“Allah” Lafza-İ Celal Allah’ın İsm-İ Hassıdır/Özel İsmidir. Kur’an’da -Besmelelerle Birlikte- 2800’den Fazla “Allah” İsmi Geçmektedir. İhlas Suresinde Yer Alan,“De Ki: O Allah’tır, Birdir.”Mealindeki Ayet, Allah’ın Kendine Bu İsmi Taktığını Açıkça Beyan Etmiştir.
“İster Allah Diye Çağırın, İster Rahman, Fark Etmez,
Güzel İsimler Onundur...” (İsra, 17/110)
Mealindeki Ayette De Allah
Lafza-İ Celal İle, Rahman İsm-İ
Celili Arasında Bir Fark Olmadığı, İkisinin De O’nun Özel İsimleri Olduğuna
İşaret Edilmiştir.
Allah İsminin “ELH” Veya “VLH”Den Müştak Olduğunu
Söyleyenlerin Yanında, İmam Şafii Gibi Birçok Büyük Alimlere Göre, Bu
İsim Mürteceldir /
Türetilmemiştir, Sadece Allah İçin Kullanılan Bir Özel
İsimdir.
İlah, Mabud
Manasına Gelir. Bu Kelime Bu Açıdan Hem Batıl İlahlar, Putlar İçin Kullanılır
Hem De Hakikî Mabud Olan Allah İçin De Kullanılır. “La İlahe
İllellah” Sözcüğü Bu İki Hususu Da İçinde
Barındrımıştır. Fakat, Yüce Yaratıcı'yı Sadece Mabut Vasfıyla Değil,
Bütün Sıfatlarını Çağrıştıran Bir Unvanla Zikretmek İstediğimizde Bunu Allah İsmiyle
Yaparız. Çünkü, Bu İsim Ancak Böyle Kapsamlıdır.
İlah Ve Tanrı Kelimeleri, “Allah” Lafza-İ
Celalin Yerini Tutamaz. Bu Sebeple, “Tanrı” Kelimesi
İle “İlah” Kelimesi
Birbirinin Yerine Kullanılabilir.
Bir Âyet-İ Kerimede,
"En Güzel İsimler Allah'ındır. Allah'a Bu İsimlerle Dua
Ediniz" (A'raf, 7/180)
Buyurulur. Bu Âyet, Cenab-I
Hakk'ın Birçok İsimlerinin Bulunduğuna İşaret Etmektedir. Her Birisi Güzel Ve
Ulvî Mânâlar İhtiva Eden Bu Yüce İsimlere "Güzel İsimler" Mânâsında "Esmâ-İ Hüsnâ" Denilmektedir.
Bu İlâhî İsimlerden Bazıları Şunlardır:
"Vâhid, Evvel, Âhir, Zahir, Bari, Musavvir, Rahman, Rahîm, Hayy, Kayyum,
Halim, Kerîm, Tevvâb, Rezzâk, Muhyî, Mümît."
Cenab-I
Hakk'ın İsimlerinin Tamamı Kesin Olarak Bilinmemektedir. Bazı
Âlimler Esmâ-İ Hüsnânın Bin Kadar Olduğunu Beyan Ederler. Nitekim, Peygamberimiz
(A.S.M.) Cevşenü'l-Kebîr İsimli Hususî Duasında Rabbine Bin Bir İsim Ve Sıfatla
Niyaz Etmektedir. Yine Bazı Ulema İse Bu İsimlerin Dört Bini Bulduğu
Kanaatindedir. Bu İsimlerin İse Ekserisini Sadece Cenab-I Hak Bilir. Bir Kısmını
Melekler, Diğer Kısmını Da Meleklerle Birlikte Peygamberler Bildiği Gibi;
Mü'minler De Peygamberimiz (Asm)'Den Öğrendikleri Kadarıyla Malûmat
Sahibidirler.
İbnî Mâce Ve Tirmizi Gibi
Hadis Kitaplarında Esmâ-İ Hüsnâ Hakkında Rivayet Edilen Hadis-İ Şeriflerde Peygamberimiz
(Asm) Bu İsimleri Bir Bir Zikretmekte Ve Faziletini Bildirmektedir. Esmâ-İ
Hüsnânın Sayıldığı Hadis-İ Şerifin Baş Kısmının Meali Şöyledir:
"Şüphesiz, Allah'ın Doksan Dokuz, Yüzden Bir Eksik
İsmi Vardır. Muhakkak Allah Tektir, Tek Olanı Sever. Kim O Doksan Dokuz İsmi
Sayarsa Veya Ezberlerse Cenab-I Hak Onu Cennetle Mükâfatlandırır." (İbni
Mâce, Dua 10; Tirmizî, Dua 83)
Ancak, Bu Müjdeye Mazhar
Olmak İçin Sadece İsimleri Sayıp Ezberlemek Kâfi Gelmez. Bu İlâhî İsimlerin
İçinde Bulunan Ve Taşımış Oldukları Ulvî Mânâları Düşünüp, Kâinat Yüzündeki
Tecellî Ve Akislerini Müşahede Etmeyi De Unutmamalıdır. Meselâ, Allah'ın Rezzak Olduğunu Bilip Düşünerek Rızık İçin
Endişeye Kapılmamalı. Rızkı Helâlinden Aramalı, Kanaatkar Olmalı. Cenab-I Hakk'ın
Sadece İnsanın Kendisini Değil, En Küçük Mikroptan File Kadar, Parmak Kadar
Balıklardan Tonlarca Ağırlıktaki Balinalara Kadar Milyarlarca Canlının Ve
Bitkinin Rızıklarını Hiç Şaşırmadan, İhmal Etmeden, En Güzel Bir Şekilde İhsan
Ettiğini Düşünüp Tefekkür Etmek Rezzâk İsmini Okumanın Bir
Cihetidir.
Cenab-I Hakk'ın İsimleri
Tevkîfîdir, Yani Semavîdir. Bu İsimlerin Büyük Bir Kısmı Kur'ân-I Kerim'de Zikredildiği
Gibi, Geriye Kalanlarını Peygamberimiz (Asm) Bildirmektedir.
Peygamberimiz (A.S.M.) De
Zikretmiş Oldukları İsimleri Rabbinden Öğrenerek Bildirdiğine Göre, Cenab-I Hak
İçin Bu İsimlerin Kullanılmasına Dikkat Edilmesi Gerekir. Yani, Allah Sadece Kur'ân'ında Bildirdiği Ve Habib'ine
Öğrettiği İsimleriyle Kendisine Niyaz Edilmesini İstemektedir. Başta
Mealini Verdiğimiz Âyet-İ Kerime Bu Mânâya İşaret Etmektedir.
Cenab-I Hakk'ın,
Söylendiği Zaman Kalb Ve Gönülleri Dolduran Ve Kâinatı Mânâlandıran "Allah" İsmi-İ Celâli Ve
Doksan Dokuz Mübarek İsmi Ve Sıfatları Bulunuyorken, Onu Başka Uydurma
İsimlerle Anmak Ne Kadar Yakışıksız Bir Hareket Olduğu Açıktır. Bunun Yanında
İlah Kelimesine Karşılık Gelen Farklı Dillerdeki İsimlerin Kullanılması Da
Caizdir. "Ya İlahi" Anlamında "Tanrım" İfadesi
Kullanılabilir.
Buna Göre "Tanrı" Kelimesi "Allah" Lafzının Yerini Tutmaz. Ancak
Kişi İsterse Allah'ı Niyet Ederek, Bir Yaratıcıyı Kasdederek, İlah Ya Da Tanrı Diyebilir.
