunmuştur. O Peygamber Onlara Allah’ın Ayetlerini Okuyor, Onları Her Türlü Kötülüklerden Temizliyor, Onlara Kitap Ve Hikmeti Öğretiyor. Bundan Önce Onlar, Hiç Şüphesiz Apaçık Bir Sapıklık İçinde İdiler. 

Birgün Halid B. Velid (R.A.), Arap Kabîlelerinden Birine Uğramış Ve Kabîle Reisi Kendisine: Ya Halid! Bize Allah’ın Rasûlü’nü, Sûret Ve Sîreti İle Tasvîr Et” Demişti. Hz. Halid (R.A.) İse:

“–Bu İmkansız, Buna Kelimeler Yetişmez” Deyince, Kabîle Reisi:

“–O Halde Hiç Olmazsa Anlayış Ve Kavrayışın Nispetinde Hulasa Et” Dedi.

Bunun Üzerine Halid (R.A.) Şu Muhteşem Cevabı Verdi: “Gönderilen, Gönderenin Kadrince Olur. Gönderen, Kainatın Yaratıcısı Allah Teala Olduğuna Göre, Gönderdiğinin Şanını, Var Sen Hayal Ve Tasavvur Eyle!..” (Münavi, Feyzü’l-Kadir, V, 92) 

Rasûlüm! Biz, Seni Bütün Varlıklar İçin Ancak Eşsiz Bir Rahmet Olarak Gönderdik” (Enbiya 21/107)