Kâinatın Ve Kâinatta Bulunan Tüm Varlıkların Yaratıcısı, Koruyucusu Olan Tek Varlık, İbâdet Edilmeye Lâyık Tek Rab, Mevlâ, Huda'ya Ait Özel İsim. En Yüce Varlık Olarak İnanılan, Bütün Kemâl Sıfatları Şahsında Bulunduran Ve Her Türlü Noksan Sıfatlardan Uzak Olan Gerçek Ma'bud. Varlığı Zorunlu Olan Tek Yaratıcıya Ait Yüce Bir İsim. Bu İsimle Çağrılan Bir Başka Varlık Olmamıştır, Olmayacaktır Da.
İsim, İfade Ettiği İlâhî
Manasıyla Yalnız Allah'a Aittir Ve Hiçbir Kelime Bu İsmin Manasını Ve
Muhtevasını İfade Gücüne Sahip Değildir. Bu İsim Başkası İçin De
Kullanılamaz (Meryem,
19/65).
İsmin, Ait Olduğu
Yaratıcı Bir Olduğundan, İkili Ve Çoğulu Da Yoktur. Ancak Cinsleri Olan
Varlıkların İsimleri Çoğul Yapılabilir. Cinsleri Olmayanın İsmi De Çoğul
Yapılamaz. Lisanımızda "Şehirler" Denilir Ancak Yine Bir Şehir Olan
Fakat Bir İkincisi Olmayan İstanbul İçin "İstanbullar" Denilerek
Çoğul Yapılamaz. Ancak Muhtelif Lisanlarda Allah'u Teâlâ'nın Ayrı Ayrı İsimleri
Olabilir. Türkçe'de Tanrı, Farsça'da Hudâ,
İngilizce'de God, Fransızca'da Dieu Gibi.
Ne Var Ki Bu İsimler "Allah!' Gibi Özel İsim Değildir. İlâh,
Rab, Ma'bud Gibi Cins İsimdirler. Arapça'da İlâhın Çoğuluna "Âlihe",
Rabbın Çoğuluna "Erbâb" Denildiği Gibi Farsça'da Hudâ'nın Çoğulu Da
"Hudâyân" Ve Lisanımızda Da "Tanrılar", Rablar, İlâhlar,
Ma'budlar Denilir. Çünkü Bu İsimler Gerçek Ma'bud -Allah- İçin Kullanıldığı
Gibi, Allah'ın Dışında Gerçek Olmayan Bir Nice Ma'bud Kabul Edilen Şeyler İçin
De Kullanıla Gelmiştir. Eski Türklerde Gök Tanrısı, Yer Tanrısı; Yunanlılar'da Güzellik
Tanrıçası, Bereket Tanrısı, Vs Olduğu Gibi. Halbuki "Allahlar"
Denilmemiş Ve Denilemez. Manasındaki Birlik Ve Özel İsim Olması Nedeniyle Allah
Ne Tanrı Kelimesiyle Ne De Bir Başka Kelimeyle Tercüme Edilebilir.
İslâm'ın Temel İlkesi
Olan "Lâ
İlâhe İllâllah" Tevhid Kelimesi, Meselâ Fransızca'ya Tercüme
Edildiği Zaman "Diyöden Başka Diyö Yok" Türkçe'ye Aktarılmasında
"İlâhtan Başka İlâh Yoktur." Denir. O Zaman Da Allah Kelimesi
"İlâh" Kelimesiyle Tercüme Edilmiş Olur. Bu Da Yanlış Bir Tercümedir.
Çünkü İlâh Cins İsimdir, Allah İse Özel İsimdir. Kelime-İ Tevhid "Tanrı"
Kelimesiyle Türkçe'ye Çevrildiğinde Aynı Çarpıklık Ve Yanlışlık Ortaya Çıkar.
"Allah" Kelimesinin Kökenini Araştıran Dil Bilimcileri Bu Konuda
Birçok Beyanlarda Bulunmuşlarsa Da En Kuvvetli Görüş; Bu Kelimenin Arapça Olup
Herhangi Bir Kelimeden Türetilmeden Aynen Kullanıldığı Ve Has Bir İsim
Olduğudur.
Allah; Kendi İradesiyle
Evreni Yoktan Var Eden, Ona Belli Bir Düzen Veren, Gökleri Ve Yerleri Ve
Bunlarda En Küçüğünden En Büyüğüne Kadar Canlıları Yaratan, Onlara Hayat Ve
Rızık Veren, Öldüren-Dirilten, Dilediğini Dilediği Şekilde İdare Ve Tasarrufu
Altında Bulunduran, Varlığı Bir Başka Etkenle Değil, Kendinden Olan, Her Şeyi
Bilen, Gören, İşiten, Yarattıklarında En Ufak Bir Çarpıklık Ve Dengesizlik
Bulunmayan, Herşeye Gücü Yeten, Bütün Mülkün Gerçek Sahibi, Emir Ve Hüküm
Koymaya Tek Yetkili; Övülmeye, İtaat Edilmeye, Şükredilmeye Gerçek Lâyık, Bir
Benzeri Daha Bulunmayan, Bütün Varlıkların, Güneşin, Ayın, Gök Ve Yer
Cisimlerinin İtirazsız İtaat Ettiği, Boyun Eğdiği, İsmini Ululadığı, İbadet
Edilmeye Lâyık Hak Mabud. Allah, Mabud Olduğu İçin Allah Değil, Allah Olduğu
İçin Mabudtur. Onun İlâh Oluşu, İbadete Lâyık Oluşu, Bir Başka Sebepten Değil;
Kendi 'Zat'ının Yüceliğindendir. İnsanlar Zaman Zaman Putlara, Ateşe, Güneşe,
Yıldızlara, Millî Kahramanlara Veya Hakkında Korku Ve Ümit Besledikleri
Herhangi Bir Şeye Tapınmışlar; Bu Hâlleriyle De Onları İlâh Ve Mabud Edinmişler,
Bilâhare Bunlardan Cayarak, Onları Tanımaz Ve Tapınmaz Olmuşlardır. O Zaman Da
Daha Evvel Mabudlaştırdıkları Varlıkların Mabudluk Vasıfları Yok Olur. Hülâsa
Allah'ın Dışındakiler Ancak İnsanların Mabudlaştırmalarıyla Mabud Telâkki
Edilebildikleri Hâlde Allah, Bütün Beşer Ona İnansa Da, İnanmasa Da; İbadet
Etse De Etmese De O, Zatıyla Allah Olduğu İçin İbadete Lâyıktır. Beşerin İnkârı
Onu Allah Olmaktan Uzaklaştıramaz.
İnsanlık Tarihi
İncelendiği Zaman Görülür Ki, İlk Devirlerden Beri Her Asırda Yaşayan
İnsanlarda Allah Fikri Ve Tapınma Meyli; Dolayısıyla Bir Dîni İnanca Eğilim
Vardır. Batılı Dinler Tarihi Yazarlarının Bir Çoğuna Göre Bu Duygunun Var Oluşu
Çeşitli Arizî Sebeplere Bağlanmış İse De, Müslüman Âlimlerin Genel Kanaatlarına
Göre Tamamen Fıtrî Ve Doğuştandır. İlk İnsan Olan Hz. Âdem'in Yaratılışından
Önce Allah İle Melekler Arasında Cereyan Eden Konuşmayı (El-Bakara, 2/30) Ve
Bu Konuşmada Âdem'in -İnsanın- Allah'ın Halifesi
Olarak Yaratılması Hususunu Düşündüğümüzde De Anlarız Ki; İnsan Yaratılmadan
Evvel, Onun Mayasına Allah'a Halife Olacak Özellikler Verilmiştir. Bu Da Bize Allah'a
Bağlılığın Ve Din Duygusunun Fıtrî Olduğunu Bildirir. Hz. Peygamber'in (S.A.S.)
"Her Doğan İnsan, İslâm Fıtratı Üzere Doğar, Onu Mecusi,
Hristiyan Veya Yahudi Yapan Ana Ve Babasıdır." (Müslim,
Kader, 25; Buhârî, Cenâiz:, 92; Ebû Dâvud Sünnet, 17) Hadisi
Ve
"Sizi Karada Ve Denizde Yürüten Odur. Gemide Olduğunuz
Zaman (I Düşünün): Gemiler İçinde Bulunanları Hoş Bir Rüzgârla Alıp Götürdüğü
Ve (Onlar) Bununla Sevindikleri Sırada, Birden Gemiye, Şiddetli Bir Kasırga
Gelip De, Her Yerden Gelen Dalgalar Onları Sardığı Ve Artık Kendilerinin
Tamamen Kuşatıldıklarını, (Bir Daha Kurtulamayacaklarını) Sandıkları Zaman,
Dini Yalnız Allah'a Halis Kılarak Ona Yalvarmağa Başlarlar. And Olsun Eğer Bizi
Bu (Felâket) Den Kurtarırsan, Şükredenlerden Olacağız. (Derler)." (Yûnus,
10/23)
Ayeti De Keza Allah
İnancının -Her Ne Suretle Ortaya Çıkarsa Çıksın- İnsan Ruhunun Derinliklerinde
Var Olduğunu İspat Etmektedir.
Nereye Gidilmişse Orada
Basit Ve Batıl Da Olsa Bir Dîne, Bir Tanrı Fikrine Rastlanmıştır. Geçmiş Devirlerde
Çeşitli Şekillerdeki Putlara Tapanlar, Ateşi, Güneşi, Yıldızları Kutsal
Sayanlar Dahi Bütün Bunların Üstünde Büyük Bir Kudretin Bulunduğuna, Herşeyi
Yaratan, Terbiye Eden, Esirgeyen Bir Varlığın Mevcudiyetine İnanmışlar, Dış
Âlemde Taptıkları Şeyleri Ona Yaklaşmak İçin Birer Vesîle Edinmişlerdir." "Biz, Bunlara, Sırf Bizi Allah'a
Yaklaştırsınlar Diye Tapıyoruz." (Ez-Zümer, 39/3) Cinsleri,
Devirleri Ve Ülkeleri Ayrı, Birbirlerini Tanımayan Toplumlarda İnanç
Konusundaki Birlik, Dîn Fikrinin Umumî, Allah İnancının Da Fıtrî Olduğunu İspat
Etmektedir.
Bunun İçindir Ki, Her
Şeyi Bilen Ve Yaratmaya Kadir Olan Bir Allah'a İnanmak, Ergenlik Çağına Gelen
Akıllı Her İnsana Farzdır. İlâhî Dinlerin Kesintiye Uğradığı Dönemlerde Yaşayan
İnsanlar Bile, Akılları İle Allah'ın Varlığını İdrâk Edebilecek Durumda
Olduğundan, Allah'a Îmanla Mükelleftirler.
Akıl İle Allah'ın Bilinebileceğine,
Birçok Ayet Delîl Olarak Gösterilebilir. Bunlardan En Dikkat Çekici Olanı, Hz. İbrahim'in
Daha Çocukluk Dönemlerinde İken Parlaklıklarına Bakarak Yıldızı, Ayı, Güneşi Rab
Olarak Kabul Etmesi Ancak Daha Sonra Bütün Bunların Batmaları, İle Zamanla Yok
Olan Şeylerin Rabb Olmayacaklarını İdrâk Etmesi Ve Neticede Gerçeği
Görerek "...Ben,
Yüzümü Tamamen, Gökleri Ve Yeri Yoktan Varedene Çevirdim Ve Artık Ben Ona Ortak
Koşanlardan Değilim. " (El-En'âm,
6/79) Ayetidir. Maturîdiyye Mezhebine Göre Allah'a İman, İnsan
Fıtratının İcabıdır. Zira Her İnsan Evrendeki Bu Muazzam Varlıklara Bakarak
Bunların Büyük Bir Yaratıcısı Olduğuna Aklen Hükmedebilir. "Akıl Ve Nazar
'Marifetullah'da Kâfidir." Derler. "Göklerin
Ve Yerin Yaratıcısı Olan Allah'ın Varlığında Şüphe Mi Vardır?" (İbrahim, 14/10) Ayetini
Delil Gösterirler. Eş'ariye İmamları İse "Akıl Ve Nazar 'Marifetullah'da
Kâfi Değildir." Derler Ve "Biz
Bir Kavme Peygamber Göndermedikçe Onlara Azap Etmeyiz. " (El-İsrâ, 17/15) Ayetini
Delîl Gösterirler. Netice Olarak, Semavât Ve Arzın Yaratılışında, Gece İle
Gündüzün Birbiri Ardınca Gelmesinde Ve Kâinatta Meydana Gelen İnsan Gücünün
Dışındaki Binlerce Tabiat Hadisesinin Belli Bir Düzen İçerisinde Cereyan
Etmesinde Her Akıllının Kabul Edebileceği Gibi, Allah'ın Varlığını İspat Eden
Delîller Vardır. (El-Bakara,
2/164).
Allah'ın Zatı Üzerinde
Düşünmek Haramdır. Onun Zatını İdrak Etmek Aklen Mümkün Değildir. (Çünkü
Allah'ın Hiçbir Benzeri Yoktur. Hiçbir Şey O'na Denk Değildir.) (İhlâs, 112/1-5). Gözler
Onu İdrak Edemez, (El-En'âm,
6/103). Çünkü Aklın Ulaşabildiği Ve Kavrayabildiği Şeyler
Ancak Madde Cinsinden Olan Şeylerdir. Allah İse Madde Değildir. Duyu Organlarımızla
Tespitini Yaptığımız Ve Hâlen Yapamadığımız Eşyanın Tümü Noksanlıklardan Uzak
Olan Bir Yaratıcı Tarafından Yaratılmıştır. Yaratılan İse Yaratıcısının Ne
Parçası, Ne De Benzeridir. Allah'ın Varlığına İnanmak, Her Müslümanın İlk Önce
Kabul Etmesi Gereken Bir Husustur. İslâm Istılâhına Göre İnanmak İse Allah'ın Varlığına,
Birliğine, Yani, Allah'tan Başka İlâh Olmadığına Ve İnanılması Gereken Diğer
Hususlara (Allah'a, Allah'ın
Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Kaza Ve Kadere, Öldükten Sonra
Diriltmeye) Tereddütsüz İman Etmek Ve Bunu Kalp İle Tasdik
Etmektir. İnanan İnsana Mümin, İnanmayana İse Kâfir Denir. Akıl Sahibi Olan Her
İnsanın, Allah'ın Varlığına İnanması Gerekir. Allah'ın Varlığına İnanmak, İnsan
Fıtratının İcabıdır. Allah'ın Varoluşu Vaciptir, Zarûrîdir. Varlıklar Vücud
Bakımından Üç Türlüdür:
A)
Vâcibu'l-Vücûd: Varlığı Mutlak Gerekli Olan, Olmaması Mümkün
Olmayan Varlık. Bu Da Sadece Allah Teâlâ'dır.
B)
Mümkinu'l-Vücûd: Varlığı Mümkün Olan, Yani, Varolması
Da, Olmaması Da Mümkün Olan Varlıklardır Ki Allah'ın Dışında Tüm Yaratıklar
Böyledir .
C)
Mümteniu'l-Vücûd: Varlığı Mümkün Olmayan. Allah'ın
Eşi Ve Benzerinin Olması Gibi. Allah'ın Eşi Ve Benzerinin Olması Mümkün
Değildir.
Allah, Bizatihi (Kendi
Kendine) Ve Bizatihi (Kendiliğinden) Allah'tır. Kur'an'da Allah Hakkında Varid
Olan Birçok Vasıflar Onun Bir Cisim Olduğunun Delili Değil, Ancak Ona Ait
Mecazi Vasıflamalardır. (Bk:
5/69; 38/75; 39/67; 54/14; 2/109, 274; 6/52; 18/27 Ayetler) Bu
Sıfatlarla Allah'ı Cisimlendirme Veya Bir Başka Varlığa Benzetme Sözkonusu
Değildir.
Bütün Yaratıkların İlâhı
Bir Tek İlâhtır. Ondan Başka İlâh Yoktur. O Rahman Ve Rahîmdir. (2/163). Üçyüzaltmış
Putu Kendilerine İlâh Kabul Eden Mekkeli Müşrikler, Bu Muazzam Âlemin Bir Tek
İlâhı Olduğu Gerçeğini Duyunca Hayret Etmişler, "Ey Muhammed! Bu Kadar İnsanlara
Bir İlâh Nasıl Yetişir." Demişlerdi. Müşriklerin Maddeci Görüşlerini
Reddedip Allah'ın Tek Yaratıcı Olduğuna, Varlığının İsbatına Delil Olacak
Birçok Âyetlerden Biri De Şudur:
"Şüphesiz Göklerin Ve Yerin Yaratılışında, Gece Ve
Gündüzün Değişmesinde, İnsanların Faydasına Olan Şeyleri Denizde Ta, Sıyıp
Giden Gemilerde, Allah'ın Gökten Su İndirip Onunla Ölmüş Olan Yeri Dirilterek
Üzerine Her Çeşit Canlıyı Yaymasında, Rüzgârları Ve Yer İle Gök Arasında Emre
Hazır Bekleyen Bulutları Evirip Çevirmesinde Elbette Düşünen Bir Topluluk İçin
(Allah'ın Varlığına Ve Birliğine) Delîller Vardır. " (El-Bakara,
2/164)
Her İnsan, Kâinattaki Bu
Muazzam Ve Mükemmel Varlıklara Bakarak, Bunların Büyük Bir Yaratıcısı Olduğuna
Aklen Hükmedebilir. Bir Bilginin Kesinlik Kazanması İçin O Konuda İspat Edici
Deliller Aranır. Allah'ın Varlığı Hakkında Da Bilgimizin Kesinlik Kazanması
İçin Birçok Deliller Vardır. Bu Deliller, Aklî Ve Naklî Deliller Olmak Üzere
İki Grupta Toplanabilir.
A)
Aklî Deliller
1.
Hudûs (Sonradan Varolma) Delilleriyle Allah'ın Varlığını
İspat.
Bu Âlem, Yok İken
Sonradan Var Olmuştur. O Halde, Başlangıcı Olmayan Bir Var Ediciye Muhtaçtır. Varlığı
Ve Yokluğu Kendinden Olmayan Bu Âlemin, Varlığını Yokluğuna Tercih Eden Bir
Mucide İhtiyacı Vardır. O Mucidin De Varlığının Kendinden Olması; Vâcibu'l-Vücud
Olması Gerekir. Bir Başka Yaratıcıya Muhtaç Olmadan Varlığı Kendinden Olan Tek
Varlık İse Allah Teâlâ'dır. Bu Halde Bu Âlem Vâcibu'l Vücud Olan Bir Yaratıcıya
Muhtaçtır. Bu Delîli De İki Maddede İnceleyebiliriz:
A) Cisimlerin
Sonradan Yaratılması Esasına Dayanan Delil. Kelâm Âlimleri Bu Delîli Şöyle
Açıklarlar: Bu Âlem, Suretiyle Ve Maddesiyle Hâdistir (Sonradan Varolmuştur). Her
Hâdis (Sonradan Varolan) Mutlaka Bir Muhdise (Mucide) Muhtaçtır. O Halde Bu
Âlem De Bir Muhdise Muhtaçtır. O Da Yüce Allah'tır. Bu Âlemin Sonradan
Yaratıldığı Gözlem Ve Aklî Delillerle İspat Edilmiştir. Söyle Ki:
Âlem; (Evren) Cevher Ve
Arazlardan Meydana Gelmiştir. Ârâz, Cisimlere Ârız Olan Hareket, Sükûn, İctima
(Birleşme), İftirâk (Ayrılma) Hâlleridir. Bu Hâllere "Ekvân-I Erbaa (Dört
Oluş) Denir. Ekvân-I Erbaa, Cisimlere Değişik Hâl Ve Şekiller Veren
Sıfatlardır. Bu Sıfatların Hepsi Sonradan Varolmuştur. Sükûndan Sonra Hareket,
Karanlıktan Sonra Aydınlık, Beyazlıktan Sonra Siyahlık Hâllerinin Oluştuğu
Gibi. Bu Ârâzlar Yok Olduktan Sonra Görülmezler. Görülmemeleri Hâdis
Olduklarının, Yani Sonradan Yaratıldıklarının Delilidir. Hâdis Olmasaydılar,
Vacip (Varlığı Kendinden) Olmaları Gerekirdi. Vacip Olsaydılar Bu Defa Da,
Zıdlarının Gelmesiyle Yok Olmamaları Gerekirdi. Halbuki Zıdları Gelince Yok
Oluyorlar. O Halde Vacip Değil, Hâdistirler. Hâdis Oldukları Sabit Olan
Ârâzlar, Kendileriyle Birleştikleri Cevherlerin De Hâdis Olduklarının
Delilidir. Çünkü Hâdis, Ancak Kendisi Gibi Hâdis Olan Cisimle Birlikte Olur. Cevherler
(Cisimler) De Mutlaka Bu Dört Durumdan Birisiyle Birliktedirler. O Halde Cevher
Ve Ârâzlardan İbaret Olan Bu Evren Hâdistir Sonradan Yaratılmıştır. Her Hadisin
De Bir Muhdise İhtiyacı Vardır. O Muhdis İse; Bu Âlem Cinsinden Olmayan Varlığı
Zatının İcabı, Yani Vâcibu'l-Vücud Olan Mutlak Kemâl Sahibi Allah Tebârek Ve Teâlâ'dır.
Bu Âlemi Yaratan Varlık; Vâcibu'l
Vücud Değilse Mümkiniu'l-Vücud'tur. Yani Vücudu Sonradan Yaratılmıştır. O Hâlde
O Da, Varlığında Başka Bir Yaratıcıya Muhtaçtır. Şayet O Yaratıcı Da Bu Mucit
Gibi Başka Bir Yaratıcıya Muhtaç İse; Yaratıcılar Zincirinin Böylece Sonsuzluğa
Doğru Silsile Hâlinde Devam Edip Gitmesi Gerekir. Böyle Bir Teselsül İse
Batıldır, Mümkün Değildir. Varlığı Farzedilen Bu Yaratıcılar Silsilesinin Bir
Noktada Durması Ve Başkasına Muhtaç Olmayan, Her Bakımdan Mükemmel, Varlığı
Zâtının Gereği Olan Bir Yaratıcıya Dayanması Şarttır. Bu Varlık, Âlemin
Yaratıcısı Olan Allah'tır.
B)
İhtirâ (İcat Etme) Delîli. Gökler Ve Yer,
Bitki Ve Hayvanlar Yoktan Var Edilmiştir. Her Yoktan Var Olunana Da Bir Var
Edici Gerekir. Bu Âlemin De Bir Var Edicisi Vardır. O Da Allah'tır. Âlemde Gördüğümüz
Herhangi Bir Bitki Veya Hayvan Sonradan Varolmuştur. Her Birinin Varlığının Bir
Başlangıcı Vardır. Cisimlerde Zamanla Hayat İdrak, Akıl Gibi Hâller İcat
Olunuyor. İlliyet Kanununa Göre Her İcat Olunan Şeye Bir İcat Eden Gerekir. Çünkü
Hayat, İdrawek Ve Akıl Gibi Durumlar Kendiliğinden Var Olmazlar. Mutlaka Bir
Yaratıcıya Muhtaçtırlar. O Da, Varlığının Başlangıcı Ve Sonu Olmayan, Herşeyi
Bilen Ve Herşeye Güç Yetiren Allah 'Tır
C)
Terkip Delili. Bu Âlem Mürekkep (Parçaları Bir Araya
Getirilmiş Olan) Bir Varlıktır. Terkip Olunan Her Varlık, Kendinden Önce
Varolan Bir Terkip Ediciye Muhtaçtır. Terkip Olunan Varlık, Parçalardan Meydana
Gelir. Parçalar, Bütününden Önce Vardır Ve Ondan Ayrı Şeylerdir. O Halde,
Terkip Bulunan Varlık Yok İken, Daha Sonra Parçalarının Birleştirilmesiyle
Sonradan Yaratılmıştır. Her Sonradan Yaratılan Gibi O Da Bir Yaratıcıya
Muhtaçtır. Bu Yaratıcı, Terkip Edilen Ve Kendinden Başkasına Muhtaç Olan Bu
Âlem Cinsinden Olamaz. Aksi Halde Yaratıcıların Teselsülü Gerekir. Teselsül İse
Batıldır. O Hâlde Bu Yaratıcı, Varlığında Başkasına Muhtaç Olmayan Ezelî Bir
Varlıktır. O Da, Vâcibu'l-Vücud Olan Allah'tır.
2.
İmkân Delîli
A) Bu
Âlem, Varlığı Da, Yokluğu Da Mümkün Olan Bir Varlıktır. Her Mümkün, Varlığını
Yokluğuna Tercih Eden Bir Kuvvete Muhtaçtır. Bu Âlem De, Var Olabilmek İçin
Böyle Bir Müessir Kuvvete Muhtaçtır. O Kuvvet De Bu Âlemin Dışında, Vücudu
Zatından Olan Bir Varlıktır. O Da Allah'tır.
B) Hakîkatta
Bir Mevcut Vardır. Bu Mevcut, Ya Varlığı Zatındandır Ya Da Varlığı Ve Yokluğu
Mümkün Olandır. Varlığı Zatından İse; Bu Özelliğe Sahip Olan Yalnız Allah'tır. Bu
Mevcut, Varlığı Mümkün Olan İse; Mümkün Olan Varlığın Mevcûdiyeti Zatının İcabı
Olmadığından, Var Olabilmesi İçin, Varlığını Yokluğuna Tercih Eden Bir
Müreccihe-Yaratıcıya İhtiyaç Vardır. O Yaratıcı-Müreccih İse Allah'tır.
C) Âlemde
Görülen Madde Daima Hareket Hâlindedir. Maddenin Hareket Hâlinde Olması İlmen
İspat Edilmiştir. Madde Ve Maddedeki Hareketin Mucidi Kimdir? Maddeciler, Madde
Ve Ondaki Hareketin Ezelî Olduğunu Söylerler. Oysa Maddedeki Bu Hareket, Bir
Evvelki Hareketin Neticesidir. O Da Bir Evvelkinin... Bu Hareketler Silsilesi
Sonsuzluğa Doğru Devam Edip Gidemez. Bu Hareket Silsilesinin Bir Noktada
Durması Ve İlk Hareketin, Vücûdu Vâcip Olan Bir İllete, Bir Hareket Ettiriciye
Dayanması Zarûrîdir. O Da Herşeyin Yaratıcısı Olan Allah'tır.
3. İbdâ'
Ve İllet-İ Gâiyye Delîli. İçinde Bulunduğumuz Âleme
Dikkatle Bakacak Olursak, Onun Çok Güzel Ve Çok Mükemmel Olarak Ve Daha Önce
Bir Benzeri Olmadan Vücuda Getirildiğini Görürüz. Gökyüzü, Güneş, Ay, Hülâsa
Canlı-Cansız Her Varlık Bir Amaç İçin Yaratılmıştır. Âlemde Varolan Hiçbir Eşya
Faydasız, Maksatsız Ve Boş Yere Yaratılmamıştır. Bu Âlem Bir Güzellik, Gaye Ve
Vesîleler Toplumudur. Âlemde En Değerli Varlık Olan İnsan, Rastgele Vücuda
Gelmiş, Sebepsiz Ve Gayesiz Bir Varlık Değildir. Her Azasıyla Güzel, Mükemmel,
Faydalı Ve Maksatlıdır. İnsanın Yaratılışı Güzel Ve Mükemmel Olduğu Gibi,
Yaratılış Gayesi De Allah'ı Bilmek, Tanımak Ve O'na İbadet Etmektir. İnsanın Olduğu
Gibi, Canlı-Cansız Her Mevcudun Da Varlığının Bir Gayesi, Hikmet Ve Faydası
Vardır. İşte Âlemde Görülen Canlı Ve Cansız Varlıklardaki İbdâ Ve Gayeler
Manzumesi; Bütün Bunları İcat Edip Yaratan Bir Yaratıcının Varlığını, Aynı
Zamanda O Varlığın İlim Ve Kudret Sahibi Bir İlâh Olduğunu İsbat Eder. Her Şeyi
Bir Maksada Göre Yaratan Bu Varlık, Vâcibu'l-Vücud Olan Yüce Allah'tır. Kur'an-I
Kerîm'de Bu Delîli Dile Getiren Bir Çok Ayet Vardır. (Bakara, 2/22, Nebe', 78/6-16, ...)
Netice Olarak Diyebiliriz
Ki; İnat Ve Garazdan Uzak Her Sâlim Akıl Sahibi, Allah'ın Kendisine Lûtfettiği
Aklı Kullanarak Esere Bakıp Müessiri, Binaya Bakıp Bânîsini, Yaratılmışlara
Bakıp Yaratıcısını Keşfedebilir. Bunun İçin Allah, Kur'an'ın Bir Çok Yerinde,
Zatının Varlığına Delil Olabilecek Eserlere Bakmalarını, Onun Üzerinde
Düşünmelerini, Akletmelerini İstemektedir. Aklı Delillere İlâveten Allah'ın Varlığını
İsbat Eden Naklî Delillere De Kısaca Göz Atalım.
B)
Naklî Deliller:
Naklî Delillerden
Kastımız, Allah'ın Varlığını Dile Getiren Ve Üzerinde Düşünmemizi İsteyen Kur'an
Ayetleridir. Sayıca Bir Hayli Kabarık Olan Bu Ayetlerden Sadece Birkaç Tanesini
Zikredeceğiz:
1. "Biz
Yeryüzünü Bir Beşik, Dağlan Da Onun İçin Birer Kazık Kılmadık Mı? Sizi Çift
Çift Yarattık, Uykunuzu Dinlenme Vakti Kıldık, Geceyi Bir Örtü Yaptık, Gündüzü
Geçimi Sağlama Vakti Kıldık, Üstünüze Yedi Kat Sağlam Gök Bina Ettik, Parlak
Işık Veren Güneşi Varettik, Taneler, Bitkiler Ve Ağaçları Sarmaş-Dolaş Bahçeler
Yetiştirmek İçin Yoğunlaşmış Bulutlardan Bol Yağmur İndirdik." (Nebe',
78/6-16).
2. "Göklerin
Ve Yerin Yaratılmasında, Gece İle Gündüzün Birbiri Ardınca Gelmesinde,
İnsanlara Yararlı Şeylerle Denizde Süzülen Gemilerde, Allah'ın Gökten İndirip
Yeri Ölümünden Sonra Dirilttiği Suda, Her Türlü Canlıyı Orada Yaymasında,
Rüzgârları Ve Yerle Gök Arasında Emre Amade Duran Bulutlan Döndürmesinde,
Düşünen Kimseler İçin Deliller Vardır." (El-Bakara,
2/164).
3. "Allah'ın
Göğü Yedi Kat Üzerine Nasıl Yarattığını Görmez Misiniz? Aralarında Ay'a Aydınlık
Vermiş Ve Güneşin Işık Saçmasını Sağlamıştır. Allah Sizi Yerden Bir Bitki
Olarak Bitirdi. Sonra Yine Oraya Geri Çevirecek Ve Tekrar Çıkaracaktır. " (Nûh,
71/15-18).
4. "Şimdi
Gördünüz Mü Attığınız Meniyi?"
"Siz
Mi Onu Yaratıyorsunuz Yoksa Yaratan Biz Miyiz? Aranızda Ölümü Takdir Eden
Biziz. Ve Bizim Önümüze Geçilmiş Değildir. (Size Böyle Ölümü Takdir Ettik) Ki
Sizin Yerinize Benzerlerinizi Getirelim Ve Sizi Bilmediğiniz Bir Biçimde
Yaratalım. Andolsun, İlk Yaratmayı Bildiniz, (Bunu) Düşünüp İbret Almanız
Gerekmez Mi? Ektiğinizi Gördünüz Mü? Siz Mi Onu Bitiriyorsunuz, Yoksa Bitiren
Biz Miyiz? Dileseydik, Onu Kuru Bir Çöp Yapardık, Hayret Ederdiniz. 'Biz
Borçlandık, Doğrusu Biz Yoksun Bırakıldık! (Derdiniz). İçtiğiniz Suya Baktınız
Mı? Siz Mi Onu Buluttan İndirdiniz, Yoksa İndiren Biz Miyiz? Dileseydik Onu
Tuzlu Yapardık. , Şükretmeniz Gerekmez Mi? Çaktığınız Ateşi Gördünüz Mü? Onun Ağacını
Siz Mi Yarattınız, Yoksa Yaratan Biz Miyiz? Biz Onu Bir İbret Ve Çölden Gelip
Geçenlere Bir Fayda Yaptık. Öyleyse Ulu Rabb'inin Adını Yücelt. " (El-Vâkıa,
56/58-74).
5. "Yer
Ve Gökleri Yaratan Allah Teâlâ'nın Varlığında Şüphe Edilir Mi?" (İbrahim,
14/10).
6 "Andolsun
Onlara: 'Gökleri Ve Yeri Kim Yarattı?' Diye
Sorsan, Mutlaka 'Allah' Derler, 'Hamd
Allah'a Lâyıktır.' De. Hayır, Onların
Çoğu Bilmiyorlar. " (Lokman, 31/25).
7. "Sen
Yüzünü, Allah'ı Birleyici Olarak Doğruca Dîne Çevir: Allah'ın Yaratma
Kanununa (Uygun Olan Dîne Dön) Ki,
İnsanları Ona Göre Yaratmıştır. Allah'ın Yaratması Değiştirilemez. İşte Doğru
Dîn Odur. Fakat İnsanların Çoğu Bilmezler." (Rûm,
30/30).
ALLHA'IN
SIFATLARI:
İslâm'da İman Esaslarının
İlk Ve En Mühim Şartı Allah'a İmandır. Allah'a İman İse; Yalnız Allah'ın Mücerret
Zat-I İlâhisine İnanmakla Olmayıp, Aynı Zamanda O Yüce Varlığın Zatı Hakkında
Vacip Olan "Kemâl Sıfatlarıyla", Yüce Zatına Vasfedilmesi Mümkün
Olmayan "Noksan Sıfatlara" Ve Zat-I İlâhisi Hakkında İnanılması Caiz
Olan Sıfatlara Toptan Ve Tafsilatlı Olarak İnanmakla Olur. Zatî Ve Sübûtî
Sıfatlar Olarak İki Bölümde Ele Alınan Bu Sıfatlar Sırasıyla Şunlardır:
Zatî
Sıfatlar
1.
Vücut. Bu Sıfat, Allah'ın Var Olduğunu İfade Eder. Allah Vardır
Ve En Büyük Varlık O'dur. O'nun Varlığı, Herşeyin Varlığından Daha Belirgindir.
Allah Olmasaydı Hiç Bir Şey Var Olmazdı. Kâinatın Varlığı O'nun Varlığına En
Büyük Şahittir. Âlemde Hiçbir Şey Kendi Kendine Var Olmuş Değildir. Hiçbir Şey
Ne Kendi Kendine Var Olabilir, Ne De Yok Olabilir. Halbuki Çevremizde
Sayılamayacak Kadar Varlık Vücuda Gelmekte Ve Yok Olmaktadır. En Ufak Çarpıklık
Olmaksızın, En İnce Hesaplarla Var Olan Ve Varlığını Çarpıcı Özellikleriyle
Devam Ettiren Bu Âlemin Tesadüflerle Ortaya Çıkması Ve Varlığını Devam
Ettirmesi Mümkün Değildir. Bütün Bunlar, Bu Âlemi Var Eden, Yok Eden, Kuvvet Ve
Hikmet Sahibi Bir Yaratıcının Varlığının Şüphe Götürmez Delilleridir .
Allah'ın Varlığı, Başka
Bir Varlık Vasıtasıyla Olmayıp; İlâhî Vücudu, Zatının Gereğidir. Vücudu Zatının
İcabı Olduğu İçindir Ki; Allah'a "Vâcibu'l Vücud" Denmiştir. Allah'ın
Zatının Ve Sıfatlarının Hakikatini Anlamak; Sıfatlarının Zatının Aynı Mı, Yoksa
Ondan Ayrı, Ona Zıt Bir Şey Mi Olduğu Hususunu Kavrayabilmek Aklen Mümkün
Değildir. Allah'ın İlâhî Vücudu İster Zatının Aynı, İster Gayrı Olsun, Her
Mükellefe Vacip Olan Husus; Allah'ın Var Olduğuna İnanmaktır. O'nun Varlığına
İnanmamızı Gerektiren Akli Ve Naklî Delilleri Yukarıda İzah Ettik.
Vücudun Zıddı Olan
Yokluk, Allah İçin Mümkün Değildir. Yokluk, Allah İçin Muhâl Olan Noksan
Sıfatların Birincisidir. Allah'ın Yokluğu Ne Geçmişte, Ne De Gelecekte
Mümkündür.
2.
Kıdem. Allah Teâlâ, Varlığı, Zatının İcabı Olduğu
İçin Kadîmdir,
Ezelîdir. Geçmişe Doğru Ne Kadar Gidilirse Gidilsin, Allah'ın
Var Olmadığı Bir Zaman Düşünülemez. Eğer Allah Kadîm-Ezeli Olmasaydı, Hâdis-
(Sonradan Var Olmuş) Olurdu. Sonradan Var Olan Her Şey, Kendisini İcat Eden Bir
(Muhdise)- Yaratıcıya Muhtaçtır. Aksi Takdirde Yok Olan Bir Şeyin Varlığını
Yokluğuna Tercih Eden Bir Yaratıcı Olmadan Meydana Gelmesi Gerekirdi Ki; Bu
Durum Bütün Düşünürlere Göre Batıldır. Allah Kadîm Olmasaydı, Var Olmak İçin
Kendinden Başka Bir Yaratıcıya Muhtaç Olurdu. Halbuki Allah'ın Vücudu, Zatının
İcabıdır. Yani Varlığı Kendindendir. Bir Şeyin Bir Anda Hem Var, Hem De Yok
Olması İse Mümkün Değildir. Öyleyse Allah Hâdis Değil, Kadîmdir.
Kıdem Sıfatının Zıddı
"Hudûs-Sonradan Var Olma" Sıfatıdır. Allah Kadîm Olduğu İçin O'nun
Hâdis Olması Aklen Mümkün Değildir.
3.
Bekâ. Allah Ebedîdir, Varlığının Sonu Yoktur. O Daima Vardır. Varlığı
Kendinden Olduğu İçin O, Hem Kadîm Ve Eze!Î; Hem De Bakî Ve Ebedîdir. "O,
Evvel Ve Ahirdir." (El-Hadîd,
57/3), "Kâinattaki Her Şeytani -Yok Olucudur. Celâl Ve İkram
Sahibi Olan Rabb'im -Zatı Bakî'dir- Ebedî'dir-. " (Er-Rahman, 55/27) Bu Ayet-İ
Kerimeler, Allah'ın Bakî Olduğunun Delilleridir. Allah'ın Vücudunu Harici Bir
Kuvvet Yok Edemez. Çünkü Kadîm Olan Allah'ın Dışındaki Tüm Kuvvetler Hâdistir
(Sonradan Yaratılmıştır.) Hâdis Olan Bir Kuvvet İse, Kadîm Olan Zatın Vücudunu
Yok Edemez. Zira Vacibü'ı-Vücud Olan Allah, Kudret Sahibi Olup; Bütün Eksik
Sıfatlardan Uzaktır. Varlığını Devam Ettirememe Acizliktir. Acizlik İse
Noksanlıktır. Allah Noksanlıktan Münezzehtir. O'nu Yok Edecek Bir Kuvvet
Tasavvur Edilemez, Öyleyse Allah Bakîdir, Varlığının Sonu Yoktur.
Bekâ'nın Zıddı "Fena
(Bir Sonu Olmak)"Dır. Allah'ın Fânî Olması İse Aklen Muhaldir.
4.
Muhalefetü'n Li'l-Havâdis. (Sonradan Vücut
Bulan Varlıklara Benzememe). Allah Zat Ve Sıfatı
İle Sonradan Yaratılmış Olan Hiçbir Şeye Benzemez. Bu Sıfatın Zıddı Olan
Benzerlik, Allah Hakkında Akla Aykırıdır, Mümkün Değildir. Sınırlı Olan
Aklımızla Allah'ı Nasıl Düşünürsek Düşünelim, Hayâlimizde Nasıl Canlandırırsak
Canlandıralım, O, Bizim Düşündüklerimizden Hayal Ve Tasavvurumuzdan
Geçirdiklerimizin Hepsinden Başka Ve Hiçbirine Benzemeyen İlâhî Bir Varlıktır. Hayalimizden
Geçirdiğimiz Bütün Varlıklar, Yok İken Sonradan Var Olan, Varlığı, Bir
Başkasının Varlığına Muhtaç Olan Ve Sonunda Yok Olmaya Mahkûm, Noksan
Varlıklardır. Allah İse Her Türlü Noksanlıklardan Uzak Mükemmel Ve Mukaddes Bir
Varlıktır. Böyle Yüce Bir Varlık, Önce Yok İken Var Olan Sonra Yine Yok Olacak
Hiçbir Varlığa Benzemez. Allah Kendi Zatını "O 'Nun Benzeri Yoktur. O, Herşeyi İşitici Ve
Görücüdür. " (Eş-Şûrâ,
42/11) Ayetiyle Vasıflandırmıştır. Peygamberimiz De
(S.A.S.), "Allah
Aklına Gelen Her Şeyden Başkadır." Buyurmuştur. Allah,
Sonradan Olanlara Benzeseydi, Bu Takdirde Hâdis Yani Başkasına Muhtaç Bir
Varlık Olurdu. Kadim Ve Bakî Olan Bir Varlık İse Hâdis Olamaz. Başkasına Benzemeye
Muhtaç Olan Bir Varlık, Benzediği Varlığın Ve Diğer Varlıkların Yaratıcısı
Olamaz. Allah, Tek Yaratıcı Olduğuna Göre, Yarattıklarına Benzemez Ve
Muhalefetü'n Li'l-Havâdis Sıfatıyla Muttasıfdır. Bu Sıfat Aynı Zamanda, Allah'ın,
Diğer Varlıklarda Bulunan Cisimlik, Cevherlik, Arazlık, Parçalardan Bir Araya
Gelmek, Yemek, İçmek, Oturmak, Uyumak, Kederli Ve Sevinçli Olmak Gibi
Sıfatlardan Da Uzak Olduğunu İfade Eder." (Fetih, 48/10; Er-Rahman, 55/27; Tâhâ, 20/5). Ayetlerinde
Geçen "Allah'ın Eli",
"Allah'ın Yüzü", ''Allah'ın Arşı İstiva-İstilâ Etmesi" Gibi
Maddî Varlıklara Ait Sıfatların Allah Hakkında Kullanılmış Olması, Allah'ın Başka
Varlıklara Benzediğinin Delili Değildir. Bu Kelimelerin Hepsi Mecazî
Anlamındadır. Allah'ın Eli: Allah'ın Kudreti; Allah'ın Yüzü: Allah'ın Zatı
Manasında Kullanılmıştır.
5.
Kıyâm Binefsihi. Her Şey, Kendi Dışında Bir Varlığın
Yaratmasına Muhtaç Olduğu Halde, Allah, Başka Bir Zata Ve Mekana Muhtaç Olmadan
Kendi Kendine Vardır. Bu Sıfatın Zıddı Olan "Mutlak İhtiyaç" Allah Hakkında
Muhal Olan Noksan Bir Sıfattır. Âlemde Bulunan Her Varlık, Yar Olmasında Ve
Varlığının Devamında Bir Yaratıcıya Muhtaçtır. Hiç Bir Şey Kendi Kendine Var
Olmamıştır, Varlığı Sonradan Vücûda Gelmiştir. Buna Mukabil Allah'ın Varlığı
Kendi Zatı'nın Gereğidir, Var Olmasında, Kendinin Dışında Bir Başka Varlığa
Muhtaç Değildir. Zatı Düşünüldüğü Zaman, Vücudu Da Zatıyla Beraber Düşünülür. Ne
Zatı Vücudundan, Ne De Vücudu Zâtından Ayrı Tasavvur Edilemez. Kâinatın Var
Olması, Kendinden Evvel Var Olan, Ezeli Ve Ebedî Bir Yaratıcı Sayesindedir,
O'da Allah'tır. Allah Yaratıcıdır, Diğer Varlıklar İse Yaratılandır. Yaratıcı,
Yaratılana Muhtaç Olamaz.
"Ey
İnsanlar! Siz, Allah'a Muhtaçsınız. Allah İse -Her
Şeyden- Müstağnîdir (Muhtaç
Değil), Öğünmeye Lâyık Olandır." (Fâtır,
35/15)
"Şüphe Yok Ki Allah, Bütün Âlemlerden
Müstağnîdir." (El-Ankebut, 29/8).
6.
Vahdâniyet. Allah'ın Her Yönden Bir Olduğunu
Bildiren Vahdaniyet, Bir Kemal Sıfatı Olduğu İçin, Bu Sıfatın Zıddı Olan
"Birden Fazla Olmak, Bir Ortağı Bulunmak", Allah Hakkında Mümkün Olmayan
Bir Sıfattır. Allah Birdir, Ortağı Ve Benzeri Yoktur. Bütün Semayı Dinlerdeki
İnanç Esaslarının Temelini "Allah'ın Birliği" Sıfatı Oluşturur. Bu İnanca "Tevhîd Akîdesi" Denir.
Tevhid Akidesine Dayanmayan Hiç Bir İnanç, Güzel İs, Allah Katında Makbûl
Değildir. En Son Ve En Mükemmel Din Olan İslâmiyet De Bu İnancı Temel Kabul
Etmiş Ve Bütün İnsanları Öncelikle Bu Temel İnanca Çağırmıştır. Çünkü Allah,
Bütün Âlemlerin, Bütün Varlıkların Ve Bütün İnsanların Rabb'ıdır. Her Şeyi
Yaratan, Rızkını Vererek Besleyen, Büyüterek Kemâle Erdiren Yalnız O'dur. O'nun
Ortağı, Oğlu Veya Kızı Yoktur. Doğurmamıştır, Doğurulmamıştır. Hiçbir Şey O'nun
Eşi Ve Benzeri Olamamıştır. Bu İnanç İle İslâmiyet İnsanları Allah'ın Dışındaki
Varlıklara Kul Köle Olmak Zilletinden Kurtarmış, Onlara Mutlak İstiklâllerini
İade Etmiş. Allah'ın Birliği Fikrini Zedeleyen Her Türlü Kölelik Zihniyetini
Yasaklamış, Tabiat Kuvvetlerine İbadeti, İnsanın İnsana Köle Ve Esir Olma
Despotluğunu Ortadan Kaldırmış, Allah'tan Başkalarını Rab Edinmeyi En Büyük
Günah Ve Şirk Kabul Etmiştir. Böylece İslâmiyet, Dünyaya Akıl, Ruh Ve Ahlâk
Sahalarında Olduğu Kadar, Fizikî Sahada Da Tam Bir Özgürlük Müjdelemiş; Tevhîd
Akidesiyle Bütün İnsanların Tek Bir Mabûdu Olduğunu, Dolayısıyla Beşeriyetin De
Bir Ana Ve Babadan Meydana Geldiğini İfade Ederek "Beşer Irkında
Birlik" Fikrini Telkin Etmiştir. Her Müslüman Allah'ın Bir Olduğunu
Söylemeli Ve Bu İnancını Allah'tan Başkasına İbâdet Etmemekle, İbadetine Dolaylı
Olarak Da Olsa Hiçbir Şeyi Veya Kimseyi Ortak Koşmamakla İspat Etmelidir. Bu Noktada,
Sözü İle İbadetindeki Birlik Ruhu Aynı Olmalıdır. Allah'ın Birliğine Delil Olan
Ayetlerden Bir Kısmını Şöyle Sıralayabiliriz:
A)
"De Ki: O Allah Birdir. Allah Sameddir. (Her Şey Varlığını Ve Varlığının
Devamını O'na Borçludur. Her Şey O'na Muhtaçtır. O, Hiç Bir , Şeye Muhtaç
Değildir. Her Şeyin Başvuracağı, Yardım Dileyeceği Tek Varlık O'dur). Kendisi Doğurmamıştır
Ve (Başkası Tarafından)Doğurulmamıştır. Hiçbirşey O'nun Dengi Olmamıştır." (İhlâs,
112/1-4) .
B)
"De Ki: Ey Kâfirler! Ben Sizin Taptıklarınıza Tapmam. Siz De Benim
Taptığıma Tapıcılar Değilsiniz. Ben Asla Sizin Taptıklarınıza Tapacak Değilim. Siz
De Benim Taptığıma Tapacak Değilsiniz. Sizin Dininiz Size, Benim Dinim
Banadır." (Kâfirûn, 109/1-6).
C)
"Allah'tan Başka Bir Yaratıcı Var Mıdır?" (Fâtır,
35/3).
D)
"O'nunla Birlikte Hiçbir İlâh Yoktur. (Eğer Olsaydı) Muhakkak Ki Her Tanrı
Kendi Yarattığını Kabullenir (Ve Korur) Ve Mutlaka Kimisi De Diğerine Galebe
Ederdi." (Mü'minun, 23/91)
E)
"Eğer Her İkisinde (Yer Ve
Gökte) Allah'tan Başka İlâhlar Olsaydı, Her
İkisi De Harap Olurdu." (El-Enbiyâ,
21/22).
Allah, Zatında, İlâhlığında,
Mabud Ve Yaratıcı Oluşunda Birdir. Ondan Başka Yaratıcı Yoktur. Kâinatı Bizzat
Yaratmaya, Yaşatmaya, Yok Etmeye Gücü Yetmeyen Bir Zat Allah Olamaz. Bunun İçindir
Ki İkinci Bir Allah'ın Varlığına İmkân Yoktur. Çünkü İki Allah Olduğu
Farzedilse, Bu İki Allah'tan Biri Kâinatı Yalnız Başına Yaratmaya Muktedir İse,
Diğeri Zâid-Fazla Olmuş Olurdu. Bunun Aksine, Yalnız Başına Kâinatı Yaratmaya
Muktedir Değilse, Bu Durumda Da Aciz-Güçsüz Olurdu. Aciz Ve Zâit Olan Bir Zat
İse Allah Olamaz. Bu Nedenle Allah Vardır Ve Birdir.
Sübûtî
Sıfatlar
7.
Hayat. " Allah Hayat Sahibidir. " (Âl-İ İmrân, 3/2). Bu Sıfat,
Allah'ın Zatına Vacip Olan Sıfatlardandır. Fakat Allah Hakkında Vacip Olan Bu
Sıfat, Mahlûkatta Görülen Ve Maddenin Ruh İle Birleşmesinden Doğan Geçici Ve
Maddi Bir Hayat Olmayıp Ezelî Ve Ebedîdir. Allah Hakkındaki Vücut Sıfatının
Kamil Olması, O'nun Diri Olmasıyla Mümkündür. Hayatın Zıddı Ölümdür. Ezelî Olan
Allah Hakkında Ölümü Düşünmek, Akla Aykırıdır. Bir Varlık Hem Ezelî, Hem De
Ölümlü Olamaz. İlim,
İrade, Kudret Ve Diğer Kemâl Sıfatlarını Zatında Bulunduran Allah'ın
Diri Olması Zaruridir. Çünkü Ölünün Âlim, Her Şeye Güç Yetiren, İşitici, Görücü
Olması Düşünülemez. Ölüm, Bir Noksanlık Sıfatıdır. Allah İse Noksanlıklardan
Uzaktır. O Hâlde Allah'ın Hayat Sahibi Olduğu Bir Gerçektir. Bu Sıfat, Ancak Allah'ta
Ezelî Ve Ebedîdir.
"Ölmek
Şanından Olmayan, Daima Hayat Sahibi (Olan Allah)'A Dayanan. " (El-Furkan,
25/58).Ayeti Ve Benzeri Ayetler Allah'ın, Hayat Sahibi
Olduğunu İfade Eder